Eğitimde Dönüm Noktası, Tevhid-i Tedrisat

(Eğitim ve Öğretimin Birleştirilmesi) Kanunu
3 Mart 1924 tarihi, Türkiye'nin ulusal bir devler olması açısından büyük önem taşımaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi 3 Mart 1924 te ülkenin ulusçuluk ve laiklik aşamalarında önemli kararlar almıştır. 2 Mart 1924 te Cumhuriyet Halk Fırkası grubunda 3 yasa tasarısı tartışılmış ve onanmıştır. Tasarılar 3 Mart ta
Meclise getirilerek kesinlik kazanmıştı. Tasarılar:
1. Halifeliğin kaldırılmasına ve Osmanlı Hanedanının yurt dışına çıkarılmasına ilişkin yasa önerisi
2. Şeriye ve Evkaf Bakanlıklarının kaldırılmasına ilişkin yasa önerisi.
3. Tevhid-i Tedrisat hakkındaki yasa önerisi
Bizim üzerinde duracağımız 3 Mart ta yasalaşan Tevhid-i Tedrisat (öğretimin Birleştirilmesi) tır.

Osmanlı Devletinde Selçuklulardan devralınan geleneksel eğitim sistemiyle 18.yy.da Avrupadan esinlenerek açılan yeni okulların yer aldığı bir eğitim sistemi vardı. Müfredat programları ve kuruluş amaçları birbirinden çok farklı medreseler ile Avrupa tarzında kurulan okullarda mezun olan insanlar birbirinden oldukça farklı, hatta zıt dünya görüşlerine sahip oluyorlardı. Devlete bağlı okullardan iki farklı insan tipi yetişirken, azınlıkların yabancı devletlerin artan okulları da karışıklık yaratıyordu. Mektepli-medreseli ayrımı, bölünmelere sebep olurken bir yandan da toplumun ilerlemesine engel oluyordu. Sayıları oldukça fazla olan medreseler vakıflarca, sıbyan mektepleri halkça yönetiliyordu. Yabancıların açtıkları okullara devlet müdahale edemiyordu. Bu ikilik eğitim ve öğretim birliği bakımından birçok zararlı sonuçlar doğuruyordu. Bu eğitim sisteminde devlet eğitime egemen değildi. Zaten bir ulus bireyleri ancak bir eğitim görebilir. İki türlü eğitim bir ülkede iki farklı insan yetiştirir. Bu da çok farklı insan tiplerinin insan tiplerinin yetişmesine sebep olurken toplumun bir bütünlük göstermesine kaynaşmasına engel olur. Bu eğitim siteminde yetişen farklı bireyler ülkeyi ancak kaosa sürükleyerek geriye ***ürür. Keza o dönemde Osmanlı Devleti eğitim alanında Avrupanın çok gerisinde kalmıştır.

Atatürk ün Kurtuluş Savaşından amaçladığı bağımsız, ulusal, çağdaş bir Türk devleti kurmaktı. Zaten ulusal bir devletin bütün kurum ve kuruluşları ancak ulusal olabilirdi. Bu fikirden hareket eden Atatürk eğitimin ulusallaşmasını ilk hedef olarak almıştı. Atatürk e göre bu hedefi gerçekleştirecek olan çağdaş ve özgür düşünceli bireylerdir. Bu da ancak ulusal ve laik bir eğitimle gerçekleşebilirdi. Eğitim sistemindeki ikilem kalkınca ulusal birlik daha kolay gerçekleşecek, yetişen kuşaklar ulusal birlik çerçevesinde geçerliliğini yitirmiş, medrese eğitiminden kurtulabileceklerdi. Geçerliliğini yitirmiş; çünkü her türlü gelişmeye kapalı , akıl ve bilim yolundan uzak her türlü ilerlemenin dinle gerçekleşeceğini savunan bir medrese eğitimi.

Avrupa Devletleri bizden uzun zaman önce bu gerçeği görmüş büyük eğitim atılımları yaparak ulusal , laik, bilimsel eğitime geçerek büyük ilerlemeler kaydetmişlerdi. Bu ilerlemeleri kaydeden Avrupalı devletler bizim ülkemizdeki eğitim sisteminin iki başlılığından yararlanarak yeni yeni okullar açıyor bundan başka menfaatler elde etmeye çalışıyordu. Bu okullarla misyonerlik faaliyetlerine girişiyor, kendi kültürünü Osmanlı Devleti içersinde yaymaya çalışıyordu.
Daha önceki eğitim gelişmelerinde çağdaş yöntemlere, ilkelere başvurulduysa da bütünlük sağlanamamıştır. Toplumdaki iki ayrı yapı toplumdan aileye tüm yaşantıyı etkiliyordu. Atatürk amaçladığı pek çok şeyin laik bir eğitim sistemiyle gerçekleşeceğini düşünüyordu. Türk halkının eğitimden ne kadar yoksun olduğunu, bunu değiştirmek gerektiğini biliyordu.

Atatürk eğitim ev öğretimde birlik sağlanması gerçeğini belirlemişti. Bunu şu sözleriyle dile getirmiştir: "Hiçbir mantıksal kanıta dayanmayan bir takım geleneklerin, göreneklerin sürdürülmesinde direnen milletlerin ilerlemesi çok zor olur".


Selam ve Dua ile..