DUYURU PANOSU
FORUMUMUZDA TÝVÝBU, D-SMART ,DÝGÝTURK-BEÝN KANALLARI YERLÝ - YABANCI PLATFORMLARLA ÝLGÝLÝ ,KART PAYLAÞIMI ,ÝPTV ,SERVER PAYLAÞIMDA BULUNMAK,HACK ÝLE KONULAR ve SPONSORLARIMIZ DIÞINDA HERHANGÝ BÝR ÜRÜN SATIÞI YAPMAK YASAKTIR 

Ýletiþim


 WHATSAPP +905354035843


ERK@L


onlineuydudestek@gmail.com

×

NOTICE Bilgilendirme : Bu konu 4378 gün önce baþlatýldý . Konu baþlangýnç tarihi güncel deðilse Konu güncelliðini yitirmiþ yada bu konu ile ilgili son cevap yazýlmýþ olabilir. Eðer yazýnýz doðrudan bu konu ile ilgili deðil ise yeni bir konu baþlatmanýzý tavsiye ederiz....

ZÂCÝR: Arapça, engel olan demektir. Mü'minin kalbindeki Allah'ýn vaizi. Bu vaiz, mü'minin kalbine atýlmýþ olup, onu Hakk'a çaðýrýr. ZÂHÝD: Arapça, takdir ve tahmin eden raðbet etmeyen gibi çeþitli anlamlarý olan bir kelime. Kur'an-ý Kerim'de

Bu konu 12656 kez görüntülendi 3 yorum aldý ...
Tasavvufî terimler (z) 12656 Reviews

    Konuyu Deðerlendir: Tasavvufî terimler (z)

    5 üzerinden | Toplam: 0 kiþi oyladý ve 12656 kez incelendi.

 
  1. #1
    kaptan-8 - ait Kullanýcý Resmi (Avatar)
    Offline

    Uye No : 42955
    Üyelik tarihi
    16 Mart 2014
    Konum
    Türkiye/Adana
    Mesajlar
    21.399
     
     Uydu Alýcýsý
     
     Sungate TÝTAN 4K UHD & Sungate TÝTAN ÝPTV HD 

    Standart Tasavvufî terimler (z)

    ZÂCÝR: Arapça, engel olan demektir. Mü'minin kalbindeki Allah'ýn vaizi. Bu vaiz, mü'minin kalbine atýlmýþ olup, onu Hakk'a çaðýrýr.

    ZÂHÝD: Arapça, takdir ve tahmin eden raðbet etmeyen gibi çeþitli anlamlarý olan bir kelime. Kur'an-ý Kerim'de sadece bir yerde, Hz. Yusuf'un satýlmasý konusunda geçen bu kelime, onun satýn alýmý konusunda insanlarýn raðbetsiz olduðunu gösteren (Yusuf/20) bir manaya sahiptir. Kendisini dünyadan çeken ve dinî hayata veren âhirete yönelen kiþiler için kullanýlýr bir tâbirdir. Dünyaya gönül vermemek de zühddür. Mevlânâ'nýn para gönülde deðil cepte olduðu müddetçe, zengin kiþilerin de zâhid sayýlacaðýný ileri sürmesi, bu terime yüklenen enteresan bir tanýmdýr. Zühd çeþit çeþittir: 1. Dünyadan yüz çevirme, 2. Halktan yüz çevirme, 3. Haram ve þüphelilerden yüz çevirme, 4. Helâllerden yüz çevirme (yani haramdan kaçýnmanýn da ötesinde, helâl konusunda bile perhizkâr bir tutum içinde olmak).

    Zâhid Hû demeyi inkâr eyleme.
    Ya niçin baðýrýr insan Hû deyü,
    Hû demenin aslý nedir, nedendir,
    Eyleyim sana iyân Hû deyü.
    Kul Himmet
    Harabatý görenler her biri bir haletin söyler
    Safâsýn nakleder rindân, zâhid sýkletin söyler.
    Koca Râðýb Paþa

    ZÂHÝD-Ý BÂRÝD: Arapça, soðuk, kuru zâhid anlamýnda bir tamlama. Dini azimetle, katý bir sertlikle yaþayan kiþiler hakkýnda kullanýlan bir tâbir.

    Seçilmiþ âþýk ile þimdi zâhid-i bârid,
    Gözünde halk-ý cihanýn ne eþk kaldý, ne hâb.

    Hallaç kendisini asmaya ***ürenlere "siz de cennetliksiniz, Zira, beni dindeki taassubunuz sebebiyle öldürüyorsunuz, Allah, dininde taassub gösterenleri sever" diyerek, onlarý acý bir dille aklar.

    ZÂHÝDÝYYE: Tâcüddin Ýbrahimü'z-Zâhidi'l-Geylânî (ö. 690/1291 )'ye dayandýrýlan bir tasavvuf okulu. Ekberiyye'nin kolu.

    ZAHÝR: Dýþ, dýþa ait, zuhur eden, ortaya çýkan, görünen gibi anlamlarý olan Arapça bir kelime. ez-Zâhir, Allah'ýn güzel isimlerinden biridir. Allah bu isim gereði, hikmeti, kudreti, sýfatlarýyla görünür, zuhur eder. Zahir, görünen âleme de denir. Mukabili Bâtýn'dýr. Zâhirü'l-ilm: Mümkinatýn a'yânlarýndan ibarettir. Zâhirü'l-vücûd: isimlerin tecellîlerinden ibarettir. Zâhirü'l-mümkinât: Mümkinlerin Hakk'ýn sýfat ve aynlarý suretinde tecellî etmesidir. Zahir, bâtýnýn aynasýdýr: Dýþý temiz, edebli, nazik ve kibar olan kiþinin, içi de temiz ve güzeldir, anlamýnda bir atasözü, içi dýþýna uymayana, "zahiri bâtýnýna uymaz" denir.

    ZAHM: Farsça, yara, bere demektir. Kudüm çalýnan iki karýþ uzunluðundaki çubuklara, zahme denir. Erenlerin aleyhinde konuþan kiþi, eðer bir kaza belaya uðrarsa, "erenlerin zahmine uðradý" veya "zahm yedi" denir.

    ZÂKÝR: Arapça, anan, hatýrlayan, zikreden demektir. Tekkelerde âyin esnasýnda, derviþlerin zikirlerini hareketlendirmek için, ilahî okuyan kiþilere zâkir denir. Ayinde, zikir çeken diðer derviþlere de zâkir denir. Zâkirleri idare eden kiþiye ser-zâkirân denir. Bu, zâkirbaþý diye Türkçeleþtirilebilir. Zakirler arasýnda, def, zilsiz def, kudüm ve ney çalanlar da bulunurdu. Aleviler, saz çalýp nefes okuyanlara zâkir derler.

    ZÂLÝM: Arapça, zulmeden demektir. Bela gelince fer-yad eden, gaflet ve alýþkanlýk üzere ibadet eden, Allah'ý dilden (kalbten deðil) zikreden, Allah'ý dünyevî sebeplerden dolayý seven kiþiye, zâlim denir.

    ZAMAN: Türkçede de ayný mânâda kullanýlan Arapça bir kelime. Hakîmlere göre, Atlas feleðinin hareketinin sayýsýna zaman denir. Sultan anlamýnda da kullanýlýr. Kâþânî'ye göre, indiyye mertebesine izafe ve nisbet edilen ân-ý dâime zaman denir.

    ZARF: Kap, maharet, ustalýk, hal, durum anlamlarýnda Arapça bir kelime. Kötü huylardan uzaklaþmak, iyi huylarý kazanmaya çalýþmak. Allah için çalýþmak ve bunu fazla görmemek. Beden zarf, ruh mazruftur.

    ZÂT: Arapça, öz demektir. Bir þeyin kendisi, bir þeyi, o þey yapan ve öteki þeylerden ayýran mâhiyet. Zât, isimlerin ve sýfatlarýn vücudlarýnda deðil aynlarýnda kendisine dayandýðý emr. Her isim veya sýfat bir þeye dayanýr. Bu þey, o zâttýr. O þey Anka gibi ma'dûm veya mevcud olsun, her iki durumda eþittir. Mevcut iki çeþittir: Biri sýrf mevcuttur, bu, Allah'ýn zâtýdýr. Diðeri, ademe bitiþmiþ mevcuttur. Bu da mahlukatýn zâtýdýr. Allah'ýn zatý, kendinden ibarettir ki Allah kendi (nefsi) ile mevcuttur. Zira O, nefsiyle kâimdir, (kendi baþýna varlýðýný sürdürür). Ýsim ve sýfatlara müstehak olan bu þey, kendi hüviyetiyledir. Allah'ýn zâtý, ehadiyyete ait gaybdýr, her-hangi bir ibarenin mefhûmu ile idrak edilemez, bir iþaretin malûmu ile de anlaþýlamaz. Varlýkta O'nun zatý için münasib, mutabýk, aykýrý veya zýt bir þey yoktur.

    Sýrr-ý zâta âþinâ Allah 'di r, Allah beþ.
    Ahmed M. Giribî

    ZAVÝYE: Arapça, açý, köþe, evin küçük bir köþesi veya odasý gibi manalarý ihtiva eden bir kelime. Tekkenin küçüðüne verilen isim. Zaviyeler genel olarak, þehir ve kazalarýn kenarlarýnda, uzakça yerlerde kurulurdu. Mecaz olarak dünyaya da zaviye denir.

    ZAVÝYE-DÂR: Arapça, Farca, zaviye sahibi anlamýný ihtiva eden bir tâbir, iki kelimeden oluþmuþtur: Zaviye ve dar. Dar: Sahip anlamýndadýr. Küçük tekke denilen zaviye þeyhlerine zâviye-dâr denirdi.

    ZÂVÝYE-NÝÞÎN: Ýki kelimeden meydana gelen bu tâbirdeki niþîn kelimesi Farsça, oturmak manasýna ism-i faildir. Arapça- Farsça iki kelimeden mürekkeb bu tabir "zaviyede o-turan" anlamýna gelir. Zaviyede oturan derviþ veya þeyh için, zâviye-niþîn denirdi.

    ZEBAN: Farsça, dil anlamýna demektir. Sýrlar. Zebân-ý þîrîn: Takdire uygun iþ. Zebân-ý Tein (Acý dil): Sâlikin meþrebine uymayan iþ.

    ZEBH: Arapça, boðazlama demektir. Nefsi öldürme, ancak bu, nefsi terbiye etme manasýndadýr. Peygamberimizin "benim de nefsim vardý. Ancak o müslüman oldu, artýk bana kötülüðü emretmiyor" ifâdelerindeki gibi bir terbiye, tasavvufta zebh ismini alýr. Tasavvuftaki zebh-i nefis, maddî ölüm deðil, onu sahip olduðu kötü sýfatlardan kurtarma eðitimine denir. Buna tezkiye, arýnma, gibi farklý isimler de verilebilir. Bakara suresinin 54. âyetindeki "nefislerinizi öldürünüz" ibaresinden kastedilen de, bu manadýr. Maddî ölüm deðildir.

    ZEBUR: Hz. Davud'a indirilen mukaddes kitabýn adý. Tasavvufta fiillerin tecellîlerine Zebur, denirken; zatî sýfat ve isimlerin icmâlen tecellilerine de, Tevrat adý verilir. Kur'an ise sýrf zâttan ibarettir.

    ZEFÎR: Arapça, merkebin yüksek sesle baðýrmasýnýn baþlangýcýna zefîr, nihayetine de þakîk denir. Aþýkýn, aþk ateþi sebebiyle ah, vah diye inlemesi.
    TÜM KONULARIM ALINTIDIR YALNIZCA TANITIM VE BÝLGÝ AMAÇLIDIR
    ----------------------------------
    Sungate TÝTAN 4K UHD


    0.8°W-4.9°E-7.0°E-9.0°E-13.0°E-16.0°E-19.2°E-39.0°E-42.0°E-46.0°E

  2. #2
    kaptan-8 - ait Kullanýcý Resmi (Avatar)
    Offline

    Uye No : 42955
    Üyelik tarihi
    16 Mart 2014
    Konum
    Türkiye/Adana
    Mesajlar
    21.399
     
     Uydu Alýcýsý
     
     Sungate TÝTAN 4K UHD & Sungate TÝTAN ÝPTV HD 

    Standart

    TASAVVUFÎ TERÝMLER (Z)
    ..:: 2 ::..
    ZEHÂB: Arapça gitme anlamýnda bir kelime. Þarkavî, zehabý, Allah'a duyulan temiz, katýþýksýz, hâlis sevgi olarak tarif eder. Kul onunla meþgul olmasý sonucu, O'nda fâni olur. Zehâb, ilâhî aþkýn meyvelerinden bir meyvedir. Fena halindeki kiþi, görme, iþitme, hissetme ile ilgili idraklerden tamamen sýyrýlmýþtýr. Bu durumda o, kötü sýfatlardan uzaklaþmýþ, Hakk'ýn sýfatlarýyla sýfatlanmýþtýr. Bu bakýmdan zehâb, gaybetten daha mükemmeldir. Zira zehab halindeki kiþi, sevgiliyi görünce, hisleri geçer, gider. Allah'ýn zâtýnda fâni olan kiþi, gaybetini ve fâniliðini hissetmezse, o, sonu, hududu olmayan zehâb halindedir.

    ZEHÂÝRU'LLAH: Arapça, Allah'ýn zahireleri, demektir. Allah'ýn zahireleri, O'nun veli kullarýdýr. Zahirenin yoksulluðu kaldýrdýðý gibi, bu zevatýn hürmetine Allah kullarýna gelecek be-lalarý kaldýrýr.

    ZEHEBÝYYE: Hoca Ýshâk el-Hatlanî (el-Huttalanî) tarafýndan (ö. IX y.y) kurulan bir tasavvuf okulu.

    ZE'KA: Arapça, ses, nara demektir. Vecde gelen sûfilerin, okunan Kur'an âyetinin manasýndaki derinliðin sarsmasý sebebiyle, na'ra atmalarý.

    ZEKÂT: Fazlalýk, temizlik, her þeyin hâlis ve temiz olaný anlamýnda Arapça bir kelime. Allah'ýn, muhtaçlara nasib ettiði Rabbani feyz ile olgunlaþan nefsin temizliðine, zekât denir.

    ZEKN: Arapça, çene demektir. Sâlikin tabiatýna uygun iþ.

    ZEMÝSTAN: Farsça, kýþ demektir. Keþf ma-kamý. Yeniçeri Aðalarýnýn kýþýn aldýklarý bir maaþ vardýr ki buna, ze-mistanî derlerdi. Yine kýþýn ocak aðalarýna verilen elbiselere zemistâniyye, yazýn verilen elbiselere de bahâriyye denirdi.

    ZEMZEM: Arapça, çok su, zemzem suyu demektir. Bu kelime ile, hakikatlerin bilgilerine iþaret edilir. Bu bilgilerden içmek de, bundan nasib almaya delâlet eder.

    ZEMZEMLÝK: Aðýzlarýna kapak geçirilen, Çin sürahilerine zemzemlik denirdi. Bunlarýn içine zemzem suyu konur, misafirlere küçük fincanlarla ikram edilirdi. Bu küçük sürahiler Hindistan'dan Mekke'ye, oradan da istanbul'a gelirdi.

    ZENB: Arapça, günah demektir. Cürcânî, bunu, seni Allah'tan ayýran þey, diye tarif eder.

    ZENFELÝYYE: Ali Zenfalî Lebîdî el-Ahmedî'nin kurduðu bir tasavvuf okulu. Ahmediyye'nin kollarýndan biri.

    ZER : Farsça, altýn demektir. Riyazet, çile ve mücâhede.

    ZERAFET: Zarif, zeki olmak, belaðatli konuþmak, hazakat gibi anlamlarý olan Arapça bir kelime. Maddeden sýyrýlmak suretiyle görülen Hakk'ýn nurlarý.

    ZERDÎ: Farsça, sarýlýk anlamýnda bir kelime. Sâlikin zayýflýðý.

    ZERKUBÝYYE: Ýzzeddin Ebû Mevdûd b. Mu-hammed el-Muînu'z-Zerkûb tarafýndan kurulan bir tasavvuf okulu. Þihâbiyye'nin kollarýndan biri.

    ZERRÂK: Çirkin ve hoþ olmayan laflar eden, anlamýnda Arapça bir kelime. Tasavvuf ýstýlahý olarak, riyakâr ve hilekâr demektir.

    ZERRÛKIYYE: Ebu'l-Abbâs Zerrûk (ö. 899/1493) tarafýndan kurulan bir tasavvuf okulu. Þaziliyye'nin Fas kolu.

    ZEVAHÝR: Arapça, çiçek kelimesinin çoðuludur. Kaþanî bunu þöyle tarif eder: Bu, tarikat bilgileridir. Çünkü o Hakk'a ulaþtýran ilimlerin en þereflisi ve nurlusudur.

    ZEVAÝD: Arapça, fazlalýklar, fazla olanlar, ziyade olanlar anlamýnda çoðul bir kelime. Kalpteki nurlara zevâid denir. Bu, gaybe inanma ve yakînden fazla olan bir þeydir. Ýman ve yakîn arttýkça, haller, makamlar ve muamelattaki samimiyet ve doðruluk da fazlalaþýr.

    ZEVK: Arapça, lezzet ve tad anlamýna gelen bir kelime. Manevî haz ve lezzet. Mânâdan duyulan lezzet. Vehbî olan zevke dayalý ilimler çeþitlidir: Ýçmek, kanmak, müþahede etmek, mükâþefe ve muhadara. Bunlarýn hepsi, genel manada bilinen ilmin dilince ifade edilemeyen bir takým sýrlar ve marifetlerdir. Zira, zevki bilgiler (aklýn deðil) kalbin etrafýnda oluþur. Bayezid Bistamî bu bilgi için, "siz bilgiyi ölüden, alýrken, biz, onu, ölmeyen diriden aldýk" der. Yine Cüneyd'e, bu mertebeye nasýl ulaþtýn? diye sorulunca "otuz yýl þu durumumu korumakla: Nefis ile mücadele eden, gayret ve himmete yapýþan, nefsin nevasýna itaat etmeyen bir hal ile. Bu ilim mücahede, sýkýntýlara katlanmak, riyazet ve Allah için ihlaslý olmak, O'na itaat etmekle elde edilir." diye karþýlýk verir. Cürcanî bunu tarif ederken þöyle der: Marifetullah konusundaki zevk, Hakk'ýn tecellî yolu ile, veli kullarýnýn kalbine yerleþtirdiði irfan? bir nurdur. Allah dostu, bu nur ile Hakk'ý bâtýldan ayýrýr. Bunu bir kitaba dayanmadan yapar. Bu nur bir tür firaset, sezgi gücü anlamýnda düþünülebilir. Kaþanî'nin konu ile ilgili yaklaþýmý þu þekildedir: Tecellî nurlarýnýn ar-darda geldiði, ancak azaldýðýnda, Hakk'ý Hak ile müþahede etmenin ilk derecesine zevk denir. Bu durum biraz ilerlerse, buna þürb (içme), son sýnýra ulaþýrsa buna da reyy (kanma) denir. Bu, sýrrýn Allah'tan gayri þeylerden sýyrýlmýþ olabilme derecesine göre, farklý farklý ortaya çýkar. Þürb sahibine sekrân (sarhoþ), reyy sahibine de hoþyâr (ayýk) denir. Sûfî Ýlâhî gerçekleri bizzat tadarak ve yaþa***** öðrendiði için, ehl-i zevktir. O, eþyayý ve onun hakikat-larýný zevkle kavrar.

    ZEYLA'ÝYYE: Þâfiüddin Ahmed b. Ömeri'z-Zeyla'î tarafýndan kurulmuþ bir tasavvuf okulu. Kadiriyye'nin kolu.

    ZEYL MEÞAYÝHÝ: Vaizler hakkýnda kullanýlan bir tâbirdi. Bâb-ý Meþihatta tutulmakta olan ilmiyye sicilinin sonuna yazýldýklarý için, bu adý almýþlardýr. En yüksek derecesi Ayasofya kürsüsü olup, derecesi otuz idi.

    ZEYNÝYYE : Zeynüddin Hâfî (ö. 838/1434) tarafýndan kurulmuþ bir tasavvuf okulu. Suhreverdiyye'nin Bursa'daki kolu.

    ZEYT : Arapça, zeytin yaðý demektir. Nefsin aslî yetenek nuru.

    ZEYTUN veya ZEYTUNE: Arapça, zeytin demektir. Tefekkür gücü ile, kutsal nuru tutuþturabilme kabiliyetine sahif nefs.

    ZID: Türkçe'de de ayný anlamda kullanýlan bir kelime. Allah'ýn gazab-rýza, ceza-af, kahr-lutf gibi celâl ve cemal sýfatlarý. Harraz "Allah'ý, iki zýddý birleþtirerek tanýdým, Allah, zýdlarý birleþtirdiði için O'na camiu'l-azdad veya mecmau'l-azdâd denir.

    ZÝL: Arapça, gölge demektir. Kendisine mensup harici vücûdu olan nur ismi aracýlýðý ile ortaya çýkan madumlardan ibaret mümkinlerin aynlarýnýn ta'ayyünlari (belirmesi) ile zuhur eden izafî vücûd. Nur, onun suretleriyle yokluðu (ademiyeti) nün karanlýðýný örter. Ve bu gölgenin nurla ortaya çýkmayý nedeniyle zili adýný alýr "Görmüyor musun Rabbini, gölgeyi nasýl uzatmýþ?" (Furkan/45) Bu ayette zýllî (gölgesel) varlýðýn mümkinlerin üzerine yayýlmasý anlatýlmaktadýr. Nurun tam karþýsýndaki bu zulmet, adem (yokluk) dir. Her zulmet ise, aydýnlatma özelliðine sahip nurun adem (yokluk) inden ibarettir. Aydýnlatma özelliðine sahip kalpteki iman nurunun adem (yokluk) inden ötürü, küfre zulmet (karanlýk) denmiþtir. "Ýnananlarýn dostu olan Allah, onlarý karanlýklardan nura (aydýnlýða) çýkarýr." (Bakara/257).

    ZILÂLÂT: Arapça, gölgeler demektir. Ýlâhî isimler.

    ZILL-I EVVEL: Arapça, ilk gölge demektir, ilk akýl. Bu, Allah'ýn nurundan ilk olarak ortaya çýkýp vahdet-i zâtiyye þuûnundan olan çokluk suretini ilk kabul eden ayndýr.

    ZILL-I ÝLÂH: Arapça, Ýlâhýn gölgesi demektir. Va-hidiyet hazretini gerçekleþtiren kâmil insan.

    ZILL-I SÂNÝ: Arapça, ikinci gölge demektir. Dünya. Hakk'ýn mümkinlerin suretlerinde ortaya çýkýþý.
    TÜM KONULARIM ALINTIDIR YALNIZCA TANITIM VE BÝLGÝ AMAÇLIDIR
    ----------------------------------
    Sungate TÝTAN 4K UHD


    0.8°W-4.9°E-7.0°E-9.0°E-13.0°E-16.0°E-19.2°E-39.0°E-42.0°E-46.0°E

  3. #3
    kaptan-8 - ait Kullanýcý Resmi (Avatar)
    Offline

    Uye No : 42955
    Üyelik tarihi
    16 Mart 2014
    Konum
    Türkiye/Adana
    Mesajlar
    21.399
     
     Uydu Alýcýsý
     
     Sungate TÝTAN 4K UHD & Sungate TÝTAN ÝPTV HD 

    Standart

    TASAVVUFÎ TERÝMLER (Z)
    ..:: 3 ::..
    ZILLU'LLAH: Arapça, Allah'ýn gölgesi demektir. Padiþahlara, sahip olduklarý güç ve kuvvetten dolayý "zýllu'llah fi'l-ard" Allah'ýn yeryüzündeki gölgesi, denirdi.

    ZÝKR: Arapça, unutmanýn zýddý olan hatýrlamayý ifade eden bir kelime. Korku (havf) veya sevginin çokluðu sebebiyle, gaflet meydanýndan müþahede alanýna çýkýþ. Zikir, ariflerin yaygýsý, mu-hiblerin saðlamca bastýðý yer, âþýklarýn þarâbýdýr. Zikrin hakikati, zikredilen (Allah) den baþkasýný unutmaktýr. Kýsýmlarý a) Lisanýn zikri: Bu, kalpten yardým görür, muhib sürekli tekrarla bundan tad alýr, onun adýný iþitmekten hoþlanýr, b) Kalbin zikri: Havassýn zikridir. Sevilenin hakikatinin kalpte tasavvuru ve bu tasavvurda yoðunlaþmaktýr, diye tanýmlanýr. Bu münacattýr. Her ne kadar, nefs-deki mananýn tercümaný olsa da, böyle münacaatlara "tefrika (ayrýlýk, ayrý bulunma) münacâtý" denir, c) Sýrrýn zikri: Havâssû'l-havasdan olan vuslat erbabýnýn makamý budur. Bu, zikredenin topyekûn mezkûrda yani zikredilende erimesi ve sonunda da, izinin kaybolmasý þeklinde tecelli eder. Bu durumda zikredilen zikreden olur. Zikrin belirli bir vakti yoktur. "Ekimi's-salâte li-zikrî" (Beni zikretmek üzere namaz kýl) (Taha/14) âyet-i kerimesine göre namaz bir zikir olduðu gibi, "Allah'ý zikretmek çok büyüktür" (Ankebut/45) âyetiyle de ilâhî bir deðerlendirme ile yeri tesbit edilmiþtir. Kur'an-ý Kerim'de cihad, namaz, oruç, zekat, hac vs. gibi dinin temelini teþkil eden i-badetler için, "ekber" ifadesi kullanýlmamýþken, sadece "zikr" için bu durumun söz konusu olmasý, üzerinde çokça düþünülmesi gereken bir husustur. Ancak, bu arada þu hüküm cümlesini kullanmaktan geri duramayacaðýz: Zikir, her ibadette öz olarak bulunmaktadýr. Zikir bütün ibadetlerin ortak paydasýdýr. Adeta zikir kaplam, ibadetler içlem konumundadýr. Namazla Allah'ý zikir, zekatla Allah'ý zikir, oruçla Allah'ý zikir, cihadla Allah'ý zikir... Ýbadetler, sanki Allah'ý zikretmenin farklý þekilleri gibidir. Zikr mastarý, Kur'an'da çeþitli kalýplarda 291 kere kullanýlmýþtýr."Beni zikrediniz ki, Ben de sizi zikredeyim..." (Bakara/152). Bu tür mukabele olayý, sadece zikirdedir ve âyet (Bakara/152) ile sabittir. Her ibadette bir þekil sayý söz konusu olmadýðý gibi (Ahzab/41), Allah'ý zikir, günlük hayatýn hemen her safhasýnda, ayakta, otururken, yatakta, yan yatarken (Al-i Ýmran/ 191) mümkündür. Yani zikrin icrasýnda diðer ibadetlerde olduðu gibi, bir þeklîlik ve belirli þartlar söz konusu deðildir.Kalp ehli bir zat þöyle der: "Üç þeyde nefsinizin tatlýlýk duyup duymadýðýný araþtýrýnýz. Bunlar namaz, zikir ve Kur'an okumaktýr. Eðer bunlardan tatlýlýk duyar, lezzet alýrsanýz ne âlâ! Lezzet alamazsanýz, hakikat kapýsý size kapanmýþ demektir". Zikrin insanýn varoluþa katýlmasýndaki incelik kýsaca þu þekilde gerçekleþir: Kiþi çok zikrettiðini sever, sevdiðini tanýr, tanýdýðýna teslim olur, teslim olduðuna da dost olur, kul olur.

    Kurtulmaða girdab-ý batardan zikret
    Lahavle velâ kuvvete illâ billâh.
    Fanî

    ZÝKR-Ý ALENÎ: Arapça, açýktan yapýlan zikre denir. Buna"zikr-i cehrî" de denir. Tarikatlarýn bir kýsmýnda, (mesela Kadiriyye, Rifaiyye vb. gibi) zikir, dil ile sesli olarak çekilirken, bir kýsmýnda da kalbden (tefekkürî olarak) icra edilir, ilkine cehrî tarikat, ikincisine de hafî tarikat denirdi. Ancak, zikir, bireysel "dûne'l-cehri mine'l-kavli" (Araf/205) âyetinde de iþaret olunduðu gibi hafif sesle yapýldýðý gibi, halaka oluþumlarýyla toplu halde de, yine sesli tarzda icra edilir.

    ZÝKR-Ý ERRE: Arapça-Farsça, býçký zikri demektir. Buna "zikr-i minþârî" de denir. Minþâr, Arapça'da, "erre", Farsça'da "testere", býçký anlamlarýna gelir. Zikir sýrasýnda hançereden odun kesen býçkýyý andýrýr gibi ses geldiði için, bu türe "býçký zikri" denmiþtir.

    Sol cennetin ýrmaklarý akar Allah deyu deyu
    Çýkmýþ islâm bülbülleri öter Allah deyu deyu
    Yunus Emre

    ZÝKR-Ý HAFÎ: Gizli zikir, anlamýný içeren Arapça bir ifade. Bu zikir de, "tadarru'an fi nefsike" (Araf/205) þeklindeki
    Kur'an ifâdesinin gösterdiði üzere, kalbden yani tefekkür? olarak uygulanýr. Zihinsel olarak kalbin üzerinde bir "Allah" yazýsý teþekkül ettirilir (yani hayal edilir) ve bu yazý, hayalden silinmeden, sürekli sabit tutularak, zihnen, aklen tekrarlar hâlinde okunur. Bu okunuþ, dudak kýpýrdatmadan gazete veya kitabý gözle okumamýza benzer. Ancak bu uygulamada maddî gözle okumak gündemde iken, ilkinde hayal gücü ile (veya üçüncü gözle) okumamýz söz konusudur. Zikr-i hafî için, zikr-i kalbî tâbiri de kullanýlýr.

    ZÝKR-Ý KIYAM: Arapça, ayakta çekilen zikir demektir. Yüce Mevla zikrin ayakta çekilebileceðine "ellezine yezkürünellahe kýyâmen..." (Al-i imran/191) yani "Allah'ý ayakta zikredenler..." âyetiyle iþarette bulunmuþtur. Buna "kaimen zikir" de denir. Ayakta zikr, gözlemlediðimiz uygulamalarda, halaka halinde a-yakta yapýlýr. Ancak bir kýsým uygulamalarda halka sabit, bir kýsmýnda dairesel olarak deveran (dönüþ) halindedir. Dönme halindeki uygulamaya devr veya deveran adý verilir. Birde Celvetîlikte yarý ayakta çekilen nisf-ý kýyam zikri vardýr.

    ZÝLLET: Arapça, meskenet demektir. Kibir duygusundan uzaklaþmaya matuf, bir tür tevazuya zillet denir. Bir hadis-i kudsî'de Allahü Zülcelâl "Büyüklük benim hýrkamdýr. Onu Ben'den baþkasýnýn giymesini kabul etmem" buyurmuþtur. Sûfiyye bu ve benzeri hadislere bakarak büyüklenmede, (kibir'de) bir tanrýlýk iddiasý ve gizli þirk gördükleri için, alçakgönüllülük ifâde eden tevazu ve zilleti, yaþama tarzý haline getirmiþlerdir. Ancak, tasavvuf, insan izzetini küçük düþürücü zilleti kabul etmez.

    ZÝNDE: Farsça, diri demektir. Ölmeden önce ölmeyi gerçekleþtiren kiþi, ebedî hayatla dirilmiþtir.

    ZÝNDEÐÝ: Farsça, hayat, dirilik demektir. Hakk'ýn kulunu kabul edip, ona, derece derece ebedî olarak sürecek þekilde yönelmesi.

    ZÝVÂC: Arapça, evlilik demektir. Sûfiler evlilik konusunda Hz. Resûlallah (s)'ý izlenmiþtir, ilk devrin bazý sûfilerinin marjinal tavrý bir kenara býrakýlýrsa, tasavvuf tarihinde bekar sûfi tipi fazla gözükmez. Hatta bir kýsým velilerin, evlilikteki fazileti bilmelerinden kaynaklanan itici bir güçle, son nefeste kendilerine nikah yapýlmasý isteðinde bulunduklarý vakýadýr. Þah-ý Nakþbend, Abdülkâdir Geylani baþta olmak üzere, bu yolun büyüklerinde bekarlýk, görülmez. Evlenmeyi tercih etmeyenlerin de kendi durumlarýna göre, haklýlýk arzeden açýklamalarý vardýr.

    ZÝYA: Arapça ýþýk demektir. Kaþanî, bu terimi þöyle açýklar: Eþyayý, Hakk'ýn ayn'ý ile Hakk'ýn belirmesi olarak görmek.

    ZÝYANÝYYE: Þaziliyye'nin Maðrib kolu. Bu kol XIX. yüzyýlda kurulmuþtur.

    ZÝYAFET: Arapça olan bu kelime Türkçemizde de ayný manada kullanýlýr. Yemekleri topluca yiyen sûfiler bunun için bir hayli adab geliþtirmiþlerdir. Bkz. Nemed.

    ZUHUR-ZUHURAT: Arapça, ortaya çýkmaya zuhur derler. Sâlikin kendi katkýsý olmadan ortaya çýkan olaylara, zuhurat denir. Bu tür zuhuratlar, tevekkül erbabý için, mutlaka uyulmasý gereken uyarýlar olarak deðerlendirilir. Rüyalara da, zuhurat denmektedir. "Zuhuratla geçinmek" deyimi, saðdan soldan gelen sadaka ve adaklarla geçimini sürdüren fakirler için kullanýlýr.

    ZULM: Arapça, zulmetmek demektir. Bir þeyi kendine ait olmayan bir yere koymak. Konu ile ilgili atasözleri:
    Alma mazlumun âhýný, çýkar aheste aheste: Zulme uðrayanýn yaptýðý beddua mutlaka kabul görür, zalimin yaptýðý zulüm, yanýna kâr kalmaz.
    Zulm ile âbâd olanýn âhiri berbâd olur: Zulüm ile varlýk sahibi olan kiþinin sonu, mutlaka felakettir, mahvolmaktýr.
    Zâlimin hasmý Allah'týr: Allah zulme uðrayanýn dâima yanýndadýr. Allah'ý sevenler de ayný meslektedir.
    TÜM KONULARIM ALINTIDIR YALNIZCA TANITIM VE BÝLGÝ AMAÇLIDIR
    ----------------------------------
    Sungate TÝTAN 4K UHD


    0.8°W-4.9°E-7.0°E-9.0°E-13.0°E-16.0°E-19.2°E-39.0°E-42.0°E-46.0°E

  4. #4
    kaptan-8 - ait Kullanýcý Resmi (Avatar)
    Offline

    Uye No : 42955
    Üyelik tarihi
    16 Mart 2014
    Konum
    Türkiye/Adana
    Mesajlar
    21.399
     
     Uydu Alýcýsý
     
     Sungate TÝTAN 4K UHD & Sungate TÝTAN ÝPTV HD 

    Standart

    TASAVVUFÎ TERÝMLER (Z)
    ..:: 4 ::..
    ZULMET: Arapça, karanlýk demektir. Madde, maddi âlem. Allah'ýn nurundan nasibi olmamak, mahrum kalmak.
    "Allah müminlerin dostu olup, onlarý karanlýklardan aydýnlýða çýkarýr" (Bakara/257)
    Zat-ý ilâhî'yi bilmeye de zulmet denmiþtir. Zira Zât-ý ilâhî bilinmez, idrak edilmez, bizim için karanlýktadýr. "Basiretler onu idrâk edemez" (En'âm/103).

    ZÜCACE: Arapça, cam demektir. Kalp.

    ZÜHD: Arapça, raðbetsiz olmak yüz çevirmek demektir. Kur'an-ý Kerim'de sadece Yusuf suresinin 20. ayetinde geçer. "Yusuf'un satýþý konusunda) raðbetsiz idiler" Tasavvufta dünyaya dolu dizgin dalmamak esastýr. Zira Kur'an-ý Kerim'de bunu destekler tarzda çok sayýda ayet-i kerime vardýr, iþte bir kaçý: "Ey inananlar! Eþ ve çocuklarýnýzdan bir kýsmý size düþmandýr, onlardan sakýnýn..." (Tegâbün/14), "Biliniz ki mallarýnýz ve çocuklarýnýz bir fitnedir." (Enfâl/28), "Dünya hayatý, gurur metaýndan baþka bir þey deðildir." (Al-i Ýmran/185) "Dünyanýn metaý azdýr. Ahiret ise mutlakiler için daha hayýrlýdýr..." (Nisa/77), "Dünya hayatý sadece bir oyun ve eðlenceden ibarettir." (En'âm/32) "Ahiret dururken dünya hayatýna mý razý oldunuz. Dünya hayatýnýn geçimi, Ahirete nisbetle çok azdýr." (Tevbe/38). Sûfiler, Zühdü, çeþitli þekilde yorumlamýþtýr, a) Haramdan zühdetmek, zühddür. b) Helalden de zühd edilir. Bu ikincide, nasibine düþenin azýyla yetinip, artaný fakirlere tasadduk etmek gibi bir fazilet vardýr. Süfyan-ý Sevrî, dünya ile ilgili isteði azaltmayý, zühd olarak tanýmlar. Cüneyd de "elin boþ olduðu þeyden, kalbin de boþ olmasý, yani elde olana kalbin razý olmasýdýr" diye bir taným getirmiþtir. Mesrûk "Allah ile beraberken, bir sebebin etkisinde kalmayan kiþiye" zâhid der. Ýbn Muâz "alâka olmadan amel iþleme, tamasýz söz söyleme, reisliðe ulaþmadan izzetli olmaya ulaþýlmadýkça, zühdün hakikatine erilmez" þeklinde farklý bir yorum yapmýþtýr. Muh-sinlerin, salihlerin müminlerin ve müslümanlarýn zühdü, dünya ve onun zatýndan dolayý olurken, þehidlerinki, hem dünya, hem de âhiret konusunda gerçekleþir. Sýddýklarýnki de diðer mahlûklar hakkýndadýr; onlar Hakk'ý O'nun sýfat ve isimlerinden baþkasý olarak müþahede etmezler. Mukarrabînin zühdü de, isim ve sýfatlarla bekada olur, ki bu son grup, zatýn hakikatýndadýr.

    Biz melamet bekleriz
    Sanma keramet bekleriz
    Þöhreti zühdü býraktýk
    Hep nedâmek bekleriz
    HâþimZÜHD-I HUÞK-ZÜHD-Ý BÂRÝD: Farsça'da, bârid Arapçada soðuk anlamýna gelir. Bu durumda bu iki ifade "soðuk zühd" manasmdadýr. Þekilci ve katý din anlayýþýna sahip kiþilerin zühdüne "zühd-i huþk" denir.

    Zâhid, Hû demeyi inkar eyleme
    Ya niçin çaðýrýr insan Hû deyü
    Hû demenin aslý nedir, nedendir.
    Eyleyeyim sana iyan Hû deyü
    Kul Himmet

    ZÜHDÝYYAT: Arapça, zühd'e ait olanlar anlamýndadýr. Zühd konusunu iþleyen þiirlere, zühdiyyat denir. Zühd e-debiyatý, gerek sûfilerce, gerekse sûfi olmayanlarca iþlenmiþtir.

    ZÜHRÝYYE: Þeyh Seyyid Ahmed Zührî el-Kayserî (ö. 1157/1744) tarafýndan kurulmuþ bir tasavvuf okulu olup, Musli-hiyye-i Halvetiyye'nin kollarýndandýr.

    ZÜHUL: Arapça, dalgýnlýk anlamýndadýr. Kendinden geçmek, gaflet.

    ZÜKÜR ÇELEBÝ: Arapça-Farsça, erkek çelebi demektir. Esasen çalap kelimesi, Allah'ý ifade eden bir kelime olup, sonuna nisbet "yâ" sý eklenerek, "Çalâbî" þeklini almýþ, konuþmada hafifletilince "çelebi" ye dönüþmüþtür: "Allah'a baðlý adam" demektir. Mevlevî tâbiridir. Hz. Mevlânâ'nýn soyundan gelen erkeklere "zükûr çelebi" hanýmlara da "inâs çelebi" denmiþtir.

    ZÜ'L-AKL: Arapça, akýl sahibi anlamýnda bir isim tamlamasý. Halký zahir (dýþ). Hakk'ý batýn (iç) olarak görüp bu þekilde, halkýn Hakk'ýn aynasý olduðunu anlar. Ayna, kendisinde zuhur eden suret ile gizlendiði gibi, mutlak da mukayyed ile örtülmüþtür.

    ZÜ'L-AKL VE'L-AYN: Arapça, akýl ve göz sahibi kiþiler için kullanýlan bir ifade. Hakk'ý halkda, halký Hak'da gören kiþi, bunlardan biri, diðerine perde oluþturmaz. Bilakis, kendi ayný ile vucud-ý vahidi bir yönden Hak, bir yönden de halk olarak görür. Çokluk sebebiyle vahid-i ehad yönünü görmekten perdelenmez. Zuhurlarýn çokluðunu gördüðünde, onda tecellî eden zât-ý eha-diyeti görmekle sýkýntýya düþmez. Yine, Hak yönünün ehadi sebebiyle yaratýlmýþ olan çokluðu görmekten perdelenmez. Tecellî yerlerinde ortaya çýkan zât-ý ehadiyyeti gördüðünde, çokluðu görmekten sýkýntýya düþmez.

    ZÜ'L-AYN: Arapça, göz sahibi demektir. Hakk'ý zahir, halký bâtýn gören kiþi. Ona göre halk, Hakk'ýn aynasýdýr. Hak zuhur edince, halk O'nda, suretin aynada gizlendiði gibi gizlenir.

    ZÜ'L-CENAHAYN: Arapça, iki kanat sahibi demektir. Ýçi ve dýþý mamur olan kiþi. Cafer b. Ebu Talib için de kullanýlýr.

    Zülcenahayn olamaz zâhid-i pindâr perest,
    Perde-i zanda nühüfte kalýr iman kanadý.
    Manastýrlý Nailî

    ZÜLF: Farsça, yanaðýn iki yanýna sarkan saça denir. Hiç kimsenin ulaþamadýðý gaybî hüviyyet. Hakk'ýn zâtý ve künhü, Küfr-i zülf: Siyah saç,

    Dila her muyu bir ejder görünür ol zülfün,
    Nice bin ejderi bir yerde tahayyül ne belâ
    Nef'î

    Piç-i zülf : Kývrýmlý saç, Ýlâhî mûsiki, imkan mertebesi. Uzun, saç, sýnýrsýz varlýklar, çokluk ve ta'ayyünler, celâlî tecelliler.

    ZÜMRÜD: Yeþil renkli kýymetli bir taþ. Üzerine, bütün varlýklarýn suretlerinin nakþolunduðu küllî nefs.

    ZÜMRÜD-Ý ANKA: Yeþil renkli Anka kuþu. Güneþ ve ateþten yaratýldýðýna ve semanýn 4. katýnda yaþadýðýna inanýlýr. Diðer bir adý da "simurg" (otuz kuþ) dur.

    ZÜNNÂR: Arapça, papazlarýn bellerine sardýðý kuþaða denir. Sevgiliye hizmet ve itaat etmeye özenmek, hizmet kuþaðý kuþanmak. Dünyaya gönül vermek, benlik, bencillik.

    Hayâl-i zülfü rûyunla girerse deyre bir âþýk,
    Olur bir Kabe her bir riþte-i zünnardan peyda.
    Yeniþehirli Avnî.

    ZÜREYKIYYE: Rafizî bir tarikat.

    ZÜVVAR: Arapça ziyaretçiler demektir. Mevlevî mukabelesini izlemeye gelen ziyaretçiler için kullanýlan bir tâbir.
    TÜM KONULARIM ALINTIDIR YALNIZCA TANITIM VE BÝLGÝ AMAÇLIDIR
    ----------------------------------
    Sungate TÝTAN 4K UHD


    0.8°W-4.9°E-7.0°E-9.0°E-13.0°E-16.0°E-19.2°E-39.0°E-42.0°E-46.0°E

Konu Bilgileri

Bu Konuya Gözatan Kullanýcýlar

Þu an 1 kullanýcý var. (0 üye ve 1 konuk)

Benzer Konular

  1. Tasavvufî terimler (f)
    Kuran-ý kerim forum içinde, yazan kaptan-8
    Yorum: 4
    Son Mesaj: 03.Nisan.2014, 02:16
  2. Tasavvufî terimler (g)
    Kuran-ý kerim forum içinde, yazan kaptan-8
    Yorum: 4
    Son Mesaj: 03.Nisan.2014, 02:14
  3. Tasavvufî terimler (h)
    Kuran-ý kerim forum içinde, yazan kaptan-8
    Yorum: 17
    Son Mesaj: 03.Nisan.2014, 02:12
  4. Tasavvufî terimler (ý-i)
    Kuran-ý kerim forum içinde, yazan kaptan-8
    Yorum: 8
    Son Mesaj: 03.Nisan.2014, 02:00
  5. Tasavvufî terimler (j)
    Kuran-ý kerim forum içinde, yazan kaptan-8
    Yorum: 0
    Son Mesaj: 03.Nisan.2014, 01:57

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajýnýzý Deðiþtirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriþ

Facebook platformu Giriþ