 Bilgilendirme : Bu konu  3924 gün önce başlatıldı . Konu başlangınç tarihi güncel değilse Konu güncelliğini yitirmiş yada bu konu ile ilgili son cevap yazılmış olabilir. Eğer yazınız doğrudan bu konu ile ilgili değil ise yeni bir konu başlatmanızı tavsiye ederiz....
Bilgilendirme : Bu konu  3924 gün önce başlatıldı . Konu başlangınç tarihi güncel değilse Konu güncelliğini yitirmiş yada bu konu ile ilgili son cevap yazılmış olabilir. Eğer yazınız doğrudan bu konu ile ilgili değil ise yeni bir konu başlatmanızı tavsiye ederiz....
 
	
		
	
		
                            
		
		 KOYUNLARIN KÖPEKLERDEN FAZLA OLMASININ NEDENİ..! 
Hz.Mevlana seher vakti uykusunu şöyle izah eder: 
Sabaha karşı seher vakti bereket vaktidir. 
Sabahın nasıl bir bereket vakti olduğunu, sabahta uyanık olanların nasıl bir berekete nail olduklarını Hz.Mevlana verdiği bir cevapta şöyle ifade eder. 
Adamın biri sorar ? 
Efendim der, koyun nesli hem kasaplık hem de kurbanlık olarak kesildiği halde bir türlü tükenmez, aksine daha da çoğalıp devam eder. 
Ama köpek nesli hem de birkaç tane birden
		
                 Bu konu 396011 kez görüntülendi 298 yorum aldı ...
	
 
 
    
        
						
		
		
		
		
		
  
       
           Kıssadan Hisse
                  
                   
        
       
                 
   396011 Reviews 
    
	
		
		 
	 
	
	
 
 
    
 
		
		
	
          
	
	
	
		
			
- 
	
	
		
			
			
			
				  
-   Offline 
  Uye No : 15638 Uye No : 15638
 
			
				
				
				
					 Kıssadan Hisse Kıssadan Hisse
					
						
							KOYUNLARIN KÖPEKLERDEN FAZLA OLMASININ NEDENİ..!
 Hz.Mevlana seher vakti uykusunu şöyle izah eder:
 Sabaha karşı seher vakti bereket vaktidir.
 Sabahın nasıl bir bereket vakti olduğunu, sabahta uyanık olanların nasıl bir berekete nail olduklarını Hz.Mevlana verdiği bir cevapta şöyle ifade eder.
 Adamın biri sorar ?
 Efendim der, koyun nesli hem kasaplık hem de kurbanlık olarak kesildiği halde bir türlü tükenmez, aksine daha da çoğalıp devam eder.
 Ama köpek nesli hem de birkaç tane birden yavruladığı ve kasaplık olarak kesilmeyip korunduğu halde bir türlü çoğalmaz.
 Koyun gibi sürüler haline acaba neden gelemez..?
 Hz.Mevlana'nın cevabı şöyle olur:
 Sabaha karşı seher vakti bereket vaktidir.
 Bu bereket vaktinde koyunlar asla uyumaz, hep uyanık olurlar.
 Köpekler ise hiç uyanık olmaz hep uykuya dalar, gaflette olurlar.
 Onun için koyun nesli seherin bereketine nail olur.
 Köpekler ise bereketsizliğine maruz kalırlar..!
 
 
 Selam ve Dua ile....
 
 
 
   
 
 
 
- 
	
			
				
					 23.Aralık.2016, 21:15
				
			
			
				
					#281
				
				
				
			
	 
		
			
			
			
				  
-   Offline 
  Uye No : 15638 Uye No : 15638
 
			
				
				
				
					  
					
						
							İbn-i Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: 
 Çok eski devirlerde Kifl adında bir adam vardı. Kifl, ahlâkî ve insanî değerlere önem vermeyen, para kazanmak için her yolu meşru gören çok zengin bir adamdı. Zenginliğini de faizden elde etmişti. Dara düşen, ihtiyacı olan kimse kendisine geliyor, oda yüksek bir faizle geri ödenmesi şartıyla onlara para veriyordu. Vadesi geldiği zaman kişi parasını ödeyemezse bu sefer faiz miktarını daha da artırıyordu. Şayet yine ödeyemezse adamları vasıtasıyla o kimsenin bütün varına yoğuna el koyuyordu.
 Bir gün, kapısına borç için bir kadın geldi. Bu kadın yakın zamanda kocasını kaybetmiş, namuslu, kendisini çocuklarına adamış bir anneydi. Bir süre, kocasından kalan şeylerle evini idare etmeye çalışmıştı. Ancak artık evde para kalmamıştı. Bunun için çalışması gerekiyordu. Bir yerde iş bulmak istedi; ama dışarısı dul bir kadın için çalışmaya müsait değildi.
 Neden sonra aklına evde dokuma yapıp onları yakın bir arkadaşı vasıtasıyla satmaya karar verdi. Bunun için bir dokuma tezgahına ihtiyacı olacaktı. Tezgahı alabilmek için de borç arayışına girdi. Yakın dost ve akrabalarına gitti; ama kimsede para yoktu. Çok üzülmüştü. Çaresiz bir şekilde evine doğru giderken yolda istemeden iki kişi arasında geçen bir diyaloga şahit oldu. Şehirde Kifl adında bir kişinin insanlara borç para verdiğini duydu. Hemen onun yanına gitmeye karar verdi.
 Kifl kapıda kadını görünce çok beğendi. Onu elde etmek istedi. Kadın, Kifl’den karşılığını ödemek şartıyla borç para istedi. Kifl, kadının dul olduğunu da anlayınca ona ahlaksız bir teklifte bulundu. Kendisiyle beraber olması şartıyla vereceği parayı istemeyeceğini söyledi. Bu teklifi kadın şiddetle reddetti. Çok üzülmüştü. En çok da kendisine böylesi tekliflerin gelmesinden korkuyordu. “Allah’ım bana yardım et.” diye dua etti.
 Aradan birkaç gün daha geçmişti. Evde hiçbir şey kalmamıştı. Çocuklar açlıktan ağlıyordu. Onların ağlamasına kendisi de katılıyordu. Kendisini Kifl’e teslim etmeye mecbur hissetti. Bu sırada da “Allah’ım! N’olursun beni affet. Bir daha böyle bir günah işlemeyeceğim.” diye dua ediyordu.
 Kadın, Kifl’in yanına gitti. Kifl’in yüzü gülüyordu. Ancak kadın bir yandan ağlıyor, bir yandan da titriyordu. Kifl, kadına bu halinin sebebini sordu. Kadın,
 - Buraya kendi isteğimle gelmedim. Daha önce böyle bir günah işlemedim. Onun için Allah’tan çok utanıyorum ve korkuyorum. Beni bu günaha sürükleyen fakirliğimdir, dedi. Kifl, duyduklarına çok şaşırmıştı. O kaskatı kalbi bir anda yumuşayıverdi. İçini pişmanlık duyguları sarmıştı. O sırada ağzından şu ifadeler döküldü:
 - Sen fakirliğin sebebiyle mecbur kaldığın bir günah işliyor ve bundan dolayı ağlıyorsun. Halbuki Allah bana bu kadar servet vermişken, ben günah işlemekten çekinmiyorum. Ben, Allah’tan utanmaya ve korkmaya senden daha layığım.
 Kifl, pişmanlık hisleri içinde, yapacağı kötü işten vazgeçti. Kalbine apayrı bir huzur ve mutluluk geldi. Kadına bir miktar para verip onu gönderdi. Kadıncağız, sevinç ve kendisini harama girmekten koruyan Rabb’ine şükür içinde evine döndü.
 Kifl, artık eski Kifl değildi. O güne kadar yapmış olduğu bütün günahlar için tövbe ediyordu. O gün sabaha kadar Rabb’ine dua dua yalvardı ve affını diledi. O gece Kifl’in ecel vaktiydi. O hal üzere ruhunu Rahman’a teslim eyledi.
 Sabah olmuştu. Kifl’in evinden çıkmadığını gören yakınları kapıyı açtıklarında
 Kifl’i ölü olarak buldular. Bu sırada kapısında herkesin okuyabileceği şekilde şöyle bir yazı vardı: “Allah, Kifl’in günahlarını affetti.”
 Halk, bu duruma şaşırdı kaldı. Allah, Kifl’in affedilmesine sebep olan bu olayı, o dönemin peygamberine vahiy yoluyla bildirdi. Böylece herkesin şaşkınlığı gitti ve insanlar bundan büyük bir ders aldılar.Tirmizi, Kıyamet 49, (2498).
 
 selam ve dua ile..
 
 
 
   
 
 
 
- 
- 
	
			
				
					 25.Aralık.2016, 03:15
				
			
			
				
					#282
				
				
				
			
	 
		
			
			
			
				  
-   Offline 
  Uye No : 15638 Uye No : 15638
 
			
				
				
				
					  
					
						
							AHİRETTE ÖZÜR VE BAHANE YOKTUR
 "Güzelliğinden dolayı günaha bulaşan güzel bir kadını, kıyamet günü getirdiklerind:
 "Neden günah işledin?" diye soracaklar. Cevaben diyecektir:
 "Yâ Rabbi, beni güzel yarattın, bu yüzden günah işledim!"
 Bu sırada Allahü teala, Hazret-i Meryem'i getirmelerini emredecektir. O kadına:
 "Sen mi daha güzelsin yoksa bu mu? Biz onu daha güzel yarattık ama o güzelliğinden dolayı aldanıp günaha düşmedi!" denilecektir.
 Daha sonra yakışıklığından dolayı günaha düşen yakışıklı bir erkeği sorguya çektiklerinde: "Neden günaha düştün?" diye soracaklardır. O cevaben şöyle diyecektir: "Yâ Rabbi, beni yakışıklı yarattın; bundan dolayı kadınlar bana yöneldi, ben de aldanarak günaha düştüm!" Bu sırada Yusuf aleyhisselamı getirerek ona: "Sen mi daha yakışıklısın yoksa Yusuf mu? Biz ona cemal ve güzellik verdik ama o aldanarak günaha düşmedi!" denilecektir.
 Daha sonra bela ve sıkıntılarından dolayı isyan ederek günaha düşen birisini getirecekler. "Neden isyan ederek günaha düştün?" dediklerinde şöyle diyecek: "Yâ Rabbi, bana şiddetli bela, musibet ve sıkıntılar verdin, bu yüzden isyan ederek günaha düştüm" Bu sırada Eyyub aleyhisselamı getirerek o adama şöyle denilecek: "Senin belan mı daha şiddetli idi yoksa Eyyub'un mu? Halbuki biz onu şiddetli belaya uğrattık ama o isyan ederek günaha düşmedi" denilecektir.
 İşte böylece özür ve bahane yolu günahkârlara kapanmış olacaktır..
 İşte bu yüzden hayatı bahanesiz yaşamak gerek..
 
 selam ve dua ile..
 
 
 
   
 
 
 
- 
	
			
				
					 28.Aralık.2016, 06:16
				
			
			
				
					#283
				
				
				
			
	 
		
			
			
			
				  
-   Offline 
  Uye No : 15638 Uye No : 15638
 
			
				
				
				
					  
					
						
							HAKİKİ BİR MÜ’MİN’İN TEFEKKÜRÜ
 
 Resûlullâh Efendimiz (sav.) bir tarafa yaslanmışlar iken Muâz bin Cebel hazretleri huzûruna girdi. Peygamberimiz (sav.):
 “Nasıl sabahladın ey Muâz?” diye sordular,
 “Allâh’a îmân ettiğim halde sabahladım” dedi.
 “Her sözün bir delili, kalplerdeki her hâlin bir alâmeti vardır. Senin (bu) sözünün delili nedir?” buyurdular,
 “Ey Allâh’ın nebisi, ben her sabah uyandığımda o gün akşama ulaşamayacağımı; akşama kavuştuğumda sabaha ulaşamayacağımı düşünürüm. Attığım her adımda bir sonraki adımı atamayacağımı düşünürüm. Kendimi şöyle düşünürüm: Sanki kıyamet kopmuş, Allah’ın huzurunda her ümmet diz çökmüş kitabına ve peygamberine ve Allâh’dan başka taptıkları putlarına çağırılıyorlar. Cehennemliklerin azablarına, cennetliklerin sevaplarına bakıyor gibiyim.” Peygamberimiz (sav.):
 “İyi bildin, buna devam et” buyurdular. (Tarih-i Dımaşk)
 
 Selam ve dua ile..
 
 
 
 
   
 
 
 
- 
	
			
				
					 29.Aralık.2016, 15:43
				
			
			
				
					#284
				
				
				
			
	 
		
			
			
			
				  
-   Offline 
  Uye No : 15638 Uye No : 15638
 
			
				
				
				
					  
					
						
							BİR KAVME BENZEMEYE ÇALIŞAN ONLARDANDIR
 
 İkinci bin yılın müceddidi İmâm-ı Rabbânî (k.s.) Hazretleri buyuruyorlar ki:
 “İki dîni tasdîk eden (İslâm’dan başka hak din olduğuna inanan)kişi şirk ehlinden sayılır.
 İslâm hükümleri ile küfrü bir araya getirmeye teşebbüs eden de müşriktir.
 Hâlbuki küfürden teberrî etmek (uzaklaşmak) İslâm’ın şartıdır, şirk şâibesinden sakınmak tevhiddir...
 Hindûların büyük bildikleri günlere hürmet etmek, Yahûdîlerce bilinen âdetlere uymak küfrü îcâp ettirir. Nitekim bazı câhil Müslümanlar, bilhassa kadınlar, küffârın belli günlerindeki küfür merâsimini icrâ etmektedirler. Bunları, kendileri için de bayram kabul edip, kızlarının ve kardeşlerinin evlerine onlar gibi hediyeler yollarlar... Böylelikle o merâsime tam mânâsı ile îtinâ ve îtibâr ederler.
 İslâmda bunların hepsi şirk ve küfürdür.” (Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî, 3 /m. 41)
 “Bir kere, bir hastanın ziyâretine gitmiştim. Ölümü yaklaşmıştı. Hâline teveccüh ettiğim zaman kalbini şiddetli zulmet içinde gördüm... Bu zulmetin kalkması için ne kadar teveccüh ettiysem de kalkmadı. Çokça teveccühten sonra bilindi ki, bu zulmetler, kendisinde gizli bulunan küfür sıfatındandır. Bu sıkıntıların sebebi küfür ehlini dost edinmesindendir.
 Bana mâlum oldu ki bu zulmetlerin kalkması için teveccüh etmek, yerinde bir iş değildir. Zîrâ onun bu zulmetlerden temizlenmesi, küfrün cezâsı olan cehennem azâbına bağlıdır.
 Ve bana mâlum oldu ki, onda zerre miktarı îmân mevcuttur ve bunun bereketiyle cehennemde ebedî kalmaktan kurtulacaktır.
 Cehennem azabı -azab ebedî olsun veya muvakkat olsun- küfür ve küfür sıfatlarına mahsustur. Muvakkat cehennem azabı küfür sıfatının cezası, ebedî cehennem azabı ise küfrün cezasıdır. (Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî, 1/m. 266)
 
 selam ve dua ile..
 
 
 
 
   
 
 
 
- 
	
	
		
			
			
			
				  
-   Offline 
  Uye No : 15638 Uye No : 15638
 
			
				
				
				
					  
					
						
							ALLÂHÜ TEÂLÂ KULUN HAKKINI KULDA BIRAKMAZ
 
 Hz. Enes’ten (ra.) rivâyet edilmektedir
 Resûlullah Efendimiz (sav.), birgün otururlarken mübârek dişleri görününceye kadar tebessüm ettiler. Hz. Ömer (ra.): “Anam babam sana fedâ olsun yâ Resûlallah, sizi tebessüm ettiren nedir?” diye sordu. Buyurdular ki:
 ‘Ümmetimden iki kişi Allâhü Teâlâ’nın huzurunda diz çökerler. Birisi:
 ‘Yâ Rabbi! Benim hakkımı bu adamdan al’ der. Allâhü Teâlâ: ‘Müslüman kardeşine hakkını ver’ buyurur. Adam:
 ‘Yâ Rabbi! İyiliğimden hiçbir şey kalmadı. Ne vereyim?’ deyince Allâhü Teâlâ hak sâhibine:
 ‘Kardeşine ne yapacaksın? Sevâbından hiçbir şey kalmadı’ buyurur. Hak sahibi:
 ‘Yâ Rabbi! Öyleyse günahlarımdan alsın’ der.
 Resûlullah Efendimizin (sav.) (bu büyük hâdiseden dolayı) gözlerinden yaşlar akmaya başladı ve buyurdu ki:
 “O gün öyle büyük bir gündür ki, insanlar o günde günahlarını yüklenecek kimseyi ararlar.”
 Allâhü Teâlâ hak sâhibine:
 ‘Gözünü aç ve cennetin şu muhteşem köşklerine bak’ buyurur. Hak sahibi:
 ‘Yâ Rabbi! Cennette gümüşten şehirler, inci ve pırlantalarla işlenmiş saraylar görüyorum. Bunlar hangi peygamberin, hangi sıddîkın veya hangi şehîdindir?’ diye sorar. Allâhü Teâlâ: ‘Bunlar, bedelini ödeyenler içindir’ buyurur. Adam:
 ‘Ya Rabbi! Bunların bedelini kim ödeyebilir ki?’ der.
 Allâhü Teâlâ: ‘Sen ödeyebilirsin’ buyurur. Adam:
 ‘Ya Rabbi! Bunlara neyle sahip olabilirim?’ der. Allâhü Teâlâ: ‘Kardeşini affetmekle sâhip olabilirsin’ buyurunca adam: ‘Affettim, yâ Rabbi!’ der. Allâhü Teâlâ da:
 ‘Haydi, kardeşinin elinden tut ve beraber cennete gir(in)’ buyurur.
 Sonra Resûl-i Ekrem (sav.) “Allâh’tan korkunuz ve aranızı düzeltiniz. Çünkü kıyâmet gününde Allâhü Teâlâ mü’minlerin arasını sulh eder.” buyurdular. (İhyâu Ulûmiddîn)
 
 selam ve dua ile..
 
 
 
 
   
 
 
 
- 
	
	
		
			
			
			
				  
-   Offline 
  Uye No : 15638 Uye No : 15638
 
			
				
				
				
					  
					
						
							Türkistan Velilerinden Ha**** Kızılayak hazretlerine "rahmetullahi aleyh", bir gün bazı sevdikleri gelip;
 - Efendim, kalbi en fazla nurlandıran şey nedir? diye sordular.
 Cevabında;
 - Kızdığınız kimseye dua etmektir, buyurdu.
 Sordular yine:
 - İnsanı hayvandan ayıran şey nedir efendim?
 - Edeb ve hayâdır.
 - Allah’ın rahmetine ne ile kavuşulur efendim?
 - Mütevazı olmakla. Kendini beğenmeyip haramlardan sakınanın kalbine rahmet dolmaya başlar ve ihlası artar.
 Sordular:
 - İhlasın arttığı nasıl anlaşılır efendim?
 - Kimseye yük olmayıp, herkesin yükünü çekmeye başlamasıyla.
 Ana babaya hizmet
 Bir gün de;
 - Hocam, ana babaya hizmet, her hâl-ü kârda sevap mıdır? diye sordular.
 Cevaben;
 - Bir şartla, buyurdu.
 - O nedir ki efendim?
 - Onlara hizmet, Allah’ın emrine ve dinini öğrenmeye mani olmaması lazımdır.
 - Ya mani olursa efendim?
 - O zaman yapılan hizmet, sevap değil, günah olur.
 Gerçek tövbe edilirse...
 Bir gün de;
 - Efendim, Allahü teâlânın sevgisini kazanmamız için bize ne tavsiye edersiniz? diye sordular.
 Cevabında;
 - Günah işleyip de tövbe eden kimse, bir daha o günahı işlemezse, Allahü teâlâ o kulu “Sevgili” ilan eder, buyurdu.
 Şimdiden Allah deyin
 Bir gün de;
 - Ey insanlar, nasıl yaşarsanız, öyle ölürsünüz, buyurdu.
 Ve ekledi:
 - Bu dünyada Rabbimizi sık sık analım ki, ölürken de anmamız kolay olsun. Yaşarken hatırlanmazsa ölürken hatırlamak çok zor olur.
 Sordular:
 - Ne tavsiye edersiniz efendim?
 Buyurdu ki:
 - Şimdiden “Allah” diyelim, dilimizi alıştıralım ki, son nefeste Allah dememiz zor olmasın..
 
 selam ve dua ile..
 
 
 
 
   
 
 
 
- 
	
	
		
			
			
			
				  
-   Offline 
  Uye No : 15638 Uye No : 15638
 
			
				
				
				
					  
					
						
							   EDEP
 Peygamber Efendimiz (sav)’in mübarek torunları Hasan ile Hüseyin cami avlusunda durmuş, şadırvandan abdest alan yaşlıca bir adamı seyrediyorlardı.
 Hasan bir ara kardeşi Hüseyin’e:
 -Bak, bu yaşlı amca abdesti doğru almadı. Hadi gidip kendisine söyleyelim. DediHüseyin:
 -          Bir dakika, diye kardeşini durdurdu. O bizden çok yaşlı. Söylersek utanabilir. Yahut çocuk olduğumuz için bizi dinlemeyebilir. Onu kırmadan, yanlışını anlatmanın bir yolunu bulmalıyız… derken birden aklına geldi:
 - Tamam dedi sevinçle, buldum! Adama yaklaştı.
 Saygı dolu bir sesle:
 - Efendim, sizden bir dileğimiz var.
 -          Söyleyin bakalım çocuklar.
 -          Biz henüz çocuk sayılırız. Şuradan abdest alırken başımızda dursanız da yanlışlıklarımızı söyleseniz.
 Adam memnun memnun güldü:
 - Tabiî, dedi.
 Başlayın bakalım:İki kardeş abdest almaya başladılar. Adam dikkatle bakıyor, bir yanlış bulmaya çalışıyor, ama bulamıyordu. Kendi abdestini düşündü. Hasan ile Hüseyin gibi dikkat göstermediğini anladı.Abdestleri bitince saçlarını okşadı:
 - Yanlış sizde değil çocuklar bende, dedi. Kusurlu benim, Yanlışımı yüzüme vurmadan bu kadar nazikçe düzelttiğiniz için çok teşekkür ederim. Artık ben de sizler gibi abdest alacağım. İşte başlıyorum.Yeniden suyun başına çöktü ve bir güzel abdest aldı.
 
 Demek ki, bir şeyin doğrusunu bilmek yeterli olmuyor. O doğruyu başkalarını kırmadan, darıltmadan anlatabilmek de lâzımdır. Bu da edeptir.
 
 selam ve dua ile..
 
 
 
   
 
 
 
- 
	
	
		
			
			
			
				  
-   Offline 
  Uye No : 15638 Uye No : 15638
 
			
				
				
				
					  
					
						
							İHLASLA YAPILAN DUÂNIN TESİRİ
 
 İmâm Hâfız Fahruddîn Osman bin Muhammed Tûrîzî anlattı: Mekke-i Mükerreme’de Şeyh Takıyyüddin el-Havrânî’den Tefsîr, Hadîs, Fıkıh gibi ilimleri okuyordum. Bir gün ders için oturduğumuz sırada bir akrep gördük. Şeyh onu eline aldı, evirip çevirmeye başladı. Ben hayretimden elimden kitabı bıraktım. Bana:
 “Dersini okumaya devam et” dedi.
 “Bu sırrı bana öğrettikten sonra okuyayım” dedim.
 “Bu esasında hepinizin bildiği bir şeydir” dedi.
 “O nedir?” dedim,
 “Peygamber Efendimizin (sav.) şu hadîs-i şeriflerinde öğrettikleri duâdır:
 “Kim sabah ve akşam:
 "Bismillâhillezî lâ-yedurru measmihî şey’ün fi’l-arzı velâ-fi’s-semâi vehüve’s-semî‘u’l-alîm"
 duâsını okursa ona hiçbir şey zarar vermez.”Ben bu sabah bu duâyı okumuş idim” dedi.
 (Tercümesi: İsm-i şerîfi ile beraber yerde ve gökte hiçbir şey zarar vermeyen Allâh’ın adı ile. O (Allah ki) semî ve alîm (her şeyi işiten ve her şeyi bilen)dir. (Hayâtü'l-Hayevân)
 
 selam ve dua ile..
 
 
 
 
   
 
 
 
 
	
	
	
	
	
     
	
	Konu Bilgileri
	
		
			Bu Konuya Gözatan Kullanıcılar
			
				Şu an 6 kullanıcı var. (0 üye ve 6 konuk)
				
					
				
 
		 
	 
	
	
	
	
	
	
	Bu Konudaki Etiketler
	
	
	
		
		
			
				 Yetkileriniz
				Yetkileriniz
			
			
				
	
		- Konu Acma Yetkiniz Yok
- Cevap Yazma Yetkiniz Yok
- Eklenti Yükleme Yetkiniz  Yok
- Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz  Yok
-  
Forum Kuralları