TİMUR HAN’ IN ÖĞÜTLERİ

Timur, Türkistan’ın Kes şehrinde dünyaya geldi. Cenkiz Han’ ın soyundandır. Zamanın alimlerinden ilim ve harp tekniğini, devlet yönetimini öğrenen bir devlet adamıdır. Bir savaşta ayağı yaralanıp topallamasından sonra “Lenk” sıfatını aldı. Çeşitli tarihçiler onu ”Merhametsiz, kellelerden kale yapan zalimdir, şehirleri yağmaladı, yakıp, yıktı, Yıldırım Beyazıt’la savaşıp, kardeşi kardeşe kırdırdı. Osmanlıların duraklamasını ve İstanbul’un alınmasını elli yıl geciktirdi“ deseler de bu doğru değildir. Ankara savaşını aslında Timur han istemediği halde, Yıldırım Han’ın zorlamasıyla bu felaketin olduğunu ifade edenlerin tespiti de vardır. Ona ”Milliyetçiliğin düşmanıdır” diyenler de çıkmıştır. Fakat Timur, İran seferinde, Şehnamenin yazarı, ünlü şair Firdevs’in mezarına giderek “Kalk, kalk da hiç durmadan kötülediğin mağlup Türk’ü şimdi gör” demişti. O, en az Bilge Kağan kadar özüne bağlıdır. O, Müslüman Türk insanına seslenirken;
“Biz ki, Mülk’ü Turan, Emir’i Türkistan’ız; Biz ki Türk oğlu Türküz; Biz ki, milletlerin en kadimi ve en ulusu, Türk’ün başbuğuyuz diyerek tam otuz altı yıl saltanat sürdüm. Değerli askerlerim sayesinde pek çok yer fethettim ve yirmi yedi ülkenin Hakanı oldum.” diyen. Timur, Turan, İran, Rum [Anadolu], Suriye, Mısır, Irak, Azerbaycan, Fas, Horasan, Hindistan, Gürcistan, Ermenistan ve Kafkas ülkelerinin birçok yerlerini aldı. Çin’i ortadan kaldırmak için hazırlık yaptı. Tam bu anda büyük bir kış bastırdı. Her yer karla kaplandı. Yine de yola çıktı. Yaşlıydı, Çin sınırına geldi. Burada ordusuna büyük bir geçit töreni yaptırdı, “KUĞU AVI” düzeni aldırdı. Aniden hastalandı, Hekimbaşı Feyzullah, durumunun iyi olmadığını söyledi. Timur, vasiyetini hazırladı ve 19 Mart 1405’de öldü. Cesedi mumyalandı, Semer kant’a defnedildi. O, öğüdünde:
“Oğullarım! Size vasiyetim, milletin rahatlığını sağlayın, dertlerine çare bulun, zayıfları koruyun, yoksulları zenginlerin eline bırakmayın. Adalet ve iyilik rehberiniz olsun. Aradaki nifakçılara fırsat vermeyin. Ölüm döşeğindeki babanızın sözlerini unutmayın. Benden sonradakilere kurallar koydum. Bunlara sahip çıkarsanız, başarılı olursunuz. Bu öğütlerim uzun deneyimlerim neticesidir; Allah’ın dinini dünyaya yaymaya gayret edin. Adamlarıma güvendim, her birine yetki verdim. Onlar benim gözbebeğimdiler. Düşman üzerine gitmeden, ilim adamlarının görüşünü aldım, bunun faydasını gördüm. Her işimde iyi niyetli ve sabırlı oldum. Dosta düşmana karşı eşit davrandım. Herkes, makam ve mevkisi ne olursa olsun, kanunlara uymayı ibadet saymalıdır.
Komutan ve askerlere, maddi ve manevi yardımı esirgemedim. Onlar da savaşlarda can vermede tereddüt etmediler. Yirmi yedi ülkenin Hakanı oldum. Han elbisesini giydiğim andan itibaren dur durak bilmedim. Gece, gündüz uyumadım. Planlar hazırladım. Askerlerle komutanlar arasında isyan çıktığında sabırlı davrandım, önem vermez göründüm. Ama asla ilgisiz kalmadım, arasını buldum. Savaşta askerlerle birlikte düşman üzerine saldırdım. Kenara çekilip rahatımı düşünmedim. Şöhretim uzak ülkelere gitti. Adaletten asla ayrılmadım. İyilik yaptım, iyilik gördüm. Suçlulara, suçsuzlara eşit davrandım. Kalp kazandım, adil bir şekilde hükmettim. Disipline önem verdim. Ezileni, ezenin elinden kurtardım. Suçluya ceza verdim. Suçsuzları korudum. Bana karşı gelenleri, aman dilemeleri halinde affettim. Alimlerle, bilim adamlarıyla sürekli istişare ettim. Onların dileklerini yerine getirdim. İkiyüzlü, kötü fikirli, dalkavuk olanları yanımdan kovdum. Başladığım işi azimle, sabırla yerine getirdim. Kırgınlık, öfke duygularına yer vermedim. Dini, geçmiş Hakanların kanunlarını, ilim adamlarına sorup öğrendim. Onlardan yararlandım. Bir devletin yıkılma ve yükselme sebeplerini araştırdım. Ona göre hata yapmama yönünü tercih ettim. Yanlışlara düşmemeğe özen gösterdim. Vergilerde adil davrandım. Rüşvete, zulme fırsat vermedim. Bu bir mikroptur. Bulaştığı yeri yok eder. Halkın derdini bizzat yakınen izledim. Büyüklere kardeşim, küçüklere evladım gibi davrandım. Halkımın gelenek ve göreneklerine saygılı oldum. Fethettiğim ülkelerin sevgisini kazandım. Halkın sevdiği kişilere görev verdim. Kusurlu olanları derhal görevden aldım ve cezalandırdım. İdareciler, askerler veya halk arasında zulüm yapanlar tespit edildiğinde gereğini yaptım. Herhangi bir kabile, bey, benim toplumumda ise, beylerine saygı gösterdim ve onurlandırdım. Benimle dost olanları pişman etmedim. Her türlü yardımı karşılıksız bırakmadım. Özür dileyenleri affettim. Benimle yakın dostluk kuranların hepsi benden iyilik gördü. Hakan olmam, güçlü olmam, bu düşünceme engel olmadı. ”İyilik eden, koruyan” olmaya çalıştım. Oğullarım ve torunlarımın kan bağına önem verdim. Onlar için kötü niyet beslemedim. Herkesi iyice tanımaya gayret ettim. Leh ve aleyhime olanlarına bakmadım, askerlerime daima saygı gösterdim. Düşmanımın sadık beylerine ve savaşçılarına dostluk gösterdim. Onların savaş esnasında komutanlarını terk edip yanıma gelen düşman, bana göre insanların en kötüsüdür. Toktamış Hanla yapılan savaşta böyle bir olay oldu. Nefret ettim. “Şimdi Hanlarına ihanet edenler, yarın da bana ihanet ederler” diye onlara “hain, alçak” olduklarını söyledim. Tecrübemle şunu da öğrendim; dine inanmayan, kurallarına uymayan bir devlet uzun zaman ayakta kalamaz. Ben devletimin yapısını İslamiyet üzerine kurdum. Bu konuda yasalar koydum. Biri ordu mensuplarına, diğeri sivillere olmak üzere iki kadı görevlendirdim. Bunların görevi yanlışlardan korumaktır. Camiler, yollar, kervansaraylar, köprüler yaptırdım. Adalet Nazırlığı kurdum. İslam’ı yaymak için yasalarla birlikte devlet idaresine yeni kurallar koydum;
Han başkalarının görüşüne önem vermeli, adaleti gözetmeli, emir ve yasaklar da kararlı olmalı, devlet işlerine yabancıyı sokmamalı, kararından dönmemeli, ordu ve halk üzerinde etkili olmalı, çevresindekilerden şüpheci olmalı, onları iyi tanımalı diye uyarıyorum. “Diyen Timur Han, o günlerde, bugünleri görür gibidir.