DUYURU PANOSU
FORUMUMUZDA TİVİBU, D-SMART ,DİGİTURK-BEİN KANALLARI YERLİ - YABANCI PLATFORMLARLA İLGİLİ ,KART PAYLAŞIMI ,İPTV ,SERVER PAYLAŞIMDA BULUNMAK,HACK İLE KONULAR ve SPONSORLARIMIZ DIŞINDA HERHANGİ BİR ÜRÜN SATIŞI YAPMAK YASAKTIR 

İletişim


 WHATSAPP +905354035843


ERK@L


onlineuydudestek@gmail.com

×

NOTICE Bilgilendirme : Bu konu 3088 gün önce başlatıldı . Konu başlangınç tarihi güncel değilse Konu güncelliğini yitirmiş yada bu konu ile ilgili son cevap yazılmış olabilir. Eğer yazınız doğrudan bu konu ile ilgili değil ise yeni bir konu başlatmanızı tavsiye ederiz....

NAMAZIN ÖNEMİ VE FAZİLETİ 1- Bilindiği gibi Yüce Allah'ı tevhid (bir kabul etmek), Onun eşsiz varlığını bilip tasdik etmek, farz olan en büyük bir görevdir. Bundan sonra farzların en büyüğü ve en önemlisi namazdır. Namaz, imanın alametidir, kalbin nurudur, ruhun kuvvetidir, mü'minin miracıdır. Mü'min bu namaz sayesinde Yüce Allah'ın manevî huzuruna yükselir. Yüce Allah'a yalvararak manevî yakınlığa erer. Mü'min için ne yüksek bir şeref!.. Bütün hak dinler, insanlara namaz kılmalarını

Bu konu 34818 kez görüntülendi 59 yorum aldı ...
NAMAZ Hakkinda Bilgiler 34818 Reviews

    Konuyu Değerlendir: NAMAZ Hakkinda Bilgiler

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 34818 kez incelendi.

 
Sayfa 2/8 İlk ... 2 ... Son
  1. #1
    Dadaloglu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Offline

    Uye No : 15638
    Üyelik tarihi
    27 Aralık 2014
    Konum
    Yurtdisi
    Mesajlar
    2.142
     
     Uydu Alıcısı
     
     Korax ipplus HD 

    Standart NAMAZ Hakkinda Bilgiler

    • NAMAZIN ÖNEMİ VE FAZİLETİ

    1- Bilindiği gibi Yüce Allah'ı tevhid (bir kabul etmek), Onun eşsiz varlığını bilip tasdik etmek, farz olan en büyük bir görevdir. Bundan sonra farzların en büyüğü ve en önemlisi namazdır. Namaz, imanın alametidir, kalbin nurudur, ruhun kuvvetidir, mü'minin miracıdır. Mü'min bu namaz sayesinde Yüce Allah'ın manevî huzuruna yükselir. Yüce Allah'a yalvararak manevî yakınlığa erer. Mü'min için ne yüksek bir şeref!..

    Bütün hak dinler, insanlara namaz kılmalarını emretmişlerdir. Bizim sevgili Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz de, peygamber olarak gönderilişlerinden itibaren namaz kılmakla yükümlü olmuştur. Ancak o zaman, güneşin doğuşundan ve batışından sonra olmak üzere günde iki defa namaz kılınıyordu. Sonra Miraç gecesinde beş vakit namaz farz olmuştur. Hazreti Peygamber'in miracı ise, sahih kabul edilen rivayete göre, Medine'ye hicretlerinden on sekiz ay önce Receb ayının yirmiyedinci gecesinde olmuştur.


    2- Kur'an-ı Kerîm'de ve hadîs-i şeriflerde namaza dair birçok emirler ve öğütler vardır. Bütün bunlar, İslam dininde namaza ne kadar büyük önem verildiğini gösterir. Bir ayet-i kerîmenin anlamı şöyledir:


    "Ey Resulüm! Sana vahy olunan Kur'an ayetlerini güzelce oku ve namazı gereği üzere kıl. Gerçekten namaz, edeb ve namusa uygun olmayan şeylerden, çirkin görülen işlerden alıkor. Her halde Yüce Allah'ı zikretmek, her ibadetten daha büyüktür. Yüce Allah bütün yaptıklarınızı bilir."


    Namaz ibadeti ise, en büyük zikirdir.
    Diğer bir ayet-i kerîmenin anlamı şöyledir:
    "Namazı gereği üzere yerine getiriniz, zekatı yeriniz. Nefisleriniz için hayır olarak önceden ne gönderirseniz, onu Yüce Allah yanında (sevab olarak) bulursunuz; asla kaybolmaz. Muhakkak ki, Allah yaptıklarınızı görür."


    Bir hadîs-i şerîfde:


    "Namaz dinin direğidir." buyurulmuştur.


    Diğer bir hadîs-i şerîfin anlamı şöyle: "Namaz, kişinin kalbinde bir nurdur; artık sizden içini aydınlatmak dileyen, kalbindeki nurunu artırmaya çalışsın."


    İşte bütün bu mübarek ayetlerle hadîs-i şerifler, namazın Yüce Allah yanında ne kadar büyük ve makbul bir ibadet olduğunu göstermeye yeterlidir.


    3- Gerçek şu ki, namaz çok mukaddes bir ibadettir. Namazın faziletlerine nihayet yoktur. Namaz, aklı yerinde olan ve büluğ çağına ermiş bulunan her müslüman için belli vakitlerde yapılması gereken şerefi yüksek farz bir görevdir. Bu önemli farzı yerine getirenler, Yüce Allah'ın pek büyük ikram ve ihsanlarına kavuşacaklardır. Bunu kasden terk edenler de, azabı çok şiddetli olan Allah'ın acıklı cezasını çekeceklerdir.
    Müslümanlar, henüz yedi yaşına girmiş çocuklarını namaza alıştırmakla görevlidirler. Bu çocuklara ana-babaları ve yetiştiricileri namaz kılmalarını öğretir ve yaptırırlar. On yaşına bastığı halde namaz kılmayan çocuğa velisi, üç tokattan ziyade olmamak üzere, hafifçe el ile vurur.


    4- İnsan bir düşünmeli, her an Yüce Allah'ın sayısız nimet ve ihsanlarına kavuşmaktadır. Öyle ikramı bol, merhameti geniş olan yaratıcımızın tükenmeyen lütuflarına karşı teşekkürde bulunmak gerekmez mi?
    İşte insan, namaz yolu ile şükür borcunu ödemeye, yaratıcısının lütuf ve nimetlerini tatlı bir dil ile anarak kulluk görevini yerine getirmeye çalışmış olur. Bu bakımdan: "Namaz, şükrün bütün çeşitlerini bir araya toplar."denilmiştir.


    Bununla beraber namaz ruhu temizleyen, kalbi aydınlatan, imanı yüksek duygulardan haberdar eden, insanı kötülüklerden alıkoyan, insanı hayırlara, düşünceye, tevazu ve intizama ***üren en güzel bir ibadettir.
    İnsan namaz sayesinde nice günahlardan kurtulur ve Yüce Allah'ın nice ihsan ve ikramlarına kavuşur.
    Namaz, manevî hayattan başka maddî hayata da canlılık verir. İnsanın temizliğine, sağlığına ve intizamla hareket etmesine sebeb olur.


    5- Sonuç: Namazın meşru kılınmasındaki hikmetler ve yararlar her türlü düşüncenin üstündedir. Fakat bir müslüman namazını yalnız Yüce Allah'ın rızası için kılar, yalnız yaratıcısına şükür ve saygı için kılar. Namazın insana yararı olmadığı düşünülse dahi, yine bunu bir kul görevi bilerek sadece Allah'ın emrine uymak için yerine getirmeye çalışır. Bu kutsal görevin yerini hiç bir şeyin tutamayacağını kesinlikle bilir. Namaza harcayacağı dakikaları, hayatının en mutlu ve neş'eli zamanı olarak kabul eder.


    Doğrusu, geçici hayatın son bulmayacak birçok kazançları ancak namaz sayesinde elde edilir. Namaza ayrılan saatler, sonsuzluk aleminin tükenmez mutluluk günlerini hazırlamış olur.
    Bu çok mübarek ve pek feyizli ibadete gereği üzere devam edenlere müjdeler olsun!..


  2. #9
    Dadaloglu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Offline

    Uye No : 15638
    Üyelik tarihi
    27 Aralık 2014
    Konum
    Yurtdisi
    Mesajlar
    2.142
     
     Uydu Alıcısı
     
     Korax ipplus HD 

    Standart




    • NAMAZLARA AİT NİYETLER


    60- Namazlarda niyet de şarttır. Şöyle ki: Niyet aslen bir azimden ve kesin bir iradeden ibarettir. Kalbin bir şeye karar vermesi ve bir işin ne için yapıldığını düşünmeksizin bilmesi demektir.

    Namazla ilgili niyet, Yüce Allah'ın rızası için ihlasla namazı kılmayı istemek ve hangi namazın kılınacağını bilmektir. Yapılan işlerin önemleri ve sevabları niyetlere göredir. İnsanın niyeti halis (sırf Allah rızası için) olmalıdır. İnsan yapacağı bir ibadeti şuurlu bir halde yapmalıdır. Yapacağı işle, Allah rızası gibi, yüksek bir gaye gözetmeli ve gaflet içinde bulunmamalıdır.


    61- Niyet kalbe aittir. Bununla beraber kalb ile niyet yapıldıktan sonra dil ile de söylenmesi daha iyidir. Bir insan başlayacağı bir namaza, kalb ile niyet edip de dili ile bir şey söylemese, o namazı caiz olur. Fakat kalb ile niyet etmekle beraber "şu vaktin farzını veya sünnetini kılmaya niyet ettim" demesi, daha iyidir. Bu şekilde, hem kalb, hem de dil ile niyet edilmesi, sahih olan görüşe göre müstahabdır. Kalbden niyet olmaksızın dil ile yapılan niyet sahih değildir.


    62- Farz namazlarla bayram ve vitir namazlarından bunları yerine getirirken hangi vakitler olduğunu belirlemek gerekir: "Bugünkü sabah namazına" veya "Bugünkü cuma namazına, bugünkü vitir namazına, bugünkü bayram namazına" diye niyet edilir. Yalnız farz namaza niyet etmek yeterli değildir. Böyle bir niyetle farz namazları tayin edilmiş olmaz. Fakat hangi namaz olduğu belirlenmeksizin vakit içinde: "Bu vaktin farzını kılmaya" diye niyet edilmesi kafi gelir. Rekatların sayısını anmaya gerek yoktur. Yalnız cuma namazı böyle değildir; onu vaktin farzı niyeti ile kılmak olmaz; çünkü asıl vakit öğlenindir, cumanın değildir.


    63- Nafile namazlara gelince: Bunlarda sadece namaza niyet etmek kafidir. Fakat şu vaktin ilk sünnetine veya son sünnetine niyet ettim, diye de kılınırlar. Bu namazların müekked veya gayri müekked olduklarını belirlemeye de gerek yoktur. Ancak teravih namazı için: "Teravih namazını veya vaktin sünnetini kılmaya niyet ettim" demelidir, ihtiyat olan budur.


    64- Cemaata yetişip de, imamın farzı mı, yoksa teravihi mi kıldığını bilmeyen kimse, farza niyet ederek imama uyar. Eğer imam farzı kılıyordu ise, uyanın da farzı sahih olur. Eğer imam teravih namazını kılıyordu ise, ona uyan o kimsenin namazı nafile yerine geçer. Yatsı namazından önce teravih kılınamayacağı için, teravih yerine geçmez.


    65- Niyetin Tekbir alma zamanına yakın olması daha faziletlidir. Daha önce de niyet edilebilir; yeter ki, niyet ile tekbir arasında namaza aykırı bir hal bulunmuş olmasın.


    Örnek: Bir kimse abdest alırken herhangi bir namazı kılmaya niyet etse, sonra namaza aykırı düşen yiyip içmek ve konuşmak gibi bir işte bulunmadan namaz yerine varıp namaza başlasa sahih olur. Bu arada hatırına o niyet gelmese dahi yine namazı sahih olur. Fakat tekbirden sonra yapılacak bir niyet ile namaz sahih olmaz. Tercih edilen görüş budur. Diğer bir görüşe göre, tekbir aldıktan sonra, Sübhaneke ve Eüzü'den önce yapılacak niyetle de namaz caiz olur.
    (İmam Şafiî'ye göre, niyetin tekbire yakın yapılması şarttır.)


    66- Farz namaz yerine getirilirken kazayı niyet etmek, kaza namazı kılınırken farza niyet etmek suretiyle namaz caiz olur. Örnek: Bir kimse öğle namazının vakti çıkmamıştır inancı ile öğlenin farzını yerine getirmeye niyet etse ve namazı tamamladıktan sonra öğle vaktinin çıkmış bulunduğunu anlasa, farza niyet ederek kılmış olduğu namaz kaza yerine geçer.


    67- Bir kimse öğle gibi vakit içinde hem öğle, hem de ikindi namazına niyet etse, bu niyet vakti girmiş olan namaz için geçerli olur. Vakti girmemiş olan namaz buna engel olmaz.


    68- Bir kimse, bir vaktin farzına niyet ederek namaza başlayıp da sonra nafile kılıyormuş gibi bir zanla namazı tamamlasa, bu namazı o farzdan sayılır. Çünkü namazın sonuna kadar niyetin hatırlanması şart değildir.


    69- Bir kimse nafileye niyet ederek tekbir aldıktan sonra farza niyet ederek tekrar tekbir alsa, farz namaza başlamış olur. Aksi de böyledir.
    Yine bir kimse öğle namazının farzına niyet ederek bir rekat kıldıktan sonra, ikindi namazının farzına veya bir nafile namaza niyet ederek tekrar tekbir alsa, öğle namazını bozmuş olur ve ikinci niyete göre namaza başlamış sayılır.


    70- Cemaat halinde imama uyulduğu zaman da niyet edilmesi lâzımdır. "Bugünkü öğğle namazının farzını kılmaya niyet ettim; uydum bu imama" denir. Bu şekilde bir niyet yapılmazsa, imama uymak sahih olmaz.


    71- Bir kimse namaza tek başına başlamışken imama uymaya niyet ederek diliyle tekrar tekbir alsa önceki namazını bozmuş ve imama uymuş olur.


    72- İmama uyan kimsenin kılacağı namazı belirtmeksizin yalnız: "İmama uydum" veya "iktida ettim" diye niyet etmesi, üstün tutulan görüşe göre yeterli değildir. "İmamla beraber namaz kılmaya niyet ettim" denilmesi de böyledir.


    73- Bir kimse imama uymaya niyet edip namaza başladığı halde imam henüz namaza başlamamış bulunsa bu uyuş, sahih olmamış olur. Hatta "Allah" veya "Ekber" kelimesini imam daha bitirmeden kendisi bitirse yine imama uymuş olmaz. Fakat ikinci kere olarak tekbir alsa bununla imama uymuş olur.


    74- Cemaatin imama uymaya niyeti, imam "Allahü Ekber" deyip namaza başlamasından sonra olmalıdır ki, bir namaz kılana uyulmuş olsun ve imamdan önce tekbir alınmış olmak ihtimali kalmasın. Bu, İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed'in görüşüdür. İmam Azam'a göre, cemaatın tekbirleri imamın tekbirine yakın olmalıdır; çünkü bunda ibadete acele etme fazileti vardır. O halde niyetin önce olması gerekir. Bununla beraber imam, daha Fatiha suresini bitirmeden tekbir alıp imama uyan kimse, iftitah (başlangıç) tekbirinin sevabına kavuşmuş olur.


    75- Kendisine uyulan imamın kim olduğunu bilmek gerekmez. Hasan olduğu sanılan imamın, Bekir olduğu anlaşılsa, yapılan imama uyma niyetine bir engel teşkil etmez. Ancak Hasan'a uydum diye tayinde bulunarak niyet edildiği halde, imamın başkası olduğu anlaşılsa, iktida (imama uyma) sahih olmamış olur; çünkü bu kayda bağlanmış bir niyettir.


    76- İmam olan şahsın, imamete niyet etmesi gerekmez. Ancak kadınların da kendisine uymalarının sahih olabilmesi için imamete niyet etmesi gerekir. Bunun için bir imam: "Ene imamun limen tebianî = Ben bana uyanlara imamım" diye niyet etse, kendisine kadınlar da uyabilirler. İmamet bahsine bakılsın.


  3. #10
    Dadaloglu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Offline

    Uye No : 15638
    Üyelik tarihi
    27 Aralık 2014
    Konum
    Yurtdisi
    Mesajlar
    2.142
     
     Uydu Alıcısı
     
     Korax ipplus HD 

    Standart

    • İFTİTAH TEKBİRİ


    77- Namaza: "Allahü Ekber" diyerek başlanır. Bu bir iftitah (başlangıç) tekbiridir. Buna "Tahrime"de denir. İftitah tekbiri, ancak Yüce Allah'ın şanını yüceltecek olan O'na mahsus bir ifade ile yapılır. Bununla namaza girilmiş ve dünya işleri ile ilgili kesilmiş olur.
    Tahrime, Hanefîlere göre namazın aslen bir rüknü değil, bir şartıdır, namazdan öncedir. Böyle olmakla beraber, namazın rükünlerine çok bitişik olduğu için bu da bir rükün sayılmıştır.
    Üç İmama göre, tahrime de aslen namazın bir rüknüdür. Bu ayrı görüşlerden birtakım meseleler doğar.


    78- Namaza başlarken "Allahü Ekber" yerine "Allahü'l-Kebîr" veya "Allahü Kebîr" yahut yalnız "Allah" denilmesi,de farz için yeterlidir. Bunlarda da Yüce Allah'ın şanını yükselten mana vardır. Fakat şu ifadelerle namaza başlanmaz: "Allahümmeğfîr lî, Estağfirullah, Eüzü Billah, Bismillâh." Çünkü bunlar birer dua sözleridir, yalnız tazimi ifade etmezler.


    79- Bir elif ziyade ederek "
    اَللّهُ اَكْبَرْ= Allahü Ekbâr" denilmekle namaza başlanmış olmaz. Namaz içinde böyle denmesi, sahih olan görüşe göre namazı bozar; çünkü mana değişmiş olur.
    "Allah" ismi celilinin elifine med (uzatma) ilavesiyle "
    اَللّهُ Allah" denilmesi de, şübheyi ifade edeceği için namazı bozar. Alimlerden Muhammed ibni Mükatil'e göre, eğer namaz kılan kimse, med ile medsizliği (bir harfi çekip çekmeme halini) ayıramayacak bir durumda ise, namazı bozulmaz. Fakat önceki söz esastır. Çünkü bu cehalet özür kabul edilmez.


    80- "Allahü Ekber" yerinde Farsça'da kullanılan kâf harfi ile "Allahü Egber" denilse, bununla namaza başlanmış olur.


    81-
    İmama uymak üzere ayakta alınan iftitah tekbirinin tamamı kıyam halinde alınması şarttır. Bunun için rükû halinde bulunan bir imama uyan kimse, kıyam halinde "Allahü Ekber" derken, "Ekber" sözünü rüküa vardıktan sonra diyecek olsa, imama uyması sahih olmaz.


  4. #11
    Dadaloglu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Offline

    Uye No : 15638
    Üyelik tarihi
    27 Aralık 2014
    Konum
    Yurtdisi
    Mesajlar
    2.142
     
     Uydu Alıcısı
     
     Korax ipplus HD 

    Standart

    • NAMAZLARDA KIYAM (AYAKTA DURMAK)

    82- Kıyam, farz ve vacib namazlarda bir rükûndür ve bir esastır. Bundan dolayı kıyama gücü yeten kimsenin oturarak kılacağı farz veya vacib namaz caiz olmaz. rükûnler farz olduğundan onlara riayet etmek gerekir.

    83- Bir hasta gerçek olarak veya hükmen ayakta durmaktan aciz kalsa, namazını oturarak kılar. Bu şöyle olabilir: Ya hastalık gibi bir özürden dolayı gerçekten ayakta duramıyor veya sıhhatli olduğu halde şiddetli ağrılar duyacağından veya bulunduğu halden daha kötü bir hale düşeceğinden korktuğu için ayakta durmuyor. Her iki halde de oturarak kılabilir. Gücü yetiyorsa rükû ve secdeleri yapar; çünkü zorluklar kolaylığı kazandırır. Zaruretler de, kendi mikdarlarınca bir ölçüye bağlanır.


    84- Bir hasta, bir yere dayanmak suretiyle ayakta namaz kılmaya gücü yettiği sürece oturarak farz namazları kılamaz. Yine bir süre ayakta dunnaya gücü yetiyorsa, o sürece ayakta durur ve sonra oturarak namazı bitirir. Öyle ki, yalnız iftitah tekbirini ayakta almaya gücü yeten kimse, bu tekbiri ayakta alır, sonra oturup namazını kılar; başka türlü yapamaz.


    85- Bir hasta, ayakta durmaya gücü yettiği halde rükû ve secdeye veya yalnız secde etmeye gücü yetmezse, namazını ayakta kılması gerekmez. Oturup imâ (İşaret) ile namaz kılar, faziletli olan budur. Fakat İmam Züfer ile üç İmama göre, namazını ayakta imâ ile kılması gerekir. İmâ'dan maksad, namazda başı aşağıya doğru eğerek rükû ve secde için yapılan işarettir. Ancak secde için yapılan eğilme hareketi, rükû için yapılandan daha aşağı olması gerekir.


    86- Ayakta namaz kıldığı takdirde Kur'an okumaktan aciz kalacak olan bir kimse, namazını oturup kıraetle kılar. Ayakta bir mikdar okumaya gücü yeten kimse, gücü yettiği kadar ayakta okur, geri kalan kısmı oturarak okur.


    87- Rükû ve secde ile namaz kıldığı takdirde yarasından kan akacak kimse namazını ayakta veya oturarak imâ ile kılar. Ayakta namaz kıldığı takdirde idrarını tutamayacak olan kimse de, namazını oturarak rükû ve secde ile kılar.


    88-
    Tek başına namaz kılınca kıyama gücü yettiği halde, cemaatla kıldığı zaman buna gücü yetmeyen kimse, ayakta namaza başlar, sonra oturur. Gücü varsa rükû için yine ayağa kalkar ve rükû eder; fakat namazı tekrar kılması gerekmez.


    89-
    Oturduğu halde de, rükû ve secde etmeye gücü yetmeyen kimse, başı ile ima ederek rükû ve secdesini yapar. Secde için, rükûdan ziyade başını eğer. Üzerine secde etmek için yastık gibi bir şey temin etmesi uygun değildir. Bununla beraber böyle bir şey üzerine başını koyarak secde etmesi de caizdir. Bu durumda secde yerinin sertliğini duyarsa, namazını rükû ve secde ile kılmış sayılır, duymazsa ima ile kılmış olur.


    90- Oturarak da namazını kılamayan kimse, arkası üzerine yatar ve ayaklarını kıble yönüne doğru uzatır. Sonra rükû ve secde için ima ederek namazını kılar. Başı ile ima edebilmesi için, omuzlarının altına uygun bir şey konur. Böyle bir hasta, yüzü kıbleye yönelmiş olarak sağ yanı üzerine yatıp ima ile rükû ve secde yapsa, namazı yine caiz olur. Fakat gücü varsa, arkası üzerine yatması daha faziletlidir.


    91- Oturarak namaz kılabilecek bir hasta, gücü varsa teşehhüdde oturulduğu gibi oturur ve böylece namazını tamamlar. Buna gücü yoksa, kolayına geldiği şekilde oturur.


    92- Bir hasta başı ile ima etmeye gücü yetmese, namazını sonraya bırakır; kalbi ile, kaş ve gözleri ile ima etmez. Bu hüküm İmam Azam'a göredir. İmam Ebû Yusuf'a göre, bu durumda kalbi ile imada bulunmazsa da, göz ve kaşları ile ima eder. İmam Züfer ile İmam Şafiî'ye göre, kalbi ile de imada bulunur.
    Diğer bir rivayete göre, böyle bir hastanın acziyet hali bir gün ve bir geceden fazla devam ederse, bu zamanla ilgili namazları büsbütün kendisinden düşer. Aklı başında olsa da hüküm budur.


    93- Bir kimsenin baygınlığı bir gün ile bir geceden az devam ederse, bu arada geçen namazlarını kaza eder. Fakat bundan çok devam ederse, namazları üzerinden düşer. Bu azlık ve çokluk İmam Azam'a göre saat itibariyledir. İmam Muhammed'e göre ise, geçen namazların vakitleri itibariyledir. Bunun için İmam Muhammed'e göre, geçmiş olan namazlar beşten fazla ise düşerler; değilse düşmezler. Bu görüş daha sahih görülmektedir.


    Sonuç: Namaz, tam bir özür bulunmadıkça asla terk edilemez ve geciktirilemez. Aksi halde Yüce Allah'ın azabı çok şiddetlidir, pek korkunçtur. O'nun büyük varlığına sığınırız.


    94- Bir özre dayanmaksızın farz namazlar hayvan üzerinde kılınmaz. Bu hükümde vitir namazı ile cenaze namazı ve yerde okunmuş olan secde ayetinden dolayı yapılacak tilavet secdesi ve kazası gereken herhangi bir namaz da aynıdır.
    İmam Azam'dan bir rivayete göre, sabah namazının sünneti de bir özür bulunmadıkça hayvan üzerinde kılınamaz.


    95- Yürümekte olan bir araba, yürür halde olan hayvan hükmündedir. Onun için bir zaruret bulunmadıkça yürür halde olan araba üzerinde farz ve vacib namazlar kılınamaz. Yerde duran araba ise, yer üzerindeki bir sedir ve bir taht gibidir, üzerinde herhangi bir namaz kılınabilir.


    96- Yüzüp gitmekte olan bir gemi içinde, bir özür olmaksızın bütün namazlar oturularak kılınabilir. Fakat ayakta kılmak daha faziletlidir. Bu, İmam Azam'a göredir. İki imama göre, baş dönmesi gibi bir özür bulunmadıkça, yürüyen gemi içinde farz namazlar oturularak kılınamaz. Çünkü kıyam (ayakta durmak), bir rükûndür, bir özür bulunmadıkça terk edilemez. İmam Azam'a göre ise, gemide baş dönmesi galiptir; galip ise muhakkak hükmündedir.


    97- Deniz kenarında veya ortasında bağlı bulunan bir gemi, eğer çalkalanmamakta ise yer hükmündedir; içinde ayakta olarak namaz kılınabilir. Fakat çalkalanıp durmakta ise, hayvan hükmünde olur; mümkünse içinden çıkıp dışarda namaz kılmak gerekir.
    Hareket halinde bulunan bir uçak da yürümekte olan bir gemi gibidir; bunun da yürümesi ve durması yolcunun elinde değildir.


    98- Yürümekte olan deve gibi bir hayvanın üzerindeki Mahmil'in iki gözü, hayvanın sırtı hükmündedir. Fakat durmakta olan bir hayvanın üzerindeki Mahmil'in (içinde insan oturan eğerin) iki gözü altına yere dayanmak için bir ağaç dikildiği takdirde, yer üzerindeki sedir, tahta ve minderlik hükmünde olur.


    99- Hayvan üzerinde namaz kılan kimse, rükû ve secdeyi ima ile yapar; secde için rükûdan biraz daha fazla eğilir. Hayvan üzerindeki eğer gibi herhangi bir eşya üzerine başını koyarak secde edilmesi mekruhtur.


    100- Sünnet ve müstahab namazlar, bir özür bulunmaksızın oturularak da kılınabilir. Fakat fazilet ayakta kılınmalarındadır. Bunda alimlerin ittifakı vardır. İmam Azam'a göre, yalnız sabah namazının sünneti bundan müstesnadır; özürsüz oturularak kılınmaz. Yukarda buna işaret edilmişti. Teravih namazını da özürsüz oturarak kılmak caiz ise de, keraheti vardır.


    101- Bir kimsenin ayakta olarak başladığı nafile bir namazı, yorulacak olsa bir yere dayanarak veya oturarak kılması caizdir. Böyle bir özür bulunmadıkça, bir yere dayanılmasında veya oturulmasmda kerahet vardır.



    102-Bir kimse oturarak basladigi nafile bir namazi,kalkip ayakta tamamlayabilir.Bunda ittifak vardir.

  5. #12
    Dadaloglu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Offline

    Uye No : 15638
    Üyelik tarihi
    27 Aralık 2014
    Konum
    Yurtdisi
    Mesajlar
    2.142
     
     Uydu Alıcısı
     
     Korax ipplus HD 

    Standart

    • NAMAZLARDA KIRAET


    103- Namazda kıraet: Namaz kılanın kendisi işitebilecek derecede dili ile harfleri belirterek Kur'an-ı Kerîm ayetlerinden bir mikdar okunması, namazın bir rüknü olarak farzdır. Kendisi duyamayacak kadar bir sesle okuyuş kıraet değildir. Ancak imama uyan kimse bu kıraetten müstesnadır, bu kimse Kur'an okumaz. İleride açıklanacaktır.

    104- Vitrin ve nafile namazların bütün rekatlarında, iki rekatlı farzların her iki rekatında kıraet farzdır. Fakat dört rekatlı farz namazlarda üç rekatlı farz namazda, tayin yapılmaksızın yalnız iki rekatlarında kıraet farzdır. Ancak kıraetin ilk iki rekatta yapılması vacib görülmüştür. Bunun için ilk iki rekatta kıraatin kasden terk edilmesi mekruhtur. Yanılarak terk edilmesi de sehiv (yanılma) secdesi yapılmasını gerektirir. Farzların diğer rekatlarında Fatiha okunması, sahih kabul edilen görüşe göre vacibdir. Yanılarak Fatiha'nin terk edilmesi de sehiv secdesini gerektirir.
    Fakat diğer rivayetlere göre, farzların son üçüncü ve dördüncü rekatlarında kıraet caiz olduğu gibi tesbihde bulunmak veya üç tesbih mikdarı susmak da caizdir. Ancak Kur'an okumak daha faziletlidir. Fatiha okumak da sünnettir.



    105- Namazda kıraetin farz olan mikdarına gelince: İmam Azam'a göre bu farz olan mikdar, kıraat farz olan her rekatta, ayet kısa dahi olsa, en az bir ayettir. Bu mikdar Kur'an okundu mu, bu farz yerine getirilmiş olur. Fakat iki İmama ve İmam Azam'dan diğer bir rivayete göre, bu mikdar üç kısa ayet veya en az üç kısa ayet mikdarı olacak kadar uzun bir ayettir. İhtiyata uygun olan da budur.
    Bir harften veya bir kelimeden ibaret olan "Nun" ve "Müdhammetân" ayetlerinin okunması, sahih olan görüşe göre, ittifakla yeterli olmaz. Çünkü bu mikdar kıraet sayılmaz.


    106-
    Bir ayet-i kerîmeden başkasını okumaya gücü yetmeyen kimse, o ayet-i kerîmeyi İmam Azam'a göre bir rekatta bir defa okur, üç kez okumaz. İki imama göre, üç kez tekrarlar. Fakat üç ayet okumaya gücü yeten kimsenin bir ayeti üç kez tekrarlaması iki İmama göre de caiz değildir.


    107-
    "Ayetü'l-Kürsî" gibi uzun bir ayetten bir kısmını bir rekatta, diğer kısmınıda diğer rekatta okumak, sahih olan görüşe göre, yeterli olur; çünkü bunlar üçer kısa ayete denk olmuş bulunur.
    Yanlış okuyuşların hükümleri için "Zelletü'l-Kari" bahsine bakılsın.




  6. #13
    Dadaloglu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Offline

    Uye No : 15638
    Üyelik tarihi
    27 Aralık 2014
    Konum
    Yurtdisi
    Mesajlar
    2.142
     
     Uydu Alıcısı
     
     Korax ipplus HD 

    Standart

    • NAMAZLARDA RÜKU


    108- Namazlarda rükû da bir rükün olduğundan farzdır. Kıraetten sonra eğilerek rükûa varılır. Baş ile sırt düz bir doğrultuda bulunur. Eller dizlere kadar uzatılıp dizler kavranır. Ayakta namaz kılan kimsenin rükû için yalnız başını eğmesi kafi gelmez. Arkasını da eğerek doğru bir çizgi gibi düz bir durum almış bulunur. Bu, tam bir rükûdur. Rükûa giden kimse böyle bir vaziyet almaz da kıyama daha yakın bir şekilde eğilirse, onun rükûu sahih olmaz. Fakat rükû vaziyetine daha yakın eğilmiş ise, rükûu sahih olur.

    109-
    Otururken namaz kılan kimse, rükûa vardığı zaman alnı dizlerine paralel olacak derecede arkasını eğmelidir.
    Rükûda bulunuyor gibi kanbur olan kimsenin rükûu başını biraz eğmekle olur. Kanburluğu rükû sayılmaz.


    110-
    İmama rükû halinde yetişen kimse, ayakta tekbir alıp ondan sonra rükûa gider. Bu tekbiri rükûa yakın vaziyette alırsa namazı bozulur, imama uymuş olmaz.


    111- İmam henüz rükûda iken yetişip de onu uyarak rükûa varan kimse, o rekatı imamla kılmış sayılır. Fakat bir insan, imam rükûda iken tekbir alıp da, imam rükûdan kalktıktan sonra rükûa gitse, o rekata yetişmiş sayılmaz, bir rekatı kaçırmış olur. Kaçırdığı rekatı namaz sonunda imam selam verdikten sonra tek başına kılar.


    112- İmama uyan kimse, imamdan önce rükûa varıp daha imam rükûa gitmeden başını kaldırırsa, bu rükû yeterli olmaz. Bunu imamın rükûu ile iade etmezse namazı bozulmuş olur.
    İmamdan önce rükû veya secdeden başını kaldıran kimse, imama aykırı davranışımxnı gidermek için hemen rükû veya secdeye döner.


    113- İmama rükûda yetişen kimse iki tekbire muhtaç değildir. Ayakta "Allahü Ekber" deyip hemen rükûa gider. Bu bir tekbir ile hem iftitah, hem de rükû tekbirini almış olur. (İmamet bahsine bakılsın).


  7. #14
    Dadaloglu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Offline

    Uye No : 15638
    Üyelik tarihi
    27 Aralık 2014
    Konum
    Yurtdisi
    Mesajlar
    2.142
     
     Uydu Alıcısı
     
     Korax ipplus HD 

    Standart

    • NAMAZLARDA SECDE


    114- Secde de namazın bir rüknü olduğundan farzdır. Namaz kılan kimse, rükûdan sonra secdeye varır. Rükûdan doğrulduktan sonra yere kapanarak iki dizi üzerinde ellerine dayanarak alnını ve bumunu (yüzünü) iki eli arasında yere veya yere bitişik bir şey üzerine koyar. Yüce Allah'a tazimde bulunur. Bu şekilde secde, her rekatta ikişer defa arka arkaya yapılır.

    115- Namazda secde için alın yere koyulduğu halde burun yere konmasa, secde yine caiz olur; fakat böyle bir secde özür bulunmayınca mekruhtur. Aksine olarak burun yere konur da alın konmazsa, özür olmadığı takdirde imam Azam'a göre kerahetle caiz olur. İki imama göre özürsüz böyle bir secde caiz olmaz.


    116- Bir özre dayanarak da olsa, yanak ve çene ile secde yapılmaz. Alın ve burunda secde etmeye engel bir özür bulunursa, ima ile secde yapılır.


    117- Secdede elleri ve dizleri yere koymak her halde farz değildir, sünnettir. Fakat İmam Züfer, İmam Şafiî ve İmam Ahmed'e göre farzdır.


    118- İki ayağın veya bir ayağın parmakları yere konmadıkça secde caiz değildir. Tercih edilen görüş budur. Bir ayağın yalnız bir parmağını veya ayağın yalnız üstünü yere koymak kafi gelmez.


    119-
    Secde edilecek yer, ayakların konduğu yerden eğer yarım arşın (on iki parmak) mikdarı yükseklikte olursa, secde caiz olur, daha fazla yüksek olursa caiz olmaz.


    120- Kalabalıktan veya başka bir özürden dolayı dizler üzerine secde caizdir. Yine kalabalıktan dolayı aynı namazı kılanların birbiri arkasına secde etmeleri de caizdir.


    121- Bir kimse, başındaki sarığın büklümü üzerine veya elbisenin fazla kısmı üzerine secde ettiği takdirde, eğer bunlar temiz bir şey üzerine konulmuş olur ve sarığın büklümü de alna bitişik bulunursa secde caiz olur, değilse olmaz. Her halde yerin sertliğini duymak da gerekir. Bu sertliğin duyulmasına engel olacak pamuk ve benzeri bir şey üzerine secde edilemez.


    122- Atılmış yün ve pamuk, saman ve kar gibi bir şey üzerine secde edildiği takdirde, eğer bunların boşlukları kaybolur da sertleşirlerse, üzerlerine secde caiz olur. Fakat bunların içinde yüz kaybolup sertlikleri duyulmazsa ve yüz yere inip kararlaşmazsa secde caiz olmaz.


    123- Çuval içinde bulunan buğday, arpa, pirinç ve darı gibi ürünler üzerine secde yapılabilir. Fakat çuval içinde bulunmayan buğday ve arpa üzerine secde yapılabilirse de, darı gibi kaypak şeyler üzerine secde yapılamaz.


    124- Ufak bir taş üzerine secde edilemez. Fakat alnın çoğu bu taş ile beraber yere değecek olursa caiz olur.


    125- Bir özür olmasa dahi, yere serilmiş olan herhangi temiz bir şey üzerine secde edilebilir. Yerin pis olması zarar vermez, o yerin pis kokusu veya pisliğin rengi gibi bir eseri bulunmamak şartı ile... O kadar var ki, böyle bir şeyin yere serilmesi, ya sıcaktan, ya soğuktan korunmak veya elbiseyi toz-topraktan korumak için olmalıdır. Yoksa yalnız alnı topraktan korumak için olursa, kerahet işlenmiş olur.
    (İmam Malik'e göre, kilim, keçe, posteki gibi, yer cinsinden olmayan bir şey üzerine secde edilmesi mekruhtur.)


    126- Sıcaktan veya soğuktan korunmak gibi bir özürden dolayı, temiz yer üzerine konulacak iki el üzerine secde edilebilir.


    127-
    Üzerinde namaz kılınacak bir sergi, eğer temiz bir elbise ise, yukarı tarafını aşağıya getirip etekleri üzerine secde etmelidir. Çünkü böyle yapmak, tevazua daha yakındır.


    128-
    Farz olan rükû ve secde rükünlerinin yerine getirilmiş olması için, rükû ve secde denilebilecek kadar o vaziyetlerde durmak yeterlidir; muhakkak üçer kez tesbih okunacak mikdar beklemek farz değildir. Fakat rükû ve secdede sünnet mikdarı en az üçer kere tesbih okumaktır. Orta derecesi beş tesbih ve yüksek derecesi de yedişer tesbih okumaktır. Yalnız başına namaz kılan daha çok tesbih yapabilir. Fakat imam olan kimse, cemaatin rızası bulunmadıkça üçten fazla tesbihte bulunmamalıdır; çünkü cemaatı usandırmak ve kaçırmak uygun değildir.
    Rükû'da tesbih: "Sübhane Rabbiye'l-Azîm"dir. (1)
    Secdedeki tesbih de: "Sübhane Rabbiye'l-Alâ"dır. (2)


    129- Her rekatta iki secde yapılır. Bunlardan biri kasden terk edilse namaz bozulur. Yanılarak terk edilirse, namazdan sonra hatıra gelse bile, namaza aykırı bir iş yapılmamışsa hatırlandığı anda secdeye varılır ve ondan sonra son oturuş iade edilir ve sehiv secdesi yapılır. Sehiv secdesi bahsine bakılsın!


    130- Secde, namazın en büyük bir rüknüdür. Secde, Yüce Allah'a gösterilen tevazu ve tazimatın en mükemmel alametidir. Bir hadîs-i şerîfde: "Kulun, Rabbına en yakın olduğu hal, secdeye varmış olduğu haldir. Artık secdede duayı çokça yapınız" buyurulmuştur. Çünkü secde hali, en ziyade küçülme ve teslimiyet hali olduğundan orada duanın kabulü umulur. Secdesiz bir namaz, namaz değildir. Mabudumuzun manevî huzurunda yerlere kapanarak saygısını arzetmek istemeyen bir insan, kulluk görevini terk etmiş, Yüce Allah'ın rahmetine kavuşma şerefinden yoksun kalmış olur.

    (1) "Pek büyük olan Rabbim, her türlü noksanlıklardan beridir, münezzehtir."
    (2) "Yüce kudret ve azamet sahibi olan rabbimi bütün noksanlıklardan tenzih ederim


  8. #15
    Dadaloglu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Offline

    Uye No : 15638
    Üyelik tarihi
    27 Aralık 2014
    Konum
    Yurtdisi
    Mesajlar
    2.142
     
     Uydu Alıcısı
     
     Korax ipplus HD 

    Standart

    • NAMAZLARDA SON OTURUŞ


    131- Namazların sonunda teşehhüd mikdarı oturmak da, namazın bir farzı ve bir rüknüdür. Buna Ka'de-i Ahire (son oturuş) denir. İki rekatlı namazlarda olan tek oturuşa da Ka'de-i Ahire denir. Sabah namazında olduğu gibi. Teşehhüd mikdarından maksad, "Tahiyyat'ı" okuyacak kadar zamandır.(*)

    132- Bir kimse sabah namazının iki rekatını kıldıktan sonra ikinci rekat sonunda oturmaksızın ayağa kalkıp üçüncü rekatın secdesini yapmış olsa, bu namaz farziyetini yitirir ve nafîleye döner. Bu durumda bir rekat daha kılar ve sonunda oturarak selam verir.


    Yine, dört rekatlı bir farz namazın dördüncü rekatında ve akşam namazının üçüncü rekatında oturmayıp da bir rekat daha kılınarak secdeye varılsa, bu namaz da nafileye dönmüş olur. Bu halde kılınan namaz sabah namazı ise, dört rekattan sonra hemen selam verilir. İkindi gibi dört rekatlı namaz ise, beşinci rekata bir rekat daha ilave edip ondan sonra selam verilir. Sahih olan görüşe göre, bu durumda sehiv secdesi gerekmez.
    Bu mesele, İmam Azam ile İmam Ebû Yusuf'a göredir. İmam Muhammed'e göre ise, bu namaz esasen namaz olmaktan çıktığı için nafile de olmaz.


    133- Bir kimse namazın sonunda teşehhüd mikdarı oturduktan sonra namazdaki tilavet secdesini hatırlayarak secdeye varsa, namazı bozulur. Çünkü bu halde son oturuş bulunmamış sayılır. Fakat tilavet secdesinden sonra tekrar teşehhüd mikdarı oturursa, o zaman son oturuş yapılmış demektir.


    134- Son oturuşun tamamını uyku içinde geçiren kimse, uyandıktan sonra tekrar bir teşehhüd mikdarı oturmazsa namazı bozulur. Çünkü uyku içinde yapılan bir iş, iradeye bağlı olmadığı için geçerli değildir. Bu işin bulunması ile bulunmaması eşittir. Namazda uyku içinde yapılan kıyam, kıraat ve rükû gibi işler de böyledir, geçerli değildir.

    (*) Anlamı: "Bütün dualar ve övgüler (veya bütün mülkler), bedenî ve malî ibadetler Yüce Allah'a mahsustur. Bunlara başkaları hak kazanamaz. Selam da, Yüce Allah'ın rahmet ve bereketleri de, ey şanlı peygamber, sana aittir. Selam hem bizlere, hem de Yüce Allah'ın salih kullarına olsun. Şehadet ederim ki, (kesinlikle bilirim ki) Yüce Allah'dan başka gerçek mabud yoktur. Yine şehadet ederim ki, Hazret-i Muhammed, Yüce Allah'ın kuludur ve peygamberidir."


  9. #16
    Dadaloglu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Offline

    Uye No : 15638
    Üyelik tarihi
    27 Aralık 2014
    Konum
    Yurtdisi
    Mesajlar
    2.142
     
     Uydu Alıcısı
     
     Korax ipplus HD 

    Standart

    • TADİL-İ ERKANA RİAYET (RÜKÜNLERİN HAKKINI VERMEK)


    135- Namazlarda tadil-i erkana riayet, İmam Ebû Yusuf'a göre, bir rükün olduğundan farzdır. Bundan maksad, namazın kıyam, rükû ve secde gibi her rüknünü sükunetle yerine getirmek ve bu rükünleri yaparken her uzuv yatışıp hareket halinden beri bulunmaktır. Örnek: Rükûdan kıyama kalkarken vücud dimdik bir hale gelmeli ve sükunet bulmalı, en az bir kere:"Sübhanellahi'l-Azîm" diyecek kadar ayakta durup ondan sonra secdeye varmalıdır. Her iki secde arasında da böylece bir tesbih mikdarı durmalıdır.

    136- Tadil-i Erkan, İmam Azam ile İmam Muhammed'e göre, vacibdir. Bu iki ayrı görüşten birincisine göre, tadil-i erkan yapılmaksızın kılınan bir namazı yeniden kılmak gerekir, ikinci görüşe göre ise, tadil-i erkanı terkden dolayı yalnız sehiv secdesi gerekir. Fakat böyle bir namazı yeniden kılmak daha iyidir. Böylece insan ihtilaftan kurtulmuş olur. Ayrıca kerahetle kılınan namazları da yeniden kılmak vacib görülmüştür.


    137- Namazdan manevî haz duyanlar, namazda tadil-i erkana riayet ederler, acele etmekten sakınırlar. Acele etmeyi saygıya ve edebe aykırı görürler.
    Hayatın en yararlı ve en kıymetli saatleri ibadetle geçen zamanlardır. Boş yere veya kısa bir yarar uğrunda zamanlarını harcayan insanların namaz gibi yüksek bir ibadetten, devamlı bir mutluluk yolundan ve İlahî huzurun zevkinden mahrum olmamak için çalışmamaları pek garip ve acınacak bir hal değil midir?


Sayfa 2/8 İlk ... 2 ... Son

Konu Bilgileri

Bu Konuya Gözatan Kullanıcılar

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

Benzer Konular

  1. Kurban ve Av Hayvanlari Hakkinda Bilgiler
    Mübarek gün ve geceler forum içinde, yazan Dadaloglu
    Yorum: 12
    Son Mesaj: 15.Ağustos.2015, 00:41
  2. ORUC Hakkinda Bilgiler,
    Mübarek gün ve geceler forum içinde, yazan Dadaloglu
    Yorum: 26
    Son Mesaj: 15.Haziran.2015, 13:19
  3. Cemaatle Namaz
    Gusül-Hayz-Abdest-Namaz forum içinde, yazan Dadaloglu
    Yorum: 0
    Son Mesaj: 04.Ocak.2015, 03:17
  4. Hz Şuayb (a.s) ve Namaz
    Gusül-Hayz-Abdest-Namaz forum içinde, yazan Hüdayar
    Yorum: 0
    Son Mesaj: 13.Eylül.2014, 02:04
  5. En İyi Dost; Namaz
    Kütüphane forum içinde, yazan Hüdayar
    Yorum: 0
    Son Mesaj: 13.Eylül.2014, 02:02

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Facebook platformu Giriş