Bilgilendirme : Bu konu 3883 gün önce başlatıldı . Konu başlangınç tarihi güncel değilse Konu güncelliğini yitirmiş yada bu konu ile ilgili son cevap yazılmış olabilir. Eğer yazınız doğrudan bu konu ile ilgili değil ise yeni bir konu başlatmanızı tavsiye ederiz....
KOYUNLARIN KÖPEKLERDEN FAZLA OLMASININ NEDENİ..!
Hz.Mevlana seher vakti uykusunu şöyle izah eder:
Sabaha karşı seher vakti bereket vaktidir.
Sabahın nasıl bir bereket vakti olduğunu, sabahta uyanık olanların nasıl bir berekete nail olduklarını Hz.Mevlana verdiği bir cevapta şöyle ifade eder.
Adamın biri sorar ?
Efendim der, koyun nesli hem kasaplık hem de kurbanlık olarak kesildiği halde bir türlü tükenmez, aksine daha da çoğalıp devam eder.
Ama köpek nesli hem de birkaç tane birden
Bu konu 393163 kez görüntülendi 298 yorum aldı ...
Kıssadan Hisse
393163 Reviews
-
- Offline
Uye No : 15638
Kıssadan Hisse
KOYUNLARIN KÖPEKLERDEN FAZLA OLMASININ NEDENİ..!
Hz.Mevlana seher vakti uykusunu şöyle izah eder:
Sabaha karşı seher vakti bereket vaktidir.
Sabahın nasıl bir bereket vakti olduğunu, sabahta uyanık olanların nasıl bir berekete nail olduklarını Hz.Mevlana verdiği bir cevapta şöyle ifade eder.
Adamın biri sorar ?
Efendim der, koyun nesli hem kasaplık hem de kurbanlık olarak kesildiği halde bir türlü tükenmez, aksine daha da çoğalıp devam eder.
Ama köpek nesli hem de birkaç tane birden yavruladığı ve kasaplık olarak kesilmeyip korunduğu halde bir türlü çoğalmaz.
Koyun gibi sürüler haline acaba neden gelemez..?
Hz.Mevlana'nın cevabı şöyle olur:
Sabaha karşı seher vakti bereket vaktidir.
Bu bereket vaktinde koyunlar asla uyumaz, hep uyanık olurlar.
Köpekler ise hiç uyanık olmaz hep uykuya dalar, gaflette olurlar.
Onun için koyun nesli seherin bereketine nail olur.
Köpekler ise bereketsizliğine maruz kalırlar..!
Selam ve Dua ile....
-
29.Haziran.2015, 14:00
#105
- Offline
Uye No : 15638
Faydalı İlim
Peygamber Efendimiz (sav) buyurdular ki :
"Kıyâmet gününde en ağır azabı görecek olan, Allâhü Teâlâ'nın ilminden kendisini faydalandırmadığı âlimlerdir."Yine Peygamber Efendimiz (sav) buyurdular :
"Kul, bildiği ile amel etmedikçe âlim olamaz."
"İlim ikidir.
Biri dilde olandır ki bu, Allâhü Teâlâ'nın kulları aleyhine bir delildir; diğeri, kalbde olan ilimdir.
İşte faydası olan ilim de budur."
"Ahir zamanda ibadet edenler cahil ve âlimler fâsık olur."
"Âdi kimselerle mücadele, alimlere karşı üstünlük taslamak ve bu suretle yalnız insanların iltifatına mazhar olmak için okumayın! Zira bu gaye için okuyanlar Cehennemdedir."
"Bilgisini gizleyene Allâhü Teâlâ ateşten gem vurur."
"İlmi çoğaldığı halde ahlâkı düzelmeyen, Allâh (c.c)'a uzaklıktan başka bir şey elde edemez."
Nahv âlimi Halil bin Ahmed şöyle der :
"İnsanlar dört kısımdır.
1 - Anlar fakat anladığını bilir (yani bildiği ile amel eder); bu âlimdir, buna uyun.
2 - Anlar fakat anladığını bilmez. Bu gâfildir, bunu ikaz edin.
3 - Bilmez fakat bilmediğini bilir (Buna cehl-i basit derler); bu yol arıyor, buna doğru yolu gösterin.
4 - Anlamaz, fakat anlamadığını bilmez (Bilirim zanneder, buna cehl-i mürekkeb derler, tedavi kabul etmediği için); onu terk edin."
Süfyan-ı Sevri (r.a) : "İlim, ameli da'vet eder; eğer amel geldiyse ne güzel, gelmezse ilim de göç eder." buyurmuştur.
selam ve dua ile..
-
-
02.Temmuz.2015, 02:13
#106
- Offline
Uye No : 15638
Bir Somun Ekmek
Hazret-i Âişe vâlidemizin oruçlu olduğu bir gün, yoksulun biri gelerek
kendisinden yiyecek bir şeyler istemişti. Âişe vâlidemizin evinde,
akşam iftar edeceği bir somundan başka bir şey yoktu.
Hizmetkârına, o ekmeği vermesini söyledi.
Hizmetkârı îtiraz edecek olduysa da
Âişe vâlidemiz ısrar edip o ekmeği verdirdi.
Akşam olunca birisi Âişe vâlidemizin evine bir parça
pişmiş koyun eti gönderdi.
Âişe vâlidemiz hizmetkârını çağırarak:
“–Buyur ye, bu, senin (vermeye kıyamadığın)
ekmeğinden daha lezzetlidir!” buyurdu. (Muvatta, Sadaka, 5)
selam ve dua ile..
-
02.Temmuz.2015, 02:20
#107
- Offline
Uye No : 15638
GIYBET
Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
Gıybetin ne olduğunu biliyor musunuz?"
"Allah ve Resûlü daha iyi bilir!" dediler. Bunun üzerine:
"Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır!" açıklamasını yaptı. Orada bulunan bir adam:
Ya benim söylediğim anda varsa, (Bu da mı gıybettir?)" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun. Eğer söylediğin onda yoksa bir de bühtanda (iftirada) bulundun demektir."
Ebu Davud, Edeb 40, (4874); Tirmizi, Birr 23, (1935); Müslim, Birr 70, (2589).
GIYBET:
konuyla ilgili bir hadiste Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyurmuştur: “
Kim bir Mümini bir gıybet edene karşı himaye ederse (korursa), Allah da onun için kıyamet günü etini Cehennem ateşinden koruyacak bir melek gönderir.
Kim de Müslüman’a kötülenmesini dileyerek bir iftira atarsa Allah onu kıyamet günü Cehennem köprülerinden birinin üstünde söylediğinin (günahından paklanıp) çıkıncaya kadar hapseder.” (Ebû Dâvûd, Edeb 41)
selam ve dua ile..
-
02.Temmuz.2015, 02:27
#108
- Offline
Uye No : 15638
Ay'ın Resulullah (sav.)'a Selam Vermesi !
Avf Oğulları kabîlesinden Habîb b.Mâlik'in Ay'ı ikiye bölmesini Allah Resûlü (sav.)'den talep etmesi üzerine Cebrâil (as) Peygamberimiz (sav.)'e gelerek:
"Yâ Resûlullah! Haşim oğullarından dört büyük seyyidi yanına al ve Ebû Kubeys dağına çık.
Allâhü Te'âlâ gökteki aya, senin emirlerini yerine getirmesini buyurdular.
Sen ne hükmedersen o yerine getirecektir" dedikten sonra tekrâr makamına çıktı.
Bundan sonra hâdiseyi Hz. Ebû Bekir (r.a.) şöyle anlatırlar:
"Ebû Kubeys dağının altında duruyorduk.
Ay doğu tarafından göründü. Yükselerek yukarı çıktı.
Nûru bütün âlemi doldurmaya başladı.
Göğün ortasında kâmil bir dolunay haline geldi.
Kâbe'nin üstüne dikildi.
Bütün insanlar ayın nasıl doğduğunu ve yukarı çıktığını gördü.
Sonra Kâbe'nin üstüne indi.
Burayı yedi defa tavâf etti.
İnsanlar yaptığı tavâfı saydılar.
Ardından Kâbe'ye karşı Allâhü Te'âlâ'ya secde etti.
Sonra gökyüzüne çıktı.
Aydan bütün insanların işiteceği şekilde bir sedâ duyuldu.
Allâh Resûlü (sav.)'e selâm verdi.
Fasîh bir Arapça ile "Selâm sana olsun, Ey Peygamberlerin sonuncusu!
Selâm sana olsun, Ey Âlemlerin Râbbi'nin Resûlü!
Şehâdet ederim ki, Allâh'tan başka ilâh yoktur.
Yine şehâdet ederim ki, Muhammed (sav.) Onun kulu ve Resûlüdür" dedi.
Ay, Allâh Resûlü (sav.)'nün karşısında durmuşken iki parça oldu.
Yarısı doğu diğer yarısı da batıdan tarafa yürüdü.
Sonra ikisi bir araya gelerek kâmil bir ay oldu.
Ardından Allâh Resûlü (sav.) aya selâm verip:
"Selâm sana olsun ey dolunay! Ey karanlıkların lâmbası!" dediler."
Hz. Ebû Bekir (r.a.)'in anlattığı bu büyük mucizeyi bütün insanlar gözleriyle gördüler.
selam ve dua ile..
-
03.Temmuz.2015, 02:00
#109
- Offline
Uye No : 15638
BİR DELİYE BİR VELİ ROLÜ
Ebu Müslim Havlani bir toplulukta konuşulanları dinler.Hemen hepsi de hanımından şikayette bulunmaktadırlar. Ancak Ebu Müslim’de şikayet filan yoktur. Derler ki:
– Veli gibi bir hanıma düştün de sesin sedan çıkmıyor değil mi?
Omuzlarını silkerek cevap verir:
– Bizimki veli filan değil kelimenin tam manasıyla delidir deli!…
– Öyle ise derler nasıl geçiniyorsun böyle deli biriyle?
Cevap verir:
– Ben usulünü biliyorum da öyle geçiniyorum, kavga gürültümüz o yüzden olmuyor!…
Büsbütün meraka düşerler.
– Deli gibi biriyle kavgasız gürültüsüz geçinmenin usulü nedir ki? diye sormaktan kendilerini alamazlar.
Şöyle izah eder Ebu Müslim, geçinmenin sırrını.
Der ki:
– Allahü Azimüşşan, Âdem Aleyhisselam’ı topraktan yarattığında bedenine önce aklı koydu. Akıllı bir adam oldu.
Sonra öfkeyi yarattı. Ona da Âdem’in bedenine girmesini emretti.
Öfke:
– Ben dedi. Âdem’in bedenine giremem. Çünkü orada akıl vardır! Akılla ikimiz bir yerde asla duramayız!…
Rabbimiz buyurdu:
– Ey öfke! Sen Âdem’in bedenine girmeye çalış, oraya yönel. Akıl senin geldiğini görünce hemen çıkıp gider, kendi yerini sana bırakır. Böylece sen de Âdem’in bedeninde hükmünü icra eder, onu deli yaparsın.
Ebu Müslim burada der ki :
– İşte biz hanımla bu konuda anlaştık. Dedik ki; mademki insana öfke gelince akıl gidiyor, insan delinin teki haline geliyor. Öyle ise evde kim öfkelenirse o an sanki o delidir. Deliye karşı ise bir veli lazımdır. Ben öfkelenirsem hemen farkına varacaksın, sabır gösterip ters cevap vermeyeceksin. Çünkü ben o an deli sayıldığımdan deli adamdan her şey beklenir diyerek veli rolüne gireceksin, aklım gelinceye kadar bir deliye bir veli rolü oynayacaksın.
Ebu Müslim burada şunu da ilave eder:
– Tabii der, bu sabır benim için de geçerli bir görevdir. Bazen hanım öfkelenir, bu defa o deli durumuna girer bana veli rolü düşer, ben bir veli gibi sabır gösterir, karşılık vermemeye çalışırım. Aklı gelip de akıllı insana muhatap olduğumu anlayıncaya kadar, bu sabır devam eder.
Ebu Müslim bundan sonrasını şöyle tamamlar:
– İşte der ey dostlar, benim hanımdan şikayetçi olmayışımın sebebi budur. Gül gibi geçinip gitmemizin sırrı da buradadır. Tavsiye ederim, siz de bir deliye bir veli rolü oynayın, öfkelenince karşı taraf veli rolüne girsin, sabır ve tahammülü esas alsın, göreceksiniz ki tartışma kısa zamanda son bulacak, taraflar birbirlerine karşı sevgiyle dolacak. Çünkü öfkeli taraf kendisine karşılık verilmeyişinin takdirini, minnettarlığını duyacak. Bu da mutluluk vesilesi olacak.
Sakın “bir deliye bir veli rolü basit bir şey” deyip de geçmeyin. Sadece bir deneyin yeter. İşte size güzel geçinmenin sırrı.
selam ve dua ile..
-
04.Temmuz.2015, 15:28
#110
- Offline
Uye No : 15638
Ağızdaki Taşın Hikmeti,
Birgün hazret-i Ebû Bekr 'r.a.', hazret-i Fahr-i âlem seyyid-i veled-i âdem Nebiyyi muhterem ve habîb-i mükerremin 'sav.' huzûr-ı şerîflerinde, se'âdetle otururlarken; Bir bedbaht kötü huylu kimse; bir edebsizlik edip, Ebû Bekre dil uzatıp, yakışıksız sözler söyledi. Hazret-i Server-i kâinât; o edebsiz, Ebû Bekre edebsizlik etdikce; birşey söylemez, ba'zan da tebessüm eder idi. Hazret-i Ebû Bekr; o bedbaht ve edebsizin edebsizliği haddi aşınca; zarûrî olarak gadaba gelip, birkaç söz söyleyince; hazret-i Fahr-i kâinât, se'âdetle ve devletle yerinden kalkıp, gitdi. Hazret-i Ebû Bekr 'radıyallahü teâlâ anh' Sultân-ı Enbiyânın ardına düşüp, yetişdi ve dedi ki:
- Yâ Resûlallah! Niçin, bir hayâsız, edebsizlik edip, gönül incitirken, susu, birşey söylemediniz. Şimdi, ben ona söyleyince, kalkıp, gitdiniz; sebebi nedir.
Hazret-i Fahr-i kevneyn ve Resûl-i sakaleyn 'sav.' buyurdu ki:
- Yâ Sıddîk! O hayâsız ve bedbaht sana dil uzatmağa başladığı zemân, Allahü teâlâ bir melek gönderdi ki, o kimseyi karşılayıp, kovacak idi. Sen, hemen gadaba geldin; söylemeğe başladın. O melek gidip, yerine iblîs geldi. İblîs-i la'înin olduğu yerde, ben durmam.
Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk 'r.a.' ondan sonra, vaktli vaktsiz söz söylememek için, mubârek ağzına bir taş koyar idi. Ne zemân söz söylemek lâzım gelse, evvelâ fikr ederdi. Bir söz söyliyeceği zemân, o sözü kendi kendine nice zemân düşünür, tefekkürden sonra, mubârek ağzından o taş parçasını çıkarıp, ne söz söyliyecek ise söyler idi. Sonra o taş parçasını mubârek ağzına alıp, tesbîh ve tehlîl ile meşgûl olurdu. Kimseye, hayrdan ve şerden dünyâ kelâmı söylemez, eğer kat'î lâzım ise ve çok efdal ise, söylerdi. Yoksa, gecede ve gündüzde tesbîh ve tehlîl ile meşgûl idi.
selam ve dua ile..
-
06.Temmuz.2015, 02:04
#111
- Offline
Uye No : 15638
Mümin Kafir
Kâfir - Bakın, ben namaza itiraz ettim ama, oruca hiçbir diyeceğim yok! Hattâ onun bir faydasına kaniyim!
Mümin - Biz, sizin gibilerin zemlerini (kötüleme) asılsız bulduğumuz kadar, medihlerini(övgü) de esassız buluruz. Söyleyin bakalım, sizce neymiş orucun faydası?
Kâfir - Sıhhati düzeltmesi... Bütün bir yıl abur cuburla dolmuş mideleri tasfiye etmesi...
Mümin - Gördünüz mü? Sizin oruçta kabul ettiğiniz bu fazilet, onun namütenahi (sonsuz) değerlerinden belki en küçüğüdür. Halbuki siz bu noktayı, orucun yegâne meziyeti diye görüyorsunuz. İşte onun için sizin medihlerinize kıymet verilemez.
Kâfir - Bu ne taassup yahu?
Mümin - Her sağlam ve tezatsız tavır, sizin gibilere taassup gibi gelir. Evet, biz sizin medihlerinizi de benimsemeyiz! Namaz için "iyi bir spordur" diyen niceleri var... Halbuki namazın vücuda verdiği bedenî terbiye kıymeti, onun faziletleri içinde, mülâhazasına (düşünce) bile yer olmayan bir değer... Gaye sadece ibadet... Bu gaye etrafında, insanın, düşünmeden elde ettiği daha nice kazanç olabilir. Fakat bu kazançlardan hiçbirinin, aslî gaye önünde ismi geçemez.
Kâfir - Orucun sıhhati düzelttiğini söylemek kabahat mı?
Mümin - Asla! Fakat aslî gayeyi daima ibadet bildikten sonra... Orucun sıhhati düzelttiği o kadar aşikârdır ki, ana gaye yerine gelirken bu mesut neticeyi görmemek de mümkün değildir. Orucun başlıca fazileti, aslî gaye daima ibadet olmak şartiyle, nefs mücadelesi, nefsi yenmek, baskı altına almak borcu...
Kâfir - Sizi dinledikçe Müslümanlığın ne zor ve pahalı şey olduğuna dikkât ediyorum!
Mümin - Ben de sizi dinledikçe, küfrün ne kolay ve ne ucuz kazanıldığını görüyorum! Halbuki Müslümanlık, zor içinde en kolay, pahalılık içinde de bedava olan kurtuluş çaresidir.
Necip Fazıl Kısakürek | Mümin Kafir
selam ve dua ile..
-
07.Temmuz.2015, 13:13
#112
- Offline
Uye No : 15638
CANIM OĞLUMA / KIZIMA...
Benim yaşlandığımı düşündüğün gün
Sabırlı ol lütfen ve beni anlamaya çalış…Yemek yerken üstümü kirletirsem üzerimi değiştirecek gücüm yoksa.
Lütfen sabırlı ol.Benim sana bir şeyler öğretmek için seninle ilgilendiğim zamanları hatırla...
Seninle konuşurken,sürekli aynı şeyleri 1000 kere tekrarlıyorsam… sözümü kesme beni dinle.
Sen küçükken,uyuyana kadar sana aynı hikayeyi 1000 defa tekrar tekrar okumak zorunda kalıyordum.
Banyo yapmak istemediğimde;
Beni utandırma yada azarlama…
Seni banyoya ***ürmek için icat ettiğim küçük yöntemlerimi
ve oyunlarımı hatırla..Yeni teknolojiler karşındaki cahilliğimi görürse bana zaman tanı ve beni yüzünde alaycı bir gülümsemeyle izleme…
Bazı zamanlarda unutkan olursam yahut konuşmalarımızda ipin ucunu kaçırırsam…lütfen hatırlamam için gerekli zamanı bana tanı… eğer hatırlayamazsam,sinirlenme…çünkü asıl önemli olan benim konuşmam değil,senin yanında olabilmem ve senin beni dinliyor olmandır.
Ben sana bir sürü şeyi nasıl yapacağını gösterdim…
İyi yemek yemeyi, iyi giyinmeyi… yaşamı göğüslemeyi…
Eğer bir şey yemek istemezsem, baskı yapma bana. Ne zaman yemem yada yememem gerektiğini ben gayet iyi bilirim.
Ve yaşlı bacaklarım yürümeme izin vermediğinde bana elini ver…
Tıpkı,benim sana ilk adımlarını atarken verdiğim gibi.
Ve bir gün artık daha fazla yaşamak istemediğimi söylediğimde ve ölmek istediğimi…kızma…Bir gün anlayacaksın…yaşımın;zevk alma değil artık idareten yaşama yaşı olduğunu anlamaya çalış,
Bir gün şunu anlayacaksın:
hatalarıma karşın hep senin için iyi olanı gerçekleştirmeye çabaladım ve senin yolunu hazırlamaya çalıştım
Senin yanında olduğumda üzgün,kızgın yada güçsüz hissetme kendini.
Benim yanımda olmalısın,beni anlamalısın ve bana yardım etmelisin.
Yürümeme yardımcı ol ve yolumu sabır ile,sevgi ile bitirmeme....
Benim için yaptıklarını,bir gülümseme ve senin için her zaman taşıdığım çok derin bir sevgi ile geri ödeyebilirim ancak.
Seni çok seviyorum oğlum/kızım….Ve hep seveceğim…
selam ve dua ile..
Konu Bilgileri
Bu Konuya Gözatan Kullanıcılar
Şu an 6 kullanıcı var. (0 üye ve 6 konuk)
Bu Konudaki Etiketler
Yetkileriniz
- Konu Acma Yetkiniz Yok
- Cevap Yazma Yetkiniz Yok
- Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
- Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
-
Forum Kuralları