DUYURU PANOSU
FORUMUMUZDA TİVİBU, D-SMART ,DİGİTURK-BEİN KANALLARI YERLİ - YABANCI PLATFORMLARLA İLGİLİ ,KART PAYLAŞIMI ,İPTV ,SERVER PAYLAŞIMDA BULUNMAK,HACK İLE KONULAR ve SPONSORLARIMIZ DIŞINDA HERHANGİ BİR ÜRÜN SATIŞI YAPMAK YASAKTIR 

İletişim


 WHATSAPP +905354035843


ERK@L


onlineuydudestek@gmail.com

×

NOTICE Bilgilendirme : Bu konu 3230 gün önce başlatıldı . Konu başlangınç tarihi güncel değilse Konu güncelliğini yitirmiş yada bu konu ile ilgili son cevap yazılmış olabilir. Eğer yazınız doğrudan bu konu ile ilgili değil ise yeni bir konu başlatmanızı tavsiye ederiz....

ORUCUN MAHİYETİ 1- Oruç, ikinci fecirden başlayarak güneşin batışına kadar yemekten, içmekten ve cinsel ilişkiden nefsi kesmek, demektir. Oruç kelimesinin Arabçası, siyam ve savm'dır ki, nefsi tutmak ve engellemek manasındadır. "Siyam" sözü, Savm'ın çoğulu olarak da kullanılır. Din deyiminde "Müftırat" (oruç bozucu) denilen şeylerden nefsi gerçekten veya hükmen yasaklamak bir imsak (oruç tutmak)'tır. Yanılarak ve unutarak bir şey yeyip içildiği takdirde hükmen imsak bulunmuş olacağından

Bu konu 19723 kez görüntülendi 26 yorum aldı ...
ORUC Hakkinda Bilgiler, 19723 Reviews

    Konuyu Değerlendir: ORUC Hakkinda Bilgiler,

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 19723 kez incelendi.

 
Sayfa 1/4 1 ... Son
  1. #1
    Dadaloglu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Offline

    Uye No : 15638
    Üyelik tarihi
    27 Aralık 2014
    Konum
    Yurtdisi
    Mesajlar
    2.142
     
     Uydu Alıcısı
     
     Korax ipplus HD 

    Standart ORUC Hakkinda Bilgiler,

    ORUCUN MAHİYETİ

    1- Oruç, ikinci fecirden başlayarak güneşin batışına kadar yemekten, içmekten ve cinsel ilişkiden nefsi kesmek, demektir.
    Oruç kelimesinin Arabçası, siyam ve savm'dır ki, nefsi tutmak ve engellemek manasındadır. "Siyam" sözü, Savm'ın çoğulu olarak da kullanılır. Din deyiminde "Müftırat" (oruç bozucu) denilen şeylerden nefsi gerçekten veya hükmen yasaklamak bir imsak (oruç tutmak)'tır. Yanılarak ve unutarak bir şey yeyip içildiği takdirde hükmen imsak bulunmuş olacağından oruç bozulmuş olmaz. Bu konu ileride açıklanacaktır.


    2- İmsak sözünün karşıtı İftar'dır. Şöyle ki: Hiç oruç tutmamak bir iftar olduğu gibi, güneşin batışından sonra orucu açmak da bir iftardır. Oruçlu iken orucu bozacak bir şeyin yapılması da bir iftardır. İftar eden kimseye "Muftır" denildiği gibi, orucu bozan şeylerden her birine de "Muftir" denilir. Bunun çoğulu "Muftırat"dır.


    3- Ramazan-ı Şerif ayına Şehr-i Sıyam (oruç ayı) denir. Ramazan bayramına da, imsaka son verileceği için İd'-i Fıtır (İftar bayramı) denilir. Bayram anlamına gelen İd'ın çoğulu, A'yad'dır.


    4- Ramazan orucu, Peygamberin hicretinden bir buçuk sene sonra Şaban ayının onuncu günü farz kılınmıştır. Bunun farziyeti kitab, sünnet ve icma ile sabittir. "Oruç size farz kılındı." (Bakara sûresi, âyet: 183) âyet-i kerîmesi bunu emretmektedir.
    Bu çok mübarek ve pek feyizli ibadete gereği üzere devam edenlere müjdeler olsun!..

  2. #2
    Dadaloglu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Offline

    Uye No : 15638
    Üyelik tarihi
    27 Aralık 2014
    Konum
    Yurtdisi
    Mesajlar
    2.142
     
     Uydu Alıcısı
     
     Korax ipplus HD 

    Standart

    ORUCUN NEVİLERİ

    5- Oruçlar: Farz, vacib, nafile ve mekruh nevilerine ayrılır. Farz ve vacib oruçlar da belirli ve belirsiz kısımlara ayrılır. Şöyle ki: Ramazan ayı orucu belirli bir farzdır. Kazaya kalan ramazan ayına ait oruçlarla keffaret olarak tutulacak oruçlar da belirsiz birer farzdır. Bunlar, istenilen mubah günlerde tutulabilir.
    Belli bir günde tutulması adanan bir oruç, belirli bir vacibdir. Herhangi bir gün, herhangi bir ay veya herhangi bir hafta gibi, belirlenmeyip tutulması adanan bir oruç da belirsiz bir vacibdir.
    Adanan itikaf oruçları da birer belirli vacib demektir ki, itikaf zamanlarına mahsustur. Bu ileride açıklanacaktır.


    6- Allah Teala'nın rızası için tutulacak nafile oruçlar da başlı başına bir nevi teşkil eder. Bunlar sünnet, müstahab, mendub diye isimlenirler. Aşura günü ile beraber ondan bir gün önce veya bir gün sonra tutulan oruçlar ve Eyyam-ı Biyz denilen her ayın on üçüncü, on dördüncü ve on beşinci günleri tutulan oruçlar gibi. Bunlar müstahabdır.
    "Haram Aylar" denilen Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Receb aylarının perşembe, cuma ve cumartesi günlerinde ve Zilhiccenin başından dokuz günde tutulacak oruçlar da müstahabdır.


    7- Ramazan bayramının birinci gününde, Kurban bayramının dört gününde tutulacak oruçlar tahrimen mekruhtur. Çünkü bu günler, Yüce Allah'ın kullarına olan birer ziyafet günüdür. Bu ziyafetten kaçınmak uygun olmaz. Bununla beraber bu, günlerde tutulan oruçlar yine oruçtur. Şu kadar var ki, bozulursa kazası gerekmez. Çünkü caiz görülmeyen şey benimsenmiştir. Diğer bir görüşe göre, kazası gerekir.


    8- Nevruz denilen ilkbahar gününde ve "Mehrican" denilen son bahar gününde kasden tutulan oruçlar tenzihen mekruhtur. Çünkü bu günlere hürmet edilmiş gibi olur. Oysa ki bunlara hürmet haramdır. Eğer adet üzere tutulan bir oruç bu günlere rastlarsa, bunun keraheti olmaz.


    9- Yalnız cuma veya yalnız cumartesi günü ve özellikle Muharremin "Aşure günü" denilen yalnız onuncu günü oruç tutmak da tenzihen mekruhtur.


    10- Geceleyin orucu bozmayıp iki gün birbirine bitişik olarak oruç tutulması da mekruhtur. Buna "Savm-i Visal" denilir. Nafile oruçlarda iyi olan oruç tutma şekli, birgün oruç tutmak ve birgün de tutmamakdır. Bu şekilde tutulan oruca "Savm-i Davudi" denir. .


    11- Hacılar için, güçsüzlük verecek olduğu takdirde, "terviye" ve "arefe" günlerinde oruç tutmak mekruhtur. Çünkü daha sonra yapacakları hac işlerini yerine getirmekten aciz kalabilirler.


    12- Şek günü denilen günde Ramazan ayına veya bir vacibe niyet edilerek tutulan oruç da mekruhtur.
    Şek günü, Şaban ayının otuzuncu günüdür. İsterse havada bir engel bulunmasın. Çünkü o gün, başka bir beldede hilalin görünmüş olması mümkündür. Bu, hilalin doğuşunun değişik yerlerde olabileceğine itibar edilmemesine göredir. Hilalin doğuşunun değişik yerlerde olabileceğini kabul edenlere göre, bir günün şek günü sayılabilmesi için hava bulutlu olmalıdır. Yahut gecenin otuzuncu gece olduğuna dair bir alamet bulunmalıdır. Misal: Hilalin görüldüğüne dair olan şehadet reddedilmiş olmalıdır.


    13- Şek günü, ramazan ayına veya bir vacib oruca niyet edilerek oruç tutulsa, bakılır: Eğer ramazan olduğu anlaşılırsa, bu oruç ramazan orucundan sayılır. Ramazan olmadığı anlaşılırsa, ramazan orucuna niyet edilmiş olduğu takdirde nafile bir oruç olur, iftar edilirse, kazası gerekir. Fakat bir vacibe niyet edilmiş olduğu takdirde, o vacib oruç sahih olur.
    Eğer o günün Şaban'dan mı, yoksa Ramazan'dan mı olduğu anlaşılmazsa, bir vacib için niyet edilmiş olan oruç, o vacib için sahih olmaz. Çünkü o günün Ramazan'dan olması ihtimali vardır.


    14- Şek gününde nafile oruca niyet edilse, sahih olan görüşe göre, bunda bir sakınca yoktur. Ramazan olduğu anlaşılırsa, Ramazan orucu tutulmuş olur. Şaban olduğu bilinirse, bu oruç bir nafile olur. Bu durumda iftar edilse kazası gerekir, çünkü bunun tutulması benimsenmiştir.


    15- Şek gününde: "Ramazan ise oruç tutmaya, değilse iftar etmeye" şeklinde niyet etmiş olan bir kimse, oruç tutmuş olmaz. Çünkü oruca niyet edilince kesinlik gerekir. Böyle tereddütle oruca niyet olamaz.


    16- Şek günü, insanlara yaymamak suretiyle oruç tutmak, ilim sahibi kimseler için daha faziletlidir. Halk için tedbirli olmak daha faziletlidir. Onlar ihtiyatlı davranarak zeval vaktine kadar, orucu bozan şeylerden sakınırlar. Ramazan olmadığı anlaşılınca iftar ederler. Böylece ramazandan olmayan bir günü ramazandan saymış olmazlar.
    Bu hususta bilgi sahibi sayılanlar, şek gününde oruca nasıl niyet edileceğini bilenler ve aynı zamanda o günün ramazan olduğuna dair kesin kanaat sahibi olmayanlardır. Bu şekilde niyet edilmesini bilmeyenlerde halk sınıfıdır. Bunlara,"havas" karşıtı olarak "avam" denilir.


    17- Şaban ayında tamamen oruç tutan veya son üç gününde oruçlu bulunan kimse için de, şek günü oruç tutması daha faziletlidir.


    18- Oruç tutup bununla beraber bir ibadet inancı ile hiç bir şey konuşmamak suretiyle "Sükut Orucu" tutmak mekruhtur. Fakat düşünmek için veya faydasız sözlerden kaçınmak için susmakta kerahet yoktur.


    19- Bir kadın için, kocasının izni olmaksızın nafile oruç tutmak mekruhtur. Kocası bu orucu bozdurabilir. Kadın da sonradan kocası izin verince veya kadın yalnız kalınca, o bozmuş olduğu orucu kaza eder.
    Bununla beraber bir erkek hasta olursa veya oruçlu bulunursa veya hac ve umre için ihramda ise, zevcesini nafile oruçtan men edemez. Çünkü bu durumlarda zevcesine yakınlık gösteremez.


    20- Bir ücret karşılığında hizmet gören kimse, hizmet ve çalışmasına noksanlık verecekse, işverenin rızası olmadıkça nafile oruç tutamaz. Fakat böyle bir zarara sebebiyet vermeyince, işverenin izin vermesine bakmaksızın nafile oruç tutabilir.


    21- Üzerinde Ramazan ayından kazaya kalmış oruç bulunan kimsenin, nafile oruç tutması mekruh değildir.


    22- Oruç tutulması yasaklanan bayram günlerinde iftar edilmeksizin tam bir sene devamlı oruç tutulması mekruhtur. Buna, "Savm-i Dehr" denir. Bayram günleri iftar edildiği takdirde, böyle bir oruçta sakınca yoktur. Ancak bu oruç, oruç sahibini takatsiz düşürmemeli ve onu bir adet haline getirmemelidir. İbadet, adet dışında sadece Allah'ın rızası için yapılır.


    23- Şevval ayında ayrı ayrı günlerde, haftada iki gün olmak üzere altı gün oruç müstahabdır. Bununla beraber arka arkaya altı gün oruç tutulmasında da, tercih edilen görüşe göre, bir sakınca yoktur. Bazı alimlere göre böyle arka arkaya tutulmasında kerahet vardır.


    24- Şek gününde ihtiyaten oruç tutan kimse, unutarak bir şey yedikten sonra, o günün Ramazan olduğu anlaşılmakla oruca niyet etse, bu yeterli olmaz, o günü kaza etmesi gerekir. Ancak, o gün akşama kadar bir şey yeyip içmemesi lazım gelir. Diğer bir görüşe göre, bu halde niyet ederek tutacağı oruç, sahih olur. Çünkü niyetten önce olan unutma, niyetten sonraki unutma gibidir.

  3. #3
    Dadaloglu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Offline

    Uye No : 15638
    Üyelik tarihi
    27 Aralık 2014
    Konum
    Yurtdisi
    Mesajlar
    2.142
     
     Uydu Alıcısı
     
     Korax ipplus HD 

    Standart

    ORUÇLARIN FARZ VE VACİP OLMASINDAKİ SEBEPLER

    25- Ramazan orucunun sebebi: Ramazan günlerinden herhangi birinin oruca başlamaya elverişli bir kısmına yetişmektir. Bu kısım, ikinci fecirden başlayarak "Dahvetü'l-Kübra" denilen ve gündüzün yarısı bulunan kaba kuşluk (İstiva= Güneşin tam tepeye gelmesi) zamanına kadar devam eder. İşte bu zamana yetişen veya bu müddet içinde oruca ehliyet kazanan her müslüman için o günün orucu farzdır.
    Ramazan orucunun kazasına sebeb, yine evvelce ramazan ayına yetişmiş olmaktan başka bir şey değildir.


    26- Keffaret olarak tutulan oruçların sebebleri, mahiyetlerine göre değişir. Şöyle ki: Ramazan ayına ait keffaretin sebebi, bu orucu bir isyan eseri olarak kasden bozmaktır.
    Zihar kaffaretinin sebebi, helâl olan bir bedeni veya bir organı, haram olan bir bedene veya organa benzetmek ve sonra da cinsel ilişki kurmayı istemektir.
    Yemin keffaretinin sebebi, yemin üzerinde durmayıp onu bozmaktır.
    Adam öldürme keffaretinin sebebi, suçu olmayan bir insanı hata yolu ile ödürmektir. İleride bunlar açıklanacaktır.


    27- Vacib oruçların sebebi, bunların adamak suretiyle kabullenilmiş olmasıdır. Bunların kazasının sebebi de, benimsenmiş olan bir ibadetin tamamlanması gereğidir.


    28- Nafile oruçların tutulmalarını zorunlu kılacak dinde bir sebeb yoktur. Bunlar, yalnız sevab kazanmak için dileyenlerin tutucaklan oruçlardır. Ancak böyle bir oruç tutulmaya başlandıktan sonra bozulacak olursa, onun kazası gerekir. Bu kazanın sebebi de, böyle bir ibadete Hak rızası için başlanmış olmasıdır ki, bunu yarıda bırakmak caiz olmayacağından kaza şeklinde tamamlanması vacib olur.

  4. #4
    Dadaloglu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Offline

    Uye No : 15638
    Üyelik tarihi
    27 Aralık 2014
    Konum
    Yurtdisi
    Mesajlar
    2.142
     
     Uydu Alıcısı
     
     Korax ipplus HD 

    Standart

    ORUCUN MEŞRU OLMASINDAKİ HİKMET

    29- Orucun meşru kılınmasındaki hikmet, pek aşikârdır. Şüphe yok ki, Allahü Teâlâ Hazretleri, kayıtsız ve şartsız her şeye hakimdir. Elbette O'nun kullarına emrettiği ve caiz gördüğü şeylerde birçok yararlar vardır. Biz bunları gereği gibi bilmesek de, muhakkak hikmetleri vardır.
    Bununla beraber orucun din ve âhiret yararlarından başka, sağlık yönünden, sosyal ahlâk bakımından birçok yararlarını pek, iyi takdir edebilmekteyiz. Bu konu üzerinde yazılmış bir hayli yazı ve risale vardır.


    Bir hadîs-i şerîf de buyurulmuştur: "Her şey için bir zekât vardır. Bedenin zekâtı da oruçtur. Oruç sabrın yarısıdır."
    İnsan oruç sayesinde hayvanî duygularını azaltır, ruhunu artırır ve meleklik sıfatı ile vasıflanmaya başlamış olur.
    Oruç sayesinde cemiyetin içtimaî ve ahlâkî hayatından başka bir fazilet ve aydınlık doğar.


    Oruç tutan kimse, nefsini birtakım şiddetli arzuların saldırısına karşı direnmeye alıştırır, nefsin taşkınlıklarına karşı koymayı sağlar.


    Oruç tutan kimse, bir zaman mahrumiyete katlanır. Bu mahrumiyet, yiyecek ve içecek bulumayan herhangi bir yaratığın içine düştüğü acizliğin benzeri değildir. Bu irade bile benimsenmiş, yüksek bir hedefe yönelik bir mahrumiyettir, bir nefis mücadelesidir. İnsan bu mahrumiyet sayesinde yoksulların ve mahrumların hallerini tecrübe ile anlamış olur. Böylece kendisinde acıma, şefkat ve yardımlaşma duyguları artar, insaniyet için pek faydalı hale gelir. Ayrıca kendisinin duyacağı manevî hazlar ise, her türlü düşüncesinin üstündedir.


    Mabud'unun kutsal emrine bağlanarak, hak sahibi olduğu nimetlerinden bir müddet mahrumiyete katlanan insan, artık başkalarının nimetlerine göz diker mi? Başkalarının zararına çalışır mı?


    İşte, bütün insanlığın yararına hizmet eden kutsal bir ibadetin şer'î yönden hikmeti apaçıktır. Bunu anlayamamak için insanın düşünce ve duygudan büsbütün mahrum olması gerekir.

  5. #5
    Dadaloglu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Offline

    Uye No : 15638
    Üyelik tarihi
    27 Aralık 2014
    Konum
    Yurtdisi
    Mesajlar
    2.142
     
     Uydu Alıcısı
     
     Korax ipplus HD 

    Standart

    ORUÇLU İÇİN MÜSTEHAB OLAN ŞEYLER

    30- Oruç tutacak kimsenin sahur yemeği yemesi müstahabdır. Bunun vakti, gecenin sonudur. Alimlerden Ebu'l-Leys'e göre, gecenin son altıda biridir. Sahur yemeği, insana oruç için kuvvet verir. Sahurun geciktirilmesi müstahab ise de, ikinci fecrin doğup doğmadığından şübhe edilecek bir zamana kadar geciktirilmesi mekruhtur.
    Sahur, seher vaktinde yenecek yemektir. Bu yemeği yemeğe "Sahur Yemek" denir. Seher de, ikinci fecirden biraz öncesine kadar olan vakittir.


    31- İftarı acele yapmak, yani akşam namazından önce oruç açmak müstahabdır. Böylece oruç hali, namazda kalbin huzuruna engel olmaz. Fakat hava bulutlu olunca, iftar için acele edilmez, ezan okunmuş olsa bile... Minare gibi çok yüksekte bulunan kimse, güneşin batışını görmedikçe iftar edemez. Aşağıda bulunanların güneşin batması ile iftar etmeleri ona tesir etmez.


    32- Akşamleyin iftar ederken şöyle dua yapılması sünnettir:

    "Allahumme leke Sumtü ve bike amentü ve aleye tevekkeltü ve alâ rızkıke aftartü ve sevmelğedi min şehriramazane neveytü. Feğfir lî ma kaddemtü ve ma ahhertü."

    Anlamı: "Allah'ım! Senin rızan için oruç tuttum, sana iman ettim, sana güvendim, senin rızkınla iftar ettim (orucumu açtım). Ramazan ayının yarinki gününü oruç tutmaya da niyet ettim. Artık benim geçmiş ve gelecek günahlarımı bağışla..."

    "Ya vasi'al-mağfireti, iğfir-lî ve livalideyye ve lil-müminine yevme yekumu'l-hisab..."

    Anlamı: "Ey bağışlaması bol olan Rabbim! Beni, ana-babamı ve mü'minleri hesab gününde bağışla...


    33- Orucu hurma gibi tatlı bir şeyle açmak mendubdur.


    34- Oruçlu kimsenin, yakınlarına ve fakirlere fazlaca yardımda bulunması müstahabdır.


    35- Oruçlunun mümkün olduğu kadar gece ve gündüz Kur'an okumak, zikir yapmak, Peygamberimize Salat ve Selam getirmek ve ilimle uğraşmak suretiyle meşgul olması müstahabdır.


    36- Oruçlunun boş ve yararsız sözlerden dilini tutması da müstahabdır. Gıybetten, söz taşımadan kaçınmak ise her zaman vacibdir. Ancak bu kaçınmanın gerekliliği Ramazanda daha çok kuvvet kazanır.


    37- Oruçlu için İtikaf da müstahabdır. İleride anlatılacaktır.


    38- Ramazan orucunu tutmaya engel olacak derecede bedene takatsizlik verici işlerde bulunmak caiz değildir. Öğleye kadar çalışıp sonra dinlenmelidir. Mümkün bazı işleri, ücret karşılığında başkasına gördürmelidir.
    Sonuç olarak denir ki, kesin bir zaruret bulunmadıkça, insanın kendisini pek ağır işlerle yorarak oruç tutamaz hale getirmesi caiz görülemez.

  6. #6
    Dadaloglu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Offline

    Uye No : 15638
    Üyelik tarihi
    27 Aralık 2014
    Konum
    Yurtdisi
    Mesajlar
    2.142
     
     Uydu Alıcısı
     
     Korax ipplus HD 

    Standart

    ORUCUN ŞARTLARI

    39- Orucun farz oluşuna ve yerine getirilmesinin (edasının) farz oluşu ile sıhhatına dair şartlar vardır. Şöyle ki:


    1) Oruçla mükellef olmak için İslâm, akıl ve büluğ şarttır. Onun için bu vasıfları toplamayan bir kimseye oruç farz değildir. Ancak akıl sahibi bulunan mümeyyiz bir İslâm çocuğunun tuttuğu oruç nafile olarak sahih olur.


    2) Orucun yerine getirilmesi (edası)nın farz olması için sıhhat ve ikamet şarttır. Onun için hasta olana ve yolculuk halinde bulunanlara, bu hallerinde oruç tutmak farz değildir. Bunlar oruçlarını tutamayınca, sonra o tutamadıkları oruçları kaza ederler.


    Bir orucun edası (yerine getirilmesi)nin sahih olması için niyet etmek, hayız ve nifas hallerinden temizlenmiş olmak şarttır. Bunun için niyet edilmeksizin tutulan bir oruç, müctehidlerin tümüne göre din yönünden geçerli değildir. Hayız ve nifaz halinde oruç tutan bir kadının da orucu sahih değildir. Bunların, ramazan orucunu sonradan kaza etmeleri gerekir. Bu konu ileride açıklanacaktır.

  7. #7
    Dadaloglu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Offline

    Uye No : 15638
    Üyelik tarihi
    27 Aralık 2014
    Konum
    Yurtdisi
    Mesajlar
    2.142
     
     Uydu Alıcısı
     
     Korax ipplus HD 

    Standart

    ORUCUN VAKTİ

    40- Orucun vakti ikinci fecirden başlayarak güneşin batışına kadar devam eden müddettir. Bununla beraber, ikinci fecrin ilk doğuşu anına mı, yoksa aydınlığının ufukta uzanıp dağılmaya başladığı zamana mı itibar olunacaktır meselesinde ihtilâf yardır. Bazı alimlere göre, ikinci fecrin ilk doğuşu anı esastır. İhtiyata en yakın olan görüş de budur. Diğer bazı alimlere göre, aydınlığın biraz uzayıp dağılmaya başladığı zamana itibar edilmelidir. Oruç tutacaklar hakkında daha elverişli olan da budur.
    Bunun için birinci görüşe göre ikinci (gerçek) fecrin ilk doğuşundan itibaren, ikinci görüşe göre de bu fecrin doğuşundan sonra aydınlığının dağılmaya başlaması anından itibaren oruca başlamak gerekir.


    41- Fecrin doğuşunda şüpheye düşen kimse için faziletli olan, yeyip içmeyi bırakmaktır. Bununla beraber yeyip içse, orucu yine tamamdır. Ancak fecirden sonra yeyip içtiği anlaşılırsa, o zaman kaza etmesi gerekir. Fecirden sonra sahur yapıldığında zan kuvvetli olsa ve başka bir delil de bulunmasa, sağlam olan rivayete göre, buna itibar olunmaz. Fakat bu halde tutulan orucun kaza edilmesi ihtiyata uygundur.


    42- Oruçlu kimse, güneşin batışından şübhe etse, iftar etmesi helâl olmaz. İftar edip de gerçek durum anlaşılmazsa, üzerine kaza gerekir. Keffaretin gereği hakkında ise iki rivayet vardır. Fakat batıştan önce iftar etmiş olduğu anlaşılırsa, üzerine kazadan başka keffaret de lâzım gelir.
    Güneşin batmış olduğu hakkında kuvvetli bir zanna sahib olduğu halde iftar eden kimse hakkında hüküm böyledir. Güneşin batışından önce iftar etmiş olduğu anlaşılsın veya anlaşılmasın hüküm değişmez.


    43- Araştırma yaparak hem sahur, hem iftar yapmak caizdir. Şöyle ki: Oruç tutacak kimse, başka bir vasıta bulamayınca, galip zannına göre sahur yemeği yer ve fecrin doğduğuna kanaat getirince oruca başlar. Güneşin batışını da araştırarak yine galip zannına göre orucunu açabilir. Bununla beraber fecrin doğuşunu iyice kestiremeyen için, bir an önce oruca başlamak ve güneşin battığını kestirmeyen için de, hemen orucu bozmamak ihtiyat gereğidir.


    44- Davul, top sesi veya kandil yakılması ile oruca başlamak veya iftar edebilmek için de, bunlann güvenilebilecek şekilde muntazam olmasına ve her taraftan görülüp işitilir bir halde bulunmasına dikkat etmek gerekir. Saatlerin muntazam bir şekilde işlemekte olduğu da tecrübe ile bilinmekte olmalıdır.

  8. #8
    Dadaloglu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Offline

    Uye No : 15638
    Üyelik tarihi
    27 Aralık 2014
    Konum
    Yurtdisi
    Mesajlar
    2.142
     
     Uydu Alıcısı
     
     Korax ipplus HD 

    Standart

    RAMAZAN HİLALİ İLE DİĞER HİLALLERİN SÜBUTU

    45-Ramazan ayı, kamerî aylardandır. Bunlann sübutu hilâllerin, yani yeni ayların görülmesi iledir. Bunun için Şaban ayının yirmi dokuzuncu günü güneşin batışında insanların hilâli araştırmaları bir görevdir. Hilâli görürlerse, ertesi günün Ramazan orucuna başlarlar. Hava bulutlu, dumanlı bulunup da hilâl görülemezse, Şaban ayını otuz gün olarak tamamlar, sonra oruca başlarlar.
    Bununla beraber Şaban ayının hilâlini de, Receb ayının yirmi dokuzunda araştırmak uygundur. Bu şekilde Şabanın kaç gün olduğu daha iyi anlaşılmış olur.


    46- Ramazan ayının yirmi dokuzuncu günü de, güneşin batışından itibaren Şevval ayının hilâli araştırılır. Görülürse bayram yapılır, görülmezse, Ramazan otuz gün tutulur.


    47- Kamerî aylar, bazan otuz, bazan da yirmi dokuz gün olur. Yay şeklinde görülen her yeni aya, üçücü gecesine kadar "Hilâl" denildiği gibi, her ayın yirmi altıncı, yirmi yedinci gecelerine de "Hilâl" denir. Diğer günlerdekine de, sadece Kamer denir.


    48- Her kamerî ayın başlangıcı, ya hilâl görmekle veya ondan önceki ayın günleri otuza tamamlanmakla tesbit edilir.
    Hilâl'in çoğulu "Ehille"dir. Hilâl görüldüğü zaman; "Hilâl! Hilâl!" diye işaret etmek mekruhtur, bir cahiliyet âdetidir.
    Hilâl görülünce üç kez tekbir ve tehlilden sonra üç kez şöyle demeli: Sonra da: şöyle dua etmelidir. (*)


    49- Hilâlin güneş batışı arkasından görülmesi geçerlidir. Bunun için hilâl, zeval (öğle) vaktinden önce veya sonra görülse bununla o gün ne oruca başlanır, ne de oruçtan çıkılır. Gerçekten bu hilâl gelecek geceye ait bulunmuş olur. Bu, İmam Azam ile İmam Muhammed'e göredir. İmam Ebû Yusuf'a göre, zevalden sonra görülen hilâl gelecek geceye ait ise de, zevalden önce görülen bir hilâl evvelki geceye ait olur. Bunun için bu hilâl ile Ramazan veya bayram gerçekleşmiş olur. Çünkü bir hilâl iki gecelik olmadıkça, âdete göre zevalden önce görülemez.
    (Üç İmama göre, gündüzün görülen hilâle itibar edilmez. Bu hilâl mutlaka gelecek geceye aittir. Bu konuda müneccimlerin sözleri de geçerli değildir. Herhalde hilâl geceleyin görülmelidir.)


    50- Hava kapalı olunca, Ramazan hilâlinin görüldüğüne müslim, âkil, baliğ ve âdil bir kimsenin şehadeti yeterlidir. Bunun hilâl görmüş olduğunu söylemesine dayanarak oruca başlamak gerekir. Bu kimsenin erkek veya kadın olmasında fark yoktur. Bu halde böyle bir kimsenin şehadetine, yine böyle kimsenin şehadet etmesi de geçerlidir. Bu hususta âdilden maksad, iyiliği kötülüğüne üstün gelen kimse demektir. Bu konuda hali kapalı olan kimsenin şehadeti de, Sahih olan görüşe göre, kabul olunur. Bu şehadet, bir haber demektir, bir din işini bildirmekten ibarettir. Bunda şehadet sözü, dava, mahkeme, hakimin hükmü şart değildir. İhtiyat bunu kabul etmektir.


    51- Hilâli görenin bunu açıklaması, yani: "Ben beldenin şu yerinden veya dışından baktım, hilâli, ufkun şu tarafında bulutun hemen kenarında veya iki bulutun açık bulunan kısmında şu şekilde gördüm," diye açıklaması gerekir mi, gerekmez mi? Bazı zatlara göre lâzımdır. Fakat sağlam rivayete göre lâzım değildir, böyle açıklama yapılmaksızın da şehadet geçerli olur. Bu şehadeti işitenler için oruca başlamak gerekir.


    52- Ramazan hilâlini gören bir müslüman için hemen o gece şehadette bulunmak lâzımdır. Hatta bu, evinde beklemesi gereken bir kadın bile olsa, kocasının veya efendisinin izin vermesine bakmaksızın çıkıp gördüğü hilâl hakkında şehadet eder; çünkü bu din bakımından vacib olan bir görevdir.


    53- Hilâli gören kimse, eğer hâkimi bulunan bir şehirde ise hemen hâkimin huzuruna çıkar ve şahidlikte bulunur. Hâkim de durumu ilân eder. Hâkim bulunmayan bir yerde ise, mescide gidip şahidlikte bulunur. Şahid olan kimse âdil olarak biliniyorsa, onun sözüne dayanarak insanlar oruca başlarlar.
    (Şafıîlere göre, hâkimin hükmü ile bütün insanlara oruç tutmak farz olur. İsterse bu hüküm, yalnız âdil bir şahidin görüşüne dayanmış bulunsun. Hâkimin hükmü ihtilâfı ortadan kaldırır ve başka mezheb sahiblerine de oruç tutmak gerekli olur.)


    54- Hilâlin görülmesi, ayın girmesi doğrudan doğruya değil, bir olaya bağlı olarak hüküm altına alınabilir. Meselâ: Bir kimse mahkemede bir şahsı dava ederek: "Benim bu kimsede, Ramazanın ilk gününde ödemek üzere şu kadar kuruş alacağım vardır, şimdi ise Ramazan hilâli görülmüştür. Bunun için bu alacağımı bana vermesini istiyorum," dese, borçlu şahıs da: "Evet, anlattığı şekilde borcum vardır, fakat henüz Ramazan ayı girmemiştir," diye itiraz etmekle hakim, o davacının hilâli gördüklerine dair getireceği iki şahidin şehadeti üzerine o borcun ödenmesine hüküm verse, Ramazan hilâlinin gördüğüne de hüküm vermiş olur.
    Hilâl isbat için bu şekilde dava açılması, İmam Azam'a göre uygundur. İki İmama göre, böyle bir davaya gerek yoktur.


    55- Yalnız başına hilâli gören kimsenin şahidliği kabul edilmese de, kendisinin oruç tutması gerekir. Eğer o gün oruç tutmazsa, kaza eder. Bundan dolayı keffaret gerekmez. Çünkü gördüğü şeyin hilâl değil, bir hayal olduğu düşünülebilir. Bir kimsenin şahidliği hakim tarafından henüz red edilmeden iftar ettiği taktirde de yine keffaret gerekmez. Çünkü reddedilmek şüphesi vardır. Keffaretler ise, şüphe ile kalkar. Fakat şehadet kabul edildikten sonra iftar edecek olsa keffaret gerekir. Çünkü bu durumda onun şahidliği hakimin kararı ile kuvvet bulmuştur.


    56- Hava kapalı olmayınca, Ramazan, Şevval ve Zilhicce hilâlleri hususunda bir iki kimsenin değil, onlarla beraber kuvvetli bir zan meydana gelecek başka çok kimselerin şehadetleri kabul edilir. Bunların sayısını belirlemek idarecinin görüşene bağlıdır. Bir görüşe göre, bunların elli erkek olması gerekir. Bu hususta şahidlerin belde haricinden olup olmaması, kuvvetli rivayete göre, fark etmez. Bir görüşe göre de, bu durumda belde dışından gelen iki adil şahidin şehadeti kabul olunur. Onların daha uygun ve elverişli bir yerden hilâli görmüş olmaları düşünülebilir.
    İmam Azam'dan rivayete göre de, bu durumda taşradan gelmiş veya gelmemiş olsun, iki adil şahidin şehadeti ile yetinilir.
    Deniliyor ki, zamanımızda herkes hilâli araştırma görevini yerine getirmek için çalışmadığından, şimdi böyle iki şahidin şehadetine güvenmek uygundur.


    57- Hava kapalı olunca, Şevval ve Zilhicce hilâlleri hakkında adil iki erkeğin veya bir erkek ile iki kadının şehadetleri kabul olunur. Bu hususta adalet, hürriyet ve şahid sayısı şarttır. Şahidlerin tezkiyeleri de yapılmalıdır. Şehadet sözünün ve dava etmenin şart olup olmamasından ihtilâf vardır.
    Hakim ve valisi bulunmayan bir yerde hava kapalı olduğu halde, iki adil kimse Şevval hilâlini gördüklerini haber verecek olsalar, insanların iftar etmesinde bir sakınca yoktur.


    58- Kapalı bir havada Ramazan hilâlini yalnız hakim görecek olsa, dilerse yerine birini vekil tayin ederek onun huzurunda hilâli gördüğüne şehadet eder, dilerse doğrudan doğruya insanlara oruç tutmalarını ilân eder. Fakat bayram (şevval) hilâlinde böyle bir kişilik şehadet geçerli olmaz. Çünkü bununla bir ibadete son verilecektir. Bununla beraber bu durumda insanların hukukuna şehadet manası da vardır; çünkü oruçtan çıkacaklardır. İnsanların hukukunda ise, ikiden noksan şahidin şehadeti geçerli değildir. Bunun için idare amiri veya hakim yalnız başına Şevval hilâlini görecek olsalar, ne bayram namazı yerine çıkarlar ve ne de insanlara namaz yerine çıkmalarını emrederler. Ne de gizli veya aşikâr oruçlarını açarlar. Çünkü görülen hilâlin bir hayal olması ihtimali vardır.


    59- Şevval ayının hilâli, Ramazanın yirmi dokuzuncu günü, güneşin batışı arkasından araştırılır. Bu hilâli yalnız başına gören kimse, ibadet hususunda ihtiyatı gözeterek iftar etmez. Eğer iftar ederse, yalnız kaza gerekir. Şehadeti kabul edilmediği halde de iftar etse, yine yalnız kaza lâzım gelir, keffaret gerekmez.


    60- Bir kimsenin şehadetine dayanarak Ramazan orucuna başlamış olanlar, otuzuncu günü Şevval hilâlini görmeseler de, sahih olan görüşe göre, oruca son verirler. Hava kapalı ve bulutlu olunca, ihtilafsız bayram yaparlar.
    (Şafiîlere göre, Şevval için de bir adil şahidin şehadeti yeterlidir, tercih edilen görüş onlarca budur. Hakim bununla karar verince bayram yapılır.)


    61- Hava kapalı olduğu halde, iki kimsenin şehadetini hakim kabul ederek otuz gün oruç tutulduktan sonra Şevval hilâli görülmese, bakılır:
    Eğer hava yine kapalı ise, ertesi gün iftar ederler. Bunda ittifak vardır. Fakat hava açık ise, bir görüşe göre iftar etmezler. Ancak sahih olan diğer bir görüşe göre, bu durumda da iftar edip bayram yaparlar.


    62- Bir belde halkı yirmi dokuz gün oruç tuttuktan sonra iki adil kimse; "Biz Ramazan hilâlini, sizin oruca başlamanızdan bir gün önce görmüştük," diye şehadette bulunsalar, bakılır: Eğer bunlar, o belde halkından iseler, uygun olan şahidliklerinin kabul edilmesidir; çünkü bunlar, Allah için yapılacak olan bir şehadeti önceden terk etmişlerdir. Fakat uzak bir yerden gelmiş iseler, şehadetleri caiz olur; çünkü bunlar, bu şahitliklerinde kınanmazlar.


    63- Ramazan ayından başka ayların sübutu için, hava kapalı ise, en az iki adil erkeğin veya bir erkekle iki kadının şehadetleri gerekir. Hava açık ise, büyük bir cemaatın şehadeti gerekir. Bu cemaat, kesinlik kazandıracak derecede kalabalık ve sağlamsa şehadetlerinin kabulü için İslâm olmak şart kılınmaz. Diğer bir görüşe göre, Ramazan, Şevval ve Zilhicce'den başka diğer dokuz ayın hilâlini isbat için, hava kapalı olsun veya olmasın, iki adil şahidin şehadetleri yeterli olur. Çünkü bu ayların hilâllerini görmek için büyük bir topluluk ilgilenmez.


    64- Bir belde halkı hilâli görmeksizin yirmi sekiz gün oruç tutup da, sonra Şevval hilâlini görecek olsalar, bakılır: Eğer Şaban hilâlini görüp onu otuz gün saymışlarsa, yalnız bir gün kaza ederler. Ramazan ayı yirmi dokuz gün bulunmuş olur. Fakat Şaban hilâlini görmeksizin onu otuz gün saymışlarsa, iki gün kaza etmeleri gerekir; çünkü şaban ayının yirmi dokuz gün olması ihtimali vardır.
    Fakat bu belde halkı yirmi dokuz gün oruç tutup da sonra Şevval hilâlini görseler, üzerlerine kaza gerekmez. Çünkü Ramazan ayı yirmi dokuz gün olabilir.


    65- Bir beldede Ramazan orucu, hilâlin görülmesi ile yirmi dokuz gün tutulmuş olsa, o beldedeki hastalar da ileride bu Ramazan orucunu yirmi dokuz gün olarak kaza ederler. Fakat böyle bir hasta, o belde halkının nasıl hareket etmiş olduklarını bilmezlerse, borcun kesin bir şekilde kurtulması için, tam otuz gün kaza orucu tutar.


    66- Ayın ve güneşin doğmuş oldukları yerler, beldelere ve arazi parçalarına göre değişik bulunur. Fakat oruç hususunda kabul edilen görüşe göre, bunların doğuş yerlerine bakılmaz. Fetva buna göredir. Bundan dolayı, batı ülkesinde bulunanlar Ramazan hilâlini görecek olsalar, bunu haber alan doğu bölgelerindeki müslümanlar üzerine de oruç tutmak gerekir. Ancak bir beldedeki görünüş, diğer bir belde halkı hakkında geçerli olabilmesi için, bu görünüş hakkında olan şehadetin hakim tarafından benimsenip karara bağlanması lâzımdır. Yoksa sadece bir görüşü haber vermek, hilâli göremeyen memleket halkı için bir delil olamaz. Şöyle ki: Bir belde hakimine iki adil adam gelip şöyle demelidirler: "Falan memlekette hilâli gördüklerine dair olan şahidlerin şehadetlerini, o memleketin hakimi usulüne göre kabul edip hüküm vermiştir." Hakimin hükmü bir senet ve delildir. Bunlar da bu hükme şahidlik etmiş olurlar. Artık öteki memleketin hakimi de bu şehadeti kabul ederek ona göre hüküm verebilir. Başka bir memlekette, hilâlin görülmüş ve karara bağlanmış olduğunu gelip haber verenler, sözleri inkar edilemiyecek kadar büyük bir çoğunluksa, böyle bir hükme ihtiyaç görülmeksizin haber gereği üzere işlem yapılır.


    67- Oruç hususunda ayın doğuş yerlerinin çeşitli oluşuna ve bunun hesapla belirlenmesine itibar edilmemesi, şu hadîs-i şerîf ile aynı manayı taşıyan başka hadislere dayanmaktadır.
    "Hilâli gördüğünüz zaman oruç tutunuz ve hilâli görünce de iftar ediniz."
    Bu hadîs-i şerîfe göre oruç ile iftar, hilâlin görülmesine bağlanmıştır. Bundan dolayı müslümanlardan bir kısmının hilâli görmesi ile, oruca esas olan hilâli görme olayı meydana çıkmış olur. Böylece farz olan orucu tutma ve bayram yapma gereği hepsine yönelmiş bulunur.


    Dinin bu hükümleri, hilâlin değişik beldelerde farklı zamanlarda doğuşuna itibar edilmesini veya hesab ehlinden sorulmasını emretmemiştir. Hilâlin fenne dayanarak görülemeyeceğini araştırmak da gerekmemektedir. Çünkü bu fennî araştırma, her yerde ve her zaman mümkün olmaz. Dinin gösterdiği kolaylığa da uymaz.
    Yine, hilâli haber veren iki haberciden birinin fenne dayanarak haberini, diğerinin rüyete (görüşe) dayanarak haberini tercih etmek de çok kere uygun olamaz. Çünkü bunlardan birinin hesabda, diğerinin görmede hataya düşmesi ihtimali vardır.


    (Malikî ve Hanbelîlerin mezheblerine göre de doğuşun değişik olmasına itibar olunmaz. Şafiîlere göre, aralarında yirmi dört fersah veya daha çok bir uzaklık bulunan iki beldede, değişik doğuşlara itibar olunur. Birinde hilâlin görülmesi, diğeri için görülme sayılmaz.)


    68- Hilâlin doğuş yeri değişikliklerine itibar edilmediğine göre, bir belde halkı Ramazan hilâlini görüp yirmi dokuz gün oruç tuttuktan sonra bayram yapsalar, diğer bir belde halkı da yine hilâli görerek otuz gün oruç tuttukları meydana çıksa, önceki belde halkının bayramdan sonra kaza olarak bir gün oruç tutmaları gerekir. Çünkü ilk hilâli görüşe itibar olunmaz. Bu belde halkının hilâli bir gün sonra görmüş olmaları ihtimali vardır.


    69- Hanefi fıkıh alimlerinden bazılarına göre, doğuş yerlerinin değişik olması geçerlidir. Bundan dolayı batıda hilâlin görülmesi sebebiyle doğuda bulunan müslümanlar için o gün oruç tutmak veya iftar etmek gerekmez. Bu hususta her belde halkı, kendi görgüsüne göre işlem yapar, oruç tutar, bayram yapar ve kurban keser. Bununla beraber, aralarında yirmi dört fersahdan az bir uzaklık bulunan iki belde arasında bu ayrılık mümkün olmaz. İşte böyle birbirine yakın iki beldeden birinde görülen hilâl, diğerinde geçerli olur.


    70- Ramazan orucuna başlanması veya bayram yapılması için astronomi ilmini bilen adalet sahibi vakit uzmanlarının sözlerine baş vurulup vurulamayacağı hususunda fıkıh alimleri arasında iki görüş vardır. Sahih kabul edilen çoğunluğun görüşü, bu konuda onların sözü kabul edilmez. Öyle ki, bir vakit uzmanının yaptığı hesab ile kendisinin işlem yapması bile caiz değildir. Gerçekten fennî hesablar kesin ise de, bu hesabları yapanların hata yapmayacakları kesin değildir. Bundan dolayı takvimler arasında daima ayrılık görülmektedir.


    Bununla beraber, her yerde böyle ince hesablar yapılabilecek insanlar bulunamayacağından bunların sözlerine başvurmak gereği, özellikle sahra gibi yerlerde ve dağınık bir halde yaşayan müslümanlar için zorluğu gerektirir. Halbuki şeriat bu hususta kolaylık göstermiştir. Bir hadîs-i şerîfde buyurulmuştur:


    "Hilâli gördükten sonra oruç tutunuz ve hilâli gördükten sonra iftar ediniz (bayram yapınız). Size hava kapalı olunca da, Şaban ayını otuza tamamlayınız."


    Anlaşılıyor ki, şeriaat orucu, hiç bir zaman değişmeyecek temelli ve basit olan, herkes tarafından anlaşılıp kabul edilecek olan bir delile bağlanmıştır ki, o da hilâlin görülmesidir.


    Gerçekten müneccimlerin sözleri hesab kurallarına dayanır. Fakat aralarında çok kere ayrılık bulunmakta, sözleri kararlı bulunmamaktadır. Bir de hesaba nazaran kamerî aylar, mutlaka otuz veya yirmi dokuz gün olmayıp az çok kesirli bulunmaktadır. Şeriat ise, orucun ya tam otuz veya tam yirmi dokuz gün tutulmasını emretmiştir.


    Azınlık olanlara ait diğer bir görüşe göre, bu konuda vakit uzmanlarının ve müneccimlerin sözlerine başvurulabilir. Bunların sözlerine güvenmekte bir sakınca yoktur. Fıkıh alimlerinden Muhammed ibni Mukatil, onların kendi aralarında fikir birliği yaptıkları sözlerine güvenir ve onlardan sorardı. Ancak bu konuda onlardan bir topluluğun fikir birliği yapılmış olması lâzımdır. Kadı Abdülcebbar da; "Müneccimlerin sözlerine güvenmekte bir sakınca yoktur," demiştir.
    Memleketimizde bir müddetten beri, bu görüşe uygun olarak kamerî aylar Rasathane tarafından bir belge halinde tayin edilmektedir.


    (Malikî ve Hanbelî fıkıh alimlerine göre müneccimlerin sözlerine güvenilmez. Bunun için onların sözleri ile herkes için oruca başlamak gerekmez. Yalnız Malikîlerce, güvenilir bir görüşe göre, müneccimler kendi hesabları ile işlem yaparak oruç tutabilirler. Müneccimlerden işitip doğru olduğuna kuvvetle inanan kimse de, onun hesabına dayanarak oruca başlayabilir.


    Şafiîlerce de müneccimin sözü, kendi hakkında ve kendisini doğrulayan kimse hakkında geçerli ise de, tercih edilen görüşe göre, bütün insanlar için geçerli değildir. Buna göre, müneccimin sözü üzerine herkesin oruca başlaması vacib olmaz. Şafiîlerden yalnız İmam Sübkî'nin bu konuda bir eseri vardır. Bu şahıs, hesabın kesin olduğunu göz önüne alarak müneccimlerin sözlerine güvenileceğine inanmıştır. Fakat diğer Şafiî olan alimler tarafından bunun sözü kabul edilmemiştir.)

    (*) "Hilâle hayrin ve rüşdin! Amentü billâhillezî halekake.
    Elhamdü lillâhillezî zehebe bişehrin keza ve cae bişehrin keza. Allahümme ahlilhü aleyna bil-emal ve'l-imani vesselâmeti vesselam."


    Anlamı: "Ey hayır ve salah hilâli? Seni yanatan Allahü Teâlâ'ya iman ettim. Şu ayı (Şabanı) ***ürüp bu ayı (Ramazan) getiren Yüce Allah'a hamd olsun, Allah'ım! Bu ayı bizlere emniyetle, imanla, selâmet ve selâmla bulundur."

Sayfa 1/4 1 ... Son

Konu Bilgileri

Bu Konuya Gözatan Kullanıcılar

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

Benzer Konular

  1. Oruc'un vucudumuza verdigi bazi faydalar!.
    Mübarek gün ve geceler forum içinde, yazan Dadaloglu
    Yorum: 1
    Son Mesaj: 31.Mayıs.2016, 19:09
  2. Oruc ve Soda tüketimi!.
    Mübarek gün ve geceler forum içinde, yazan Dadaloglu
    Yorum: 0
    Son Mesaj: 31.Mayıs.2016, 16:19
  3. Receb'in ilk günü cuma ve oruç.
    Mübarek gün ve geceler forum içinde, yazan Dadaloglu
    Yorum: 0
    Son Mesaj: 07.Nisan.2016, 00:44
  4. NAMAZ Hakkinda Bilgiler
    Gusül-Hayz-Abdest-Namaz forum içinde, yazan Dadaloglu
    Yorum: 59
    Son Mesaj: 15.Ekim.2015, 21:18
  5. Kurban ve Av Hayvanlari Hakkinda Bilgiler
    Mübarek gün ve geceler forum içinde, yazan Dadaloglu
    Yorum: 12
    Son Mesaj: 15.Ağustos.2015, 00:41

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Facebook platformu Giriş