ZÂCÝR: Arapça, engel olan demektir. Mü'minin kalbindeki Allah'ýn vaizi. Bu vaiz, mü'minin kalbine atýlmýþ olup, onu Hakk'a çaðýrýr.
ZÂHÝD: Arapça, takdir ve tahmin eden raðbet etmeyen gibi çeþitli anlamlarý olan bir kelime. Kur'an-ý Kerim'de sadece bir yerde, Hz. Yusuf'un satýlmasý konusunda geçen bu kelime, onun satýn alýmý konusunda insanlarýn raðbetsiz olduðunu gösteren (Yusuf/20) bir manaya sahiptir. Kendisini dünyadan çeken ve dinî hayata veren âhirete yönelen kiþiler için kullanýlýr bir tâbirdir. Dünyaya gönül vermemek de zühddür. Mevlânâ'nýn para gönülde deðil cepte olduðu müddetçe, zengin kiþilerin de zâhid sayýlacaðýný ileri sürmesi, bu terime yüklenen enteresan bir tanýmdýr. Zühd çeþit çeþittir: 1. Dünyadan yüz çevirme, 2. Halktan yüz çevirme, 3. Haram ve þüphelilerden yüz çevirme, 4. Helâllerden yüz çevirme (yani haramdan kaçýnmanýn da ötesinde, helâl konusunda bile perhizkâr bir tutum içinde olmak).
Zâhid Hû demeyi inkâr eyleme.
Ya niçin baðýrýr insan Hû deyü,
Hû demenin aslý nedir, nedendir,
Eyleyim sana iyân Hû deyü.
Kul HimmetHarabatý görenler her biri bir haletin söyler
Safâsýn nakleder rindân, zâhid sýkletin söyler.
Koca Râðýb Paþa
ZÂHÝD-Ý BÂRÝD: Arapça, soðuk, kuru zâhid anlamýnda bir tamlama. Dini azimetle, katý bir sertlikle yaþayan kiþiler hakkýnda kullanýlan bir tâbir.
Seçilmiþ âþýk ile þimdi zâhid-i bârid,
Gözünde halk-ý cihanýn ne eþk kaldý, ne hâb.
Hallaç kendisini asmaya ***ürenlere "siz de cennetliksiniz, Zira, beni dindeki taassubunuz sebebiyle öldürüyorsunuz, Allah, dininde taassub gösterenleri sever" diyerek, onlarý acý bir dille aklar.
ZÂHÝDÝYYE: Tâcüddin Ýbrahimü'z-Zâhidi'l-Geylânî (ö. 690/1291 )'ye dayandýrýlan bir tasavvuf okulu. Ekberiyye'nin kolu.
ZAHÝR: Dýþ, dýþa ait, zuhur eden, ortaya çýkan, görünen gibi anlamlarý olan Arapça bir kelime. ez-Zâhir, Allah'ýn güzel isimlerinden biridir. Allah bu isim gereði, hikmeti, kudreti, sýfatlarýyla görünür, zuhur eder. Zahir, görünen âleme de denir. Mukabili Bâtýn'dýr. Zâhirü'l-ilm: Mümkinatýn a'yânlarýndan ibarettir. Zâhirü'l-vücûd: isimlerin tecellîlerinden ibarettir. Zâhirü'l-mümkinât: Mümkinlerin Hakk'ýn sýfat ve aynlarý suretinde tecellî etmesidir. Zahir, bâtýnýn aynasýdýr: Dýþý temiz, edebli, nazik ve kibar olan kiþinin, içi de temiz ve güzeldir, anlamýnda bir atasözü, içi dýþýna uymayana, "zahiri bâtýnýna uymaz" denir.
ZAHM: Farsça, yara, bere demektir. Kudüm çalýnan iki karýþ uzunluðundaki çubuklara, zahme denir. Erenlerin aleyhinde konuþan kiþi, eðer bir kaza belaya uðrarsa, "erenlerin zahmine uðradý" veya "zahm yedi" denir.
ZÂKÝR: Arapça, anan, hatýrlayan, zikreden demektir. Tekkelerde âyin esnasýnda, derviþlerin zikirlerini hareketlendirmek için, ilahî okuyan kiþilere zâkir denir. Ayinde, zikir çeken diðer derviþlere de zâkir denir. Zâkirleri idare eden kiþiye ser-zâkirân denir. Bu, zâkirbaþý diye Türkçeleþtirilebilir. Zakirler arasýnda, def, zilsiz def, kudüm ve ney çalanlar da bulunurdu. Aleviler, saz çalýp nefes okuyanlara zâkir derler.
ZÂLÝM: Arapça, zulmeden demektir. Bela gelince fer-yad eden, gaflet ve alýþkanlýk üzere ibadet eden, Allah'ý dilden (kalbten deðil) zikreden, Allah'ý dünyevî sebeplerden dolayý seven kiþiye, zâlim denir.
ZAMAN: Türkçede de ayný mânâda kullanýlan Arapça bir kelime. Hakîmlere göre, Atlas feleðinin hareketinin sayýsýna zaman denir. Sultan anlamýnda da kullanýlýr. Kâþânî'ye göre, indiyye mertebesine izafe ve nisbet edilen ân-ý dâime zaman denir.
ZARF: Kap, maharet, ustalýk, hal, durum anlamlarýnda Arapça bir kelime. Kötü huylardan uzaklaþmak, iyi huylarý kazanmaya çalýþmak. Allah için çalýþmak ve bunu fazla görmemek. Beden zarf, ruh mazruftur.
ZÂT: Arapça, öz demektir. Bir þeyin kendisi, bir þeyi, o þey yapan ve öteki þeylerden ayýran mâhiyet. Zât, isimlerin ve sýfatlarýn vücudlarýnda deðil aynlarýnda kendisine dayandýðý emr. Her isim veya sýfat bir þeye dayanýr. Bu þey, o zâttýr. O þey Anka gibi ma'dûm veya mevcud olsun, her iki durumda eþittir. Mevcut iki çeþittir: Biri sýrf mevcuttur, bu, Allah'ýn zâtýdýr. Diðeri, ademe bitiþmiþ mevcuttur. Bu da mahlukatýn zâtýdýr. Allah'ýn zatý, kendinden ibarettir ki Allah kendi (nefsi) ile mevcuttur. Zira O, nefsiyle kâimdir, (kendi baþýna varlýðýný sürdürür). Ýsim ve sýfatlara müstehak olan bu þey, kendi hüviyetiyledir. Allah'ýn zâtý, ehadiyyete ait gaybdýr, her-hangi bir ibarenin mefhûmu ile idrak edilemez, bir iþaretin malûmu ile de anlaþýlamaz. Varlýkta O'nun zatý için münasib, mutabýk, aykýrý veya zýt bir þey yoktur.
Sýrr-ý zâta âþinâ Allah 'di r, Allah beþ.
Ahmed M. Giribî
ZAVÝYE: Arapça, açý, köþe, evin küçük bir köþesi veya odasý gibi manalarý ihtiva eden bir kelime. Tekkenin küçüðüne verilen isim. Zaviyeler genel olarak, þehir ve kazalarýn kenarlarýnda, uzakça yerlerde kurulurdu. Mecaz olarak dünyaya da zaviye denir.
ZAVÝYE-DÂR: Arapça, Farca, zaviye sahibi anlamýný ihtiva eden bir tâbir, iki kelimeden oluþmuþtur: Zaviye ve dar. Dar: Sahip anlamýndadýr. Küçük tekke denilen zaviye þeyhlerine zâviye-dâr denirdi.
ZÂVÝYE-NÝÞÎN: Ýki kelimeden meydana gelen bu tâbirdeki niþîn kelimesi Farsça, oturmak manasýna ism-i faildir. Arapça- Farsça iki kelimeden mürekkeb bu tabir "zaviyede o-turan" anlamýna gelir. Zaviyede oturan derviþ veya þeyh için, zâviye-niþîn denirdi.
ZEBAN: Farsça, dil anlamýna demektir. Sýrlar. Zebân-ý þîrîn: Takdire uygun iþ. Zebân-ý Tein (Acý dil): Sâlikin meþrebine uymayan iþ.
ZEBH: Arapça, boðazlama demektir. Nefsi öldürme, ancak bu, nefsi terbiye etme manasýndadýr. Peygamberimizin "benim de nefsim vardý. Ancak o müslüman oldu, artýk bana kötülüðü emretmiyor" ifâdelerindeki gibi bir terbiye, tasavvufta zebh ismini alýr. Tasavvuftaki zebh-i nefis, maddî ölüm deðil, onu sahip olduðu kötü sýfatlardan kurtarma eðitimine denir. Buna tezkiye, arýnma, gibi farklý isimler de verilebilir. Bakara suresinin 54. âyetindeki "nefislerinizi öldürünüz" ibaresinden kastedilen de, bu manadýr. Maddî ölüm deðildir.
ZEBUR: Hz. Davud'a indirilen mukaddes kitabýn adý. Tasavvufta fiillerin tecellîlerine Zebur, denirken; zatî sýfat ve isimlerin icmâlen tecellilerine de, Tevrat adý verilir. Kur'an ise sýrf zâttan ibarettir.
ZEFÎR: Arapça, merkebin yüksek sesle baðýrmasýnýn baþlangýcýna zefîr, nihayetine de þakîk denir. Aþýkýn, aþk ateþi sebebiyle ah, vah diye inlemesi.



Alýntý
