Bilgilendirme : Bu konu 3973 gün önce başlatıldı . Konu başlangınç tarihi güncel değilse Konu güncelliğini yitirmiş yada bu konu ile ilgili son cevap yazılmış olabilir. Eğer yazınız doğrudan bu konu ile ilgili değil ise yeni bir konu başlatmanızı tavsiye ederiz....
KOYUNLARIN KÖPEKLERDEN FAZLA OLMASININ NEDENİ..!
Hz.Mevlana seher vakti uykusunu şöyle izah eder:
Sabaha karşı seher vakti bereket vaktidir.
Sabahın nasıl bir bereket vakti olduğunu, sabahta uyanık olanların nasıl bir berekete nail olduklarını Hz.Mevlana verdiği bir cevapta şöyle ifade eder.
Adamın biri sorar ?
Efendim der, koyun nesli hem kasaplık hem de kurbanlık olarak kesildiği halde bir türlü tükenmez, aksine daha da çoğalıp devam eder.
Ama köpek nesli hem de birkaç tane birden
Bu konu 398154 kez görüntülendi 298 yorum aldı ...
Kıssadan Hisse
398154 Reviews
-
- Offline
Uye No : 15638
Kıssadan Hisse
KOYUNLARIN KÖPEKLERDEN FAZLA OLMASININ NEDENİ..!
Hz.Mevlana seher vakti uykusunu şöyle izah eder:
Sabaha karşı seher vakti bereket vaktidir.
Sabahın nasıl bir bereket vakti olduğunu, sabahta uyanık olanların nasıl bir berekete nail olduklarını Hz.Mevlana verdiği bir cevapta şöyle ifade eder.
Adamın biri sorar ?
Efendim der, koyun nesli hem kasaplık hem de kurbanlık olarak kesildiği halde bir türlü tükenmez, aksine daha da çoğalıp devam eder.
Ama köpek nesli hem de birkaç tane birden yavruladığı ve kasaplık olarak kesilmeyip korunduğu halde bir türlü çoğalmaz.
Koyun gibi sürüler haline acaba neden gelemez..?
Hz.Mevlana'nın cevabı şöyle olur:
Sabaha karşı seher vakti bereket vaktidir.
Bu bereket vaktinde koyunlar asla uyumaz, hep uyanık olurlar.
Köpekler ise hiç uyanık olmaz hep uykuya dalar, gaflette olurlar.
Onun için koyun nesli seherin bereketine nail olur.
Köpekler ise bereketsizliğine maruz kalırlar..!
Selam ve Dua ile....
-
- Offline
Uye No : 15638
Hz. Ebûbekir (r.a.)’in Hz. Ali (r.a.)’ye öğütleri
Hz. Ali (r.a.) buyuruyor ki:
– “Rasûlullah(sav.)’ın ha****si Hz. Ebûbekir Sıddîk (r.a.)’e, bu menzileye varıp bizi geçmeye muvaffak olduğun bu azîm dereceyi ne ile kazandın?” diye sordum.
Hz. Ebûbekir (r.a.) dedi ki:
– “Beş şey ile:
1. İnsanları iki kısım gördüm. Kimisi dünyayı ister, kimisi ahireti ister. Ben ise Mevlâ’yı tercih ettim.
2. Ben İslam’a dahil olduğumdan itibaren doyasıya dünya taamı yemedim. Zira marifetullah (celle celâluh) lezzeti ile meşguliyet, beni dünya taamı lezzetlerine meylettirmedi.
3. İslamiyet’e dahil olduğumdan itibaren dünya içeceklerini kana kana içmedim. Zira Hâlikımın muhabbeti dünya içeceklerinden fazla geldi ve beni muhabbetullah meşgul etti.
4. İslâmiyet’e duhûlümde beni iki amel karşıladı. Dünya ameli ve ahiret ameli. Ben âhiret amelini dünya ameline ihtiyar ettim.
5. Rasûlullah (sav.)’ın sohbetine bağlı kaldım. Hatta Rasûlullah (sav.)’dan bir saat bile ayrılmadım. Ki, mağaraya girerken beraberdim.”
selam ve dua ile..
-
-
- Offline
Uye No : 15638
Her camiye gelen namaz kılmıyor!
Harun Reşid (k.s.) bir Ramazan günü Behlül Dânâ (k.s.)’ya şöyle tembih etti:
– “Akşam namazında camiye git, namaza gelen herkesi iftara davet et.”
Akşam oldu, namazlar kılındı. Namazın akabinde Behlül Dânâ (k.s.) 5–10 kişilik küçük bir grupla çıkageldi. Harun Reşid (k.s.) buna çok şaşırdı. Zira kalabalık bir grup bekliyordu.
– “Behlül bunlar kim? Ben sana namaza gelen herkesi saraya iftara çağır diye tembih etmedim mi? Sen o kadar cemaatin arasından bir sofralık bile adam getirmemişsin.” deyince Behlül (k.s.) cevap verdi:
– “Sultanım, siz bana camiye gelenleri değil; namaza gelenleri iftara çağır dediniz. Namazdan sonra bendeniz cami kapısında durdum. Çıkan herkese imamın namaz kıldırırken hangi sûreyi okuduğunu sordum. Fakat çoğu bilemedi. İşte yalnız bu getirdiğim kişiler bildi.
Camiye gelen çoktu; ama namaza gelen demek ki, yalnız bunlarmış.
selam ve dua ile..
-
- Offline
Uye No : 15638
Salihlerin Namazı
Isam b. Yusuf, Halem el-Esam in meclisine gelip,
ona bir hususta itiraz etmek ister ve Hatem e:
Ya Eba Abdurrahman! Sen namazı nasıl kılıyorsun diye sorar.
Hatem, yüzünü Isam a çevirerek şöyle cevap verir:
Namaz vakti geldiği zaman kalkıp bir zahiri abdest ve bir de batıni abdest alırım.
Bunun üzerine Isam:
Batıni abdest nasıl alınır der. Her iki abdesti izah etmek üzere Hatem şöyle konuşur:
Zahiri abdesti, yıkanması gereken azaları su ile yıkamakla alırım. Batıni abdestte ise azalarımı yedi şeyle yıkarım. Tevbe etmek, pişman olmak, dünya sevgisini terk etmek, insanların medh ü senasını terk etmek, riyaseti terk etmek, kin ve hasedi terk etmekle. Böylece abdest aldıktan sonra mescide giderim. Tüm azalarımla kıbleye yönelirim. Kabe yi görürüm. Ümitle korku arasında namaza dururum. Namazda iken Allah ın beni gördüğünü, sağımda cennetin, solumda cehennemin, arkamda ölüm meleğinin, bulunduğunu görürüm. Kendimi sanki sırat köprüsüne ayağımı basmış sanarak, bu kıldığım namaz son namazdır derim. Sonra niyet edip tekbir alırım. Tefekkürle okurum, tevazu ile rüku eder, içten ağlayıp niyaz etmekle secde ederim. Ümitle oturup duaları okur, ihlasla selam veririm. İşte benim otuz seneden beri kıldığım namaz böyledir.
Bunları içtenlikle dinleyen Isam, ağlayarak şöyle der:
Bu öyle bir şeydir ki, bunu senden başkası yapamaz.
selam ve dua ile..
-
- Offline
Uye No : 15638
Cam ve Ayna,
Çok zengin ama cimri bir adam, bir velinin yanına gidip nasihat almak istedi. Mübarek zat onu pencerenin yanına ***ürüp sordu:
– “Pencereye baktığında ne görüyorsun?”
– “Yoldan gelip geçen insanlar görüyorum. Bir de yolun kenarında oturmuş dilenen fakir bir adam var.”
Veli zat, yandaki aynayı gösterdi:
– “Peki bu aynaya baktığında ne görüyorsun?”
– “Kendimi.”
– “Yani artık başkalarını görmüyorsun! Pencere camı da aynı maddeden, yani camdan yapılmıştır. Ama aynanın camının üstüne incecik bir gümüş tabakası kaplandığı için, ona baktığında kendinden başkasını göremiyorsun. İşte, insan kalbi de cam gibi şeffaftır, kendimizi değil, başkalarını gösterir. Onlara merhamet ederiz.
Ama ne zaman ki, camı gümüşle kaplayınca ayna oluyor, sadece kendimizi görüyorsak, altın gümüş gibi dünya süsleriyle kalbimizi kaplarsak, o zaman sadece kendimizi görürüz. Kalbimizden de merhamet çekilip atılır.”
selam ve dua ile..
-
- Offline
Uye No : 15638
Asla Yalan Söylemem,
"Abdülkadir Geylani" küçük yaşta iken, bir arefe günü çift sürmek için tarlaya gitti. Bir öküzün kuyruğuna tutunup ardından giderek oynuyordu. O anda bir ses işitti:
- "Ey Abdulkadir! Sen bunlar için yaratılmadın ve bunlarla emir olunmadın."
Bu ses Abdülkadir Geylani´yi korkuttu. Eve gelince dama çıktı. Hacıları gördü. Arafat´ta vakfeye durmuşlardı.
- Anneciğim! Bana izin ver de Bağdat´a gidip ilim öğreniyim. Salihleri iyi insanları ziyaret ediyim.
- Ey benim gözümün nuru ve gönlümün tacı evladım, Abdulkadir´im! Senin ayrılığına dayanamam. Sensiz ben ne yaparım Bu bakımdan müsade vermiyorum.
Abdulkadir tarlada olup bitenleri anlattı. Annesi ağladı. Kalkıp babasından miras kalan ****en altını alıp kırkını kardeşine ayırdı.
Kırkınıda bir keseye koydu ve keseyi elbisenin koltuğuna dikti. Sonra oğlunun gözlerinin içine bakarak dedi ki:
- Ey benim gözümün nuru ve gönlümün tacı evladım, Abdülkadir´im! Hak tealanın rızası olmasaydı kattiyyen salmazdım. Huzur ve esenlik içinde sefere çık! Yolun açık olsun! Sana son olarak nasihatım şudur ki: Eğer beni memnun etmek istiyorsan, hiç bir zaman yalan söyleme, doğruluktan asla ayrılma! Allah her zaman ve her yerde doğrularla beraberdir. Abdulkadir-i Geylani annesine söz verdi ve ağlayarak elini öptü. Bağda´ta gitmek üzere bulunan bir kervana rast geldi ve aralarına katıldı. Hemadan´ı geçmişlerdi. Bir müddet yol aldılar. Arz-ı Tetrenk denilen mahalleye gelince kervandan bir bağırma, çağırma koptu. Önlerine aniden bir sürü eşkiya çıkıp kervana saldırdılar. Bir anda sandıklar yere yılkıldı. Eşyalar yağma edilmeye başladı. Eşkiyalar teker teker kervandakileri sual sorup ne buldularsa aldılar. Sıra Abdülkadir-i Geylani´ye geldi. Eşkiyalardan biri latife olsun diye bunu önüne alıp sordu:
- Fakir çocuk söyle bakalım senin neyin var
- Üzerimde sadece 40 altınım var.
Eşkiya inanmamış. Bırakıp gitmiş. İkinci harami sual edip, onu aynı cevabı alınca vaziyeti reislerine bildirmişler
"Bu çocuk 40 altınım var" diyor.
Bu defa reis sordu:
- Senin üzerinde ne var
- Hırkamda dikili 40 altınım var.
Reis adamlarına dönerek dedi ki:
- Açın bakın, bakalım!
Adamlar üzerini aradılar, içinde 40 altın bulunan keseyi bulup reislerine verdiler. Eşkiya reisi hayretle sordu:
- Peki evlat sen neden üzerinde altın olduğunu söyledin
Abdülkadir Geylani dedi ki:
- "Ben evden ayrılmadan anneme asla yalan söylemeyeceğime söz vermiştim, 40 altın için sözümü bozar mıyım "
Bu sözleri duyup hakikate şayit olan eşkiya başının gözleri yaşardı. Abdülkadir Geylani´nin hakikat dolu gözlerine bakıp onunla kendi yaşını ölçtü. Kendisinin bu yaşa kadar nice hıyanet ve zulüm işlediğini, bir gün Hakka yönelmediğini acı acı düşündü ve o güne kadar yaptıklarından pişman olup, ellerini başına vurarak şöyle haykırdı.
- Eyvah! Bizde Allah´a söz vermiştik. Bunca zamandır şeytana ahdimizi bozduk. Fenalık yaptık.
Yarın Hak huzurunda acaba bizim halimiz ne olacak
Sonra arkadaşlarına dönerek dedi ki:
- Ey arkadaşlarım! Bana bakınız, beni dinleyiniz! Ben, bunca senedir Hak Tealaya karşı olan ahdimi bozdum. Ona isyan ettim. İçimden gelen bir pişmanlıkla bütün günahlarımı ile Rabbimin yoluna iltica ediyorum. Bundan böyle inşallah, Hak taalanın razı ve hoşnut olmadığı birşey yapmayacağım.
Reislerine çok bağlı olan eşkiyalar hep bir ağızdan dediler ki:
- Efendimiz, resisimiz! Biz sizden ayrılamayız. Eşkiyalıkta reisimizdin, hidayette reisimiz ol!
Bunun üzerine kervandan ne alındıysa geri verildi. Bir sürü eşkiya Seyyit Abdülkadir´ in önünde töğbe etti. Kendisi tekrar yoluna devam ederek Bağdat´a vardı.
selam ve dua ile..
-
- Offline
Uye No : 15638
Korkmasın Galip Gelecektir ,
Aziz Mahmud Hüdayi ile I. Sultan Ahmed´in dostluklarının ilginç bir başlangıcı vardır.
Sultan Ahmed tahta çıktıktan bir süre sonra bir rüyasında, Macaristan kralı ile mücadele ederken sırtüstü yere düştüğünü, kralın da üstüne çıktığını gördü. Padişahın bu rüyasını gerek sarayda gerekse saray dışında makul bir yoruma bağlayan çıkmadı. Bunun üzerine padişaha bu rüyasını Üsküdar´da oturan, ünü yeni yeni yayılan Aziz Mahmud Hüdayi´ye yorumlatması teklif edildi. Sultan Ahmed rüyasını bir kağıda yazıp cevaplandırması isteğiyle Aziz Mahmud Hüdayi´ye gönderdi.
Hüdayi hükümdarın adamını dergahının kapısında karşıladı, elindeki mektubu aldı daha okumadan "cevabı burada" deyip kendi mektubunu verdi ve geri çevirdi.
Aziz Mahmud Hüdayi padişahın rüyasını şöyle yorumlamıştı :
"İnsanın rüyasında rakip karşısında sırtüstü yere düşmesi, gerçek hayatta ona galip geleceğine işarettir. Sırt insanın en kuvvetli yeridir. Toprak da en kuvvetli dayanaktır. Bu ikisi birleşince kuvvet üstüne doğar. Kısaca bu rüya islam´ın kafirlere galebe edeceğini simgeler."
Sultan Ahmed, bu mantıklı ve müjdeli yorumu yapan şeyhe karşı içinden bir sevgi ve yakınlık duydu. İşte bu sevgi ve yakınlık büyük bir dostluğun başlangıcı oldu...
selam ve dua ile..
-
- Offline
Uye No : 15638
Adam Gibi Adam Lazım ,
Ha**** Hz. Ömer bir mecliste hazır bulunanlara sordu:
Eğer dileğiniz hemen kabul ediliverecek olsa ne dilerdiniz?
Birisi, "Benim falan vadi dolusu altınım olsun isterim. Onu harcayarak İslâm´a daha çok hizmet edeyim diye" dedi.
Bir başkası, "Şu kadar sürüm (davar, koyun, keçi), mal ve mülküm olsun isterdim. Gerektikçe onları sarfederek dine yararlı olayım diye" dedi.
Herkes buna benzer şeyler söyledi. Hz. Ömer hiçbirini beğenmedi.
Bu defa meclistekiler, Hz. Ömer´e sordu:
Ya Ömer peki sen ne dilerdin Cevap verdi:
Ben de Muaz, Salim, Ebû Ubuyde gibi müslümanlar yetişsin isterdim. İslâm´a onlar vasıtasıyla hizmet edeyim diye.
selam ve dua ile..
-
- Offline
Uye No : 15638
Allah'tan Hiç Bağışlanma Dilemedi,
Abdullah b. Cedhan ilk günlerinde çok gaddar biri idi. Bunun için bir çok cinayetler işlemiş, hatta babası ve akrabaları kendisine kızarak evden kovmuşlar ve bir daha evlerine almayacaklarına yemin etmişlerdi.
Bunun üzerine Abdullah, mahzun ve mukedder olarak Mekke vadilerine çıkar, ölümünü temenni eder.
Bir gün vadide yürürken, dağda bir yarık görüp, belki bir yılan veya yırtıcı hayvan bulunur da, beni bu ızdıraplı hayattan kurtarır düşüncesiyle, oraya girer. Mağaraya girdiğinde, gözleri lamba gibi ışıldayan büyük bir yılan görür. Yılan kendisine doğru yönelince korkusundan kaçar. Yılan kıvrılıp durur, Abdullah tekrar ona döner. Yılan bu sefer ona bakar, fakat Abdullah kaçmaz. Yılana yaklaşıp durur. Bir de bakar ki, o gümüşten yapılmış, gözleri yakuttan olan gözleri alır. Ordan ayrılırken bir de bakar ki, onun arkasında ev gibi bir yer olup, içinde uzun bir kemik yığını bulunuyor, başuçlarında da, üzerinde tarihleri yazılı olan ve kendilerinin de Cürhüm kabilesinden ve onların krallarından olduğunu bildiren levha vardır.
Sonra az ilerde Yakut, lü lü zeberced ve altından büyük bir yığın gördü. Alabildiği kadar ondan da aldı ve kapısını kapayıp, işaretledi.
Babasının rızasını almak için, bu mücevherlerden bir kısmını ona gönderdi. Sonra aşiretinin başına geçerek, onların idaresinde bulundu. İnsanlara yedirir ve içirirdi. Bu hazineden daima iyilik yapardı. Hatta Peygamber Aleyhisselam şöyle buyurmuşlardır:
- "Abdullah b. Cedan ın büyük gölgeliğinin altında, öğleden sonranın şiddetli sıcağında gölgelenirdim."
Hazreti Aişe validemiz (r.a.) Peygamber Aleyhisselam'a:
- "Onun iyilikleri kendisine hiçbir fayda sağladı mı " diye sorunca Peygamber Aleyhisselam:
- "Hayır sağlamadı. Çünkü o, bir gün olsun
- "Ey Rabbim, kıyamet günü benim günahımı bağışla, demedi" buyurdu.
selam ve dua ile..
Konu Bilgileri
Bu Konuya Gözatan Kullanıcılar
Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)
Bu Konudaki Etiketler
Yetkileriniz
- Konu Acma Yetkiniz Yok
- Cevap Yazma Yetkiniz Yok
- Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
- Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
-
Forum Kuralları