ERGENEKON DESTANIMIZ

Göktürklerin en büyük destanıdır. Türk destanlarının arasında müstesna ve çok mühim bir yeri vardır. En büyük ve en orijinal destanlarımızdan biridir. Yıllarca Türk içtimai hayatında tesirleri olduğu gibi bu gün bile Anadolunun dağlık köylerinde, bir takım örf ve adetlerde Ergenekon Destanının izlerine tesadüf etmek mümkündür. Bir bakıma Bozkurt Destanının ana hatları üzerine kurulmuş ve yahut da bu destanın çok serbest bir şekilde genişlemiş halidir diyebiliriz. Daha doğrusu Bozkurt Destanı ile menşeini tespit eden Göktürk soyu, Ergenekon Destanı ile yeni bir hamle yaparak gelişmesini, durgunluk çağında kuvvetlenmesini ve ondan sonraki yayılış ve büyüyüş devirlerini anlatmıştır.

GÖKTÜRK İLLERİNDE GÖKTÜRK OKU ÖTMEYEN,

GÖKTÜRK KOLU YETMEYEN BİR YER YOKTUR!

Ergenekon Destanı, On üçüncü yüzyılda yaşamış olan Moğol tarihçisi Reşüdüddin tarafından ilk defa tespit edilip yazılı hale getirilmiştir. Daha sonra, on yedinci yüzyılda, Hıyve Hanı Ebulgâzi Bahadır Han tarafından yazılmış olan Şecere-i Türk adlı eserde de kaydedilmiştir. Göktürk İllerinde Göktürk oku ötmeyen, Göktürk kolu yetmeyen bir yer yoktur; yani ülkeye Göktürkler hâkimdi. Bu durum ise, diğer öteki kavimlere acı geliyordu, üstelik Göktürkleri de kıskanıyorlardı. Bir araya gelip birleştiler ve Türklerden öç almağa karar verdiler, onların üzerlerine yürüdüler. Bunun üzerine Göktürklere de çadırlarını ve sürülerini bir yere topladılar. Çevresine de hendek kazıp beklediler. Düşman gelince de savaşa başladılar. Savaş, on gün sürdü. Sonunda Göktürkler üstün geldi. Bu yenilgi üzerine Göktürklere düşman olan kavimler büsbütün hiddetlendiler, av yerinde toplandılar ve bir arada konuştular. Dediler ki:
Göktürklere hile yapmazsak işimiz sonunda pek yaman olacak.
Bu konuşmadan sonra, tan ağarınca, sanki baskına uğramışlar gibi, işe yaramayan malları bırakıp kaçtılar. Bunu gören Göktürkler:
Düşmanlarımızda savaşacak hal kalmadı, kaçıyorlar
diye düşünerek, kaçanların arkasına düştüler. Düşmanlar, Göktürkleri görünce hemen geri döndüler, Göktürkleri gafil avladılar, vuruşmağa başladılar. Düşmanlar galip geldi, Göktürkler yenildi. Düşman, Göktürkleri vura öldüre çadırlarına kadar geldi. Çadırlarını ve mallarını öyle bir yıkıp yağmaladılar ki bir ev bile kalmadı. Büyüklerin hepsini kılıçtan geçirdiler, küçükleri kul edindi ve her birini alıp kendi evlerine ***ürdüler. O zamanlar Göktürklerin başında İl Han hakan olarak bulunuyordu. İl Han ın da bir çok oğlu vardı. Çocukların hepsi bu savaşta öldü. Yalnız Kayan adındaki en küçük oğlu sağ kaldı. Kayan (Kayı Han) adında bir de yeğeni vardı. Kayan ile Tukuz (Kayı Han ile Dokuz Oğuz) her ikisi de düşmana esir olmuşlardı. Fakat on gün geçmeden, kadınlarını da kurtarıp beraberine olarak atlanıp bir gece düşmandan kaçtılar ve esirlikten kurtuldular. Göktürk yurduna gelmediler. Burada düşmandan kaçıp gelen birçok deve, at öküz ve koyun buldular. Oturup düşündüler:
Dört bir yanımız düşman dolu bizi yaşatmazlar dediler; En iyisi dağların içinde insan yolu düşmez sapa bir yer bulup orada yerleşelim diye karar verip, sürülerini de olarak doğa doğru varıp göçtüler.


ERGENEKON YURDUN ADI

Gide gide, geldikleri yoldan başka geçilecek başka bir yolu olmayan bir ülkeye vardılar. Bu yol öyle bir sarp ve sapa yoldu ki bir deve bir at bin güçlükle yürürdü, yanlış yere ayağını bassa paramparça olurdu. Göktürklerin vardıkları ülkede akar sular, kaynaklar, türlü bitkiler, meyveler, ağaçları ve avları vardı. Böyle bir yer görünce Tanrıya şükrettiler. Kışın hayvanlarının etini yediler, yazın sütünü içtiler, derisini giydiler. Ve bu ülkenin adına Ergenekon koydular. Kayan ın ve Tukuz un (Kayı Hanın ve Dokuz Oğuz un) burada zaman geçti, bir çok çocukları oldu. Kayan ın çocuğu daha çok, Tukuz un çocuğu ise daha az oldu. Kayandan olma çocuklara Kayat dediler; bir kısmına Tkuzlar dendi. Bir kısmına da Türülken dendi. Yıllar yılı bu iki yiğidin çocukları Ergenekon da kaldılar. Çoğaldılar, çoğaldılar, çoğaldılar. Aradan dört yüz yıl geçti. Dört yüz yıl sonra Ergenekon da hem kendileri hem de sürüleri o kadar arttı ki ülkeye sığmaz oldular. Bu yüzden toplanıp konuştular, çare bulmak istediler. Dediler ki:
Atalarımızdan duyardık, Ergenekon un dışında geniş yerler, güzel yurtlar olurmuş. Eskiden oraları bizim öz yurdumuzmuş, Dağların arasından bir çıkılacak yol arayıp bulalım, çıkıp buradan göçelim. Ergenekon un dışında kim bizimle dost olursa dost olalım, düşman olursa vuruşalım.
Böyle konuşup karar verilince Ergenekon dan çıkmak için bir yol aramağa başladılar, bulamadılar. O zaman bir demirci dedi ki:
Bu dağda bir demir madeni var. Yalın kata benzer. Medenin demirini eritsek bir yol olurdu.
Hep birlikte gidip demir madenini gördüler. Demircinin sözlerini de beğendiler. Dağın geniş yerine bir kat odun bir kat da kömür dizdiler. Sonra da dağın üstünü, arka yanını, öte yanını ve beri yanını bir sıra odun ve bir sıra kömürle doldurduktan sonra yetmiş derinden yetmiş körük yapıp yetmiş yerde kurdular; odunlarla kömürleri ateşleyip körüklediler.


DEMİR DAĞ ERİTİLDİ, YOL VERDİ !

Tanrının gücü ve inayeti ile ateş kızdı. Kızdıkça demir dağın demiri erimeğe başladı eriyip akıverdi. Dağ delindi ve yüklü bir deve geçebilecek kadar yol oldu. O kutsal yılın, kutsal ayının kutsal gününün, kutsal saatinde Göktürkler, Ergenekon dan çıktılar. O günü, o ayı ve o saati iyi bellediler. Bu kutsal gün, o günden sonra Göktürkler için bayram oldu. Her yıl, o gün gelince büyük törenler yapıldı. Bu törenlerde, bir parça demir alınıp ateşte kızdırıyordu sonra da kızdırılan demiri önce Göktürk Hakanı kıskaçla tutup örse kokuyor, çekiçle dövüyordu. Ondan sonra da diğer Türk beğleri aynı hareketi yaparak bayramı başlatıyorlardı.
Börteçine kurdun adı, Ergenekon yurdun adı, Dört yüzsene durdun hadi, Çık ey, yüz bin mızrağımız!

-Ziya Gökalp-

Ergenekon dan çıktıkları sırada Göktürklerin hakanı Kayan (Kayı Han) soyundan gelme Börteçine idi. Börteçine bütün illere elçilerini gönderdi ve Ergenekondan çıkıp geldiklerini bildirdi. Bunu kimi iyi karşıladı baş eğinden boyun eğdi. Börteçine yi kendi hakanları bildi kimi de iyi görmedi, karşı çıktı, onlarla savaşıldı, Göktürkler hepsini yendiler.(1) (1) Türk Destanları-M.Necati Sepetçioğlu sayfa:121,122,123,124,125


Selam ve Dua ile..