DUYURU PANOSU
FORUMUMUZDA TİVİBU, D-SMART ,DİGİTURK-BEİN KANALLARI YERLİ - YABANCI PLATFORMLARLA İLGİLİ ,KART PAYLAŞIMI ,İPTV ,SERVER PAYLAŞIMDA BULUNMAK,HACK İLE KONULAR ve SPONSORLARIMIZ DIŞINDA HERHANGİ BİR ÜRÜN SATIŞI YAPMAK YASAKTIR 

İletişim


 WHATSAPP +905354035843


ERK@L


onlineuydudestek@gmail.com

×

NOTICE Bilgilendirme : Bu konu 3696 gün önce başlatıldı . Konu başlangınç tarihi güncel değilse Konu güncelliğini yitirmiş yada bu konu ile ilgili son cevap yazılmış olabilir. Eğer yazınız doğrudan bu konu ile ilgili değil ise yeni bir konu başlatmanızı tavsiye ederiz....

TASAVVUFÎ TERİMLER (S) ..:: 1 ::.. SA'ADET: Arapça, mutluluk, bahtiyarlık anlamına gelen bir kelime. Zıddı şekavettir, bedbahtlıktır. İlâhî nimetlere, feyzlere ve tevfika

Bu konu 7879 kez görüntülendi 1 yorum aldı ...
Tasavvufî terimler (s) 7879 Reviews

    Konuyu Değerlendir: Tasavvufî terimler (s)

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 7879 kez incelendi.

 
  1. #1
    kaptan-8 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Offline

    Uye No : 42955
    Üyelik tarihi
    16 Mart 2014
    Konum
    Türkiye/Adana
    Mesajlar
    21.396
     
     Uydu Alıcısı
     
     Sungate Titan Full HD İptv 

    Standart Tasavvufî terimler (s)

    TASAVVUFÎ TERİMLER (S)
    ..:: 1 ::..
    SA'ADET: Arapça, mutluluk, bahtiyarlık anlamına gelen bir kelime. Zıddı şekavettir, bedbahtlıktır. İlâhî nimetlere, feyzlere ve tevfika ulaşmak ve bu şekilde dünyada ve ahirette yüksek makamlara ermek demektir. Allah'a kulluk, saadet; isyan ise, şekavettir. Allah'ın rızasına nail olmuş kişiye, sa'îd, aksi durumdakine de şakî denir.

    SA'AK: Yıldırım düşmesi, şiddetli gürlemek, bayılıp kendinden geçmek ve helak olmak gibi çeşitli anlamları olan Arapça bir kelimedir. Kur'an-ı Kerimde, Hz. Musa'nın Tur-ı Sina'daki bayılışı konusunda geçer: "Musa, tayin ettiğimiz vakitte (Tur-ı Sina'ya) gelip de, Rabbi onunla konuşunca, 'Rabbim, bana (kendini) göster; Seni göreyim' dedi. (Rabbi) 'Sen, Beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak. Eğer o yerinde durabilirse, sen de Beni göreceksin! buyurdu. Rabbi o dağa tecelli edince, onu paramparça etti. Musa da baygın yere serildi. Kendine gelince dedi ki, 'Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim. Sana tevbe ettim ve ben inananların ilkiyim" (Araf/143). Kâşânî, sa'akı, "Zât'a ait tecellî sebebiyle Hak'ta fani olmak" diye tarif eder. Sa'ak; bayılmak, aklın gitmesi ve fânî olmayı ifade eden bir terimdir. Bunun sebebi, hakikatlerin nurlarını mütâlâa etmektir. Sa'ak bir dehşet hâlidir; sekr ise, sâdık bir kulun kalbine, Allah'ın sırlarının tecellî etmesinden kaynaklanır, bu da, müşahede hâlinde olur. Salik manevî makamları kat ederken, Rabbânî nurları müşahede etmekten dolayı kendinden geçer, buna sa'ak denir. Her halükârda, sa'ak, psikolojik olarak sufînin yaşadığı, bir tür kendinden geçme hâlidir. Olay, bu yönüyle sübjektiftir. İşte bu şekilde sa'ak insana ve âleme zahir olan bütün tecellî nurları ve ilahî tecellî pırıltılarına denir. Bir görüşe göre de, sa'ak, bir anda aşığı yakıp kül eden aşk ateşi veya kıvılcımıdır.

    SÂ'AT: Saat, şimdi, zaman parçası, kıyamet gibi manaları ihtiva eden Arapça bir kelime. İki saat vardır. 1. Sâat-i kübrâ, 2. Sâat-ı suğra. ilâhî hakikatin zuhuruna, sâat-ı kübrâ (büyük saat) denir. Alemin her bir parçasının, umumî saatle bir araya gelen, kendine has bir saati vardır ki, buna da, sâat-i suğrâ (küçük saat) denir. Büyük saate, kıyamet de denir.

    SABÂ: Arapça, fiil olarak, âşık olmak, özlemek, meyletmek; isim olarak, Sabâ rüzgarı, seher rüzgarı, ferahlatıcı rüzgâr demektir. Bu rüzgarın, gül ve çeşitli çiçeklerin açmasını sağladığı, söylenir. Kâşânî'ye göre, ruhaniyete ait doğu cihetlerinden esen ve hayra vesile olan rahmanî nefhalar, rahmanî esintilerdir. Sabâ rüzgarının, Ümmet-i Muhammed için müjdeci bir anlamı vardır.

    SABAH MEYDANI: Mevlevî tâbiridir. Erbain çıkarmış veya kapıdan geçirilmiş dervişlerin sabahleyin toplandıkları yere, sabah meydanı denir. Burada dervişler, "işrâk Namazı"nın vaktini (güneş doğuşundan kırk beş dakika sonra) istiğfar, tefekkür ve Kur'ân oku***** beklerlerdi. Aynı şey ikindi-akşam arasında da yapılırdı. Sabah namazı kılındıktan ve ism-i Celâl okunduktan sonra, başta Şeyh veya Aşçı Dede, Sultan Veled Postu'na, dedeler de kıdem sırasına göre, meydandaki postlara otururlardı. Herkes yerini aldıktan sonra, iç Meydancısı tarafından baklava şeklinde kesilmiş ve kızartılmış birer lokmalık ekmek parçaları, bir tepsi içinde dolaştırılır, ardından birer sade kahve sunulurdu. Bundan sonra topluca murakabeye varılırdı. Murakabe, Şeyh'in veya Aşçı Dede'nin "Nasr (izâ câe nasrullahi ve'l-feth) suresini okumasıyla sona erer, ardından şu gülbank okunarak herkes hücresine çekilirdi: "Sabah-ı şerîf hayrola, hayırlar fethola, serler def ola, ashâb-ı hayratın rûh-ı revanı handan u ve şad, kulûb-ı âşıkân küşâd, demler safâlar müzdâd, dem-i Hazret-i Mevlânâ, sırr-ı Şems, kerem-i İmâm Ali, hû diyelim hû".

    SABIK: Arapça, önceki, geçen, anlamına ism-i fail. Sabık, hallere sahib kişiye denir. Bu durumdaki kişi, Allah'ın muradı karşısında, kendi isteğinden vazgeçmiştir. Sâbık'ın Allah'a heybet üzere ibadet ettiği, Rabbisini unutmadığı, belâlardan lezzet aldığı söylenir. Bu ise, sufînin halidir.

    SABIKA: Öne geçen, önceki manasında, Arapça bir kelime. Kâşânî bu terimi şöyle tarif eder: Kur'an-ı Kerim'de "inananlara Rableri katında yüksek makamlar bulunduğunu müjdele" (Yunus/2) âyetinde işaret edilen ezelî inayete 'sabıka' denir.

    SABÎHU'L-VECH: Arapça, parlak ve güzel yüzlü anlamında bir tamlama. Kâşânî, Allah'ın Cevvâd (çok cömert) ismine mazhar olan ve bunu kendinde gerçekleştiren kişiye, sabîhu'l-vech tâbirini kullanır. Camiu's-Sağîr'de bu konuda bir hadis zikrolonur: "Hayrı, güzel yüzlülerden isteyiniz".

    SÂBİRİYYE: Hoca Alâeddin Ali Ahmed Sâbir (ö. 690/1291) tarafından kurulan bir tasavvuf okulu. Çiştiyye'nin kollarından biridir.

    SABR: Birini bir şeyden alıkoymak, hapsetmek, tutmak, dayanmak, sabretmek vs. gibi anlamları olan Arapça bir kelime. Başına gelen belalara, sıkıntılara dayanmaya sabır dendiği gibi, Allah'a ibâdette devam ve isyandan sürekli kaçmaya da sabır denir. Sabr, musibetle karşılaşıldığında, ilk anda olur. Sabır için çeşitli dereceler vardır: 1. Sonunda karşılaşacağı nimetleri düşünerek belâlara sabır etmek. 2. Allah'ın cezalandırmasından korkarak, günaha girmekten kaçınmaya sabretmek, 3. Tâat ve ibâdette nefse gelen ağırlığa sabretmek. Kur'ân-ı Kerim'de, kulun çeşitli dayanıklılık testlerine tâbi tutulduğunu gösteren pek çok ayet olup onlardan biri şudur: "Andolsun ki sizi biraz korku, açlık mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azalma (fakirlik) ile imtihan eder, deneriz. (Ey! Hz. Muhammed ) Sen, sabredenleri müjdele" (Bakara/155). Sabrın mukabilinin cez, olduğu söylenir. Sabır konusunda çeşitli atasözü ve deyimler vardır:
    Sabr-ı cemîl : Yusuf Suresinde Hz. Yakub(a)'un, hüzün ve şikayetini kullara değil, sadece Allah'a yapması, insanlara şikâyetlenmemesi şeklinde olan sabıra, sabr-ı cemîl, yani güzel sabır denir. Mutasavvıflar, belânın Allah'tan geldiğini, insanlara sızlanmanın, dertlenmenin, bir tür Allah'ı şikâyet mânâsına gelebileceğini söylerler. Râdıye ve mardıyye mertebelerinde irâdesini Allah'ın irâdesine teslim eden kulun, O'ndan gelen iyi, kötü her şeyi "el-hayru fimahtârahullâh" (Hayır, Allah'ın seçtiği şeydedir) espirisiyle değerlendirmesi gerekir.
    Sabreden derviş muradına ermiş : Burada derviş, hem fakir kimse, hem de sufî anlamına gelir. Her ikisi de sabrettiğinde, sonunda mutlaka hedefe ulaşacaklardır.
    Sabır acı, meyvesi tatlıdır : Bu atasözü, sabrın sonunda, mutlaka iyiliğe kavuşulacağına, ancak bunun için biraz sıkıntı çekilmesi gerektiğine işaret vardır. Nitekim âdetullah da böyledir. Önce zorluk ve sıkıntı (usr) sonra, kolaylık ve iyilik (yüsr). inşirah suresinde, bu husus, önemine binaen yinelenerek zikredilmiştir: "Muhakkak her zorlukla beraber bir kolaylık vardır, Muhakkak her zorlukla beraber bir kolaylık vardır" (inşirâh/4-5).
    Sabırla koruk helva olur, dut yaprağı atlas : Bu söz de, koruğun zamanla üzüm, dut yaprağının da kendisini yiyen ipek böceğinin karnında ipek haline dönüşeceğini bildirir.
    Sabırlı ol da, molla desinler : Mollalık, uzun yıllar ağır bir eğitim-öğretim sonucu elde edilir ve büyük bir sabır ister. Bu da sabırla okuyup ilim tahsil etmeyi öğütleyen bir atasözüdür.
    Sabrın sonu selâmettir : Bu söz, sabırla pek çok sıkıntıdan kurtulmanın mümkün olacağını ifade eder.

    Sen adli zulüm sanma.
    Teslim ol oda yanma.
    Sabret sakın usanma.
    Mevlâ görelim n'eyler,
    N'eylerse güzel eyler.
    Deme şu niçin şöyle,
    Yerincedir ol öyle,
    Bak sonuna sabreyle,
    Mevlâ görelim n'eyler,
    N'eylerse güzel eyler.
    Erzurumlu İbrahim Hakkı

    Sabır, ferdin toplum hayatında, uyum ve düzen açısından büyük önem arzeder. Zira her güzel ahlâkın başı sabırdır. Önemine binâen sabırdan türetilmiş çeşitli anlatımlar, Kur'ân-ı Kerim'de 103 yerde geçmektedir. Allah'ın güzel isimlerinden biri de es-Sabûr'dur.
    TÜM KONULARIM ALINTIDIR YALNIZCA TANITIM VE BİLGİ AMAÇLIDIR
    ----------------------------------
    Sungate Titan Full HD İptv


    0.8°W-4.9°E-7.0°E-9.0°E-13.0°E-16.0°E-19.2°E-39.0°E-42.0°E-46.0°E

  2. #2
    kaptan-8 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Offline

    Uye No : 42955
    Üyelik tarihi
    16 Mart 2014
    Konum
    Türkiye/Adana
    Mesajlar
    21.396
     
     Uydu Alıcısı
     
     Sungate Titan Full HD İptv 

    Standart

    TASAVVUFÎ TERİMLER (S)
    ..:: 2 ::..
    SABUHÎ: Sabahleyin yenilen veya içilen, erken sağılan süt, sabah içilen şarap gibi, anlamlan ihtiva eden Arapça bir kelime. Irakî, bu ifâdeyi sohbet anlamında kullanır.

    Peymane-i hurşîd ile her subh ederiz ıyş,
    İsa ile peymânekeş-i bezm-i sabunuz.
    Ruhî

    SADA: Pas anlamına Arapça bir kelime. Nefsin kötülüklerinden meydana gelen karanlık ve maddî şekiller dolayısıyla, kalbin üzerinde oluşan ince perdeye denir. Bu perde, hakikatlerin kabulüne ve tecellî nurlarının alınmasına engel teşkil eder. Kâşânî, bu kirliliğin mahrumiyet derecesine ulaşmasında, "reyn" adını aldığını söyler.

    SADAKA: Arapça, Allah rızası için ihtiyaç sahiplerine verilen şeye sadaka denir. Kelime kök olarak sıdk, doğruluk, doğru olmaktan türemiştir. Sevap kazanma ümidiyle, fakire bir miktar aynî veya nakdî yardımda bulunma anlamıyla, dinî tarifi yapılır. Çoğulu sadakât'tır. Kamus-ı Osmanî'de şu tarif yer alır: "Sıdk ve ihlâs ile livechillâhi Teâlâ verilen para, şey ; mesûbâta sıdk-ı rağbeti izhar eylediği için, o yoldaki atiyyeye sadaka denmiştir." Velilerin alameti, çok cömert olmalarıdır.

    SADÂKAT: Arapça, doğruluk, sıdk demektir. Kalbin vefa, cefâ, verme (ata), vermeme (men') gibi, olumlu ve olumsuz her halde durumunu bozmaması, aynı halde kalmasına sadâkat denir.

    SÂDE: Arapça, efendiler demektir. Seyyid kelimesinin çoğuludur. Sevad-ı âzamin yönetimini elinde tutanlara denir.

    SÂDIKİYYE: Rüknüddin Muhammed Mansûr es-Sâdık tarafından kurulmuş bir tasavvuf okulu.

    SA'DİYYE: Sa'düddin el-Cibâvî (ö. 736/1335) tarafından kurulan ve Rıfâiyye'nin Suriye kolu olan bir tasavvuf okulu.

    SADR: Arapça, göğüs anlamına gelen bir kelime. Ruh, kalbin bir mertebesi, Şerh-i sadr: 1. Hz. Peygamber (s)'in göğsünün yarılması olayı, 2. Gönlünde, ilâhî marifet pırıltıları zuhur eden sufînin durumu. Kalbin her türlü pislikten temizlenmesine, selâmet-i sadr denir. Burada pislikten kastedilen şey, Kur'ân ve Sünnete aykırı düşen, her türlü düşünce ve hâtıralardır.

    SADRİYYE: Sadreddin Konevî (ö. 672/1273) tarafından kurulan bir tasavvuf okulu. Hâtimiyye'nin bir kolu.

    SAFA-SAFVET: Safa; safî olmak, bunanıksız duru olmak; safvet ise bir şeyin hâlisi, hayırlısı, iyisi anlamında iki Arapça kelimedirler. Safa, nefsânî özelliklerden arınmayı ifâde eder. Kâşânî, safvet-i "gayrılık pisliğinden arınmayı gerçekleştime" olarak tanımlar. Safânın üç mertebesinden bahsedilir: 1. Safâ-i İlim: Bu safa, Hz. Peygamber (s)'in yolunda gidenin sülûkunu süsler, sâliki Hz. Peygamber (s)'in edebiyle edeblendirir, 2. Safâ-i Hal: Bu safa ile hakikat şahitleri görülür, münâcât lezzeti tadılır ve cismânî âlemden geçilir, 3. Safâ-ı ittisal: Kulun kendinden fanî olarak, Hakk'ı görmesidir ki, bu durumda olan kul, kendi sıfat ve fiillerini, Allah'ın sıfat ve fiillerinde mahv ve ifna eder (yok eder).
    Cefâyı çekmeyen âşık, satanın kadrini bilmez. (Lâedrî)

    SAFÂ-İ ZİHİN: Arapça, düşünce arılığı, tefekkür temizliği demektir. Cürcanî bunu, "nefsin, sıkıntısız olarak gayeye ulaşmayı sağlayan kabiliyeti" şeklinde tanımlar. Riyazet ve mücâhede ile saflaşan zihin, bir takım ulvî ve manevî gerçekleri idrâk eder hâle gelir. Bu konuda Kur'ân-ı Kerim'deki şu âyet, dikkat çekicidir: "Uğrumuzda cihâd edenleri, elbette yollarımıza ileteceğiz. Allah iyi davrananlarla beraberdir" (Ankebût/69). Yine bir âyet: "Ey inananlar! Eğer takva üzere amel ederseniz, O, size iyi ile kötüyü ayırdetme kabiliyetini, yani furkanı bahşeder..." (Enfâl/29).

    SAFA NAZAR-KEM NAZAR: İyi bakış, kötü bakış anlamında iki ifâde. Kem, Farsça'da, kötü manasınadır. Temiz, garazsız, şehvetsiz bakışa safa nazar denir. Şeyhin, müridine himmet dolu, yetiştirici ve feyz verici olan bakışma da, safâ-nazar denir. Bu özelliği taşıyan velîlere, sâhip-nazar denir. Ve bu himmet bakışı ile, mürid çok kısa bir zamanda olgunluk kazanır. Meselâ, Hacı Bayram Velî, halifelerinden Şeyh Lütfulllah'ı, Ankara-Balıkesir yolculuğu gibi, iki haftalık kısa bir zaman içinde bu şekilde yetiştirmiştir. Ancak himmet nazarı, kabiliyetli dervişlere uygulanan, genel olmayan, son derece kısa yoldan bir adam yetiştirme yoludur.

    Evliya safâ-nazar edeli gündenberi
    Hâsıl oldu Yunus'a her kim olasıdır.
    Yunus Emre

    Kem-nazar da, kötülükle bakmayı ifâde eder. Kur'ân'daki "hâinete'l-a'yun" tamlaması, kem nazar anlamınadır: "Allah, kalplerdekini ve gözlerin hainliğini bilir" (Gafir/19).

    SAFEVİYYE: Şeyh Safiyyüddin Erdebilî (ö. 735/1334) tarafından kurulmuş bir tasavvuf okulu. Sühreverdiyye'nin Erdebil kolu olduğu söylenir.

    SAFFİYYE: Saffa mensub anlamına Arapça bir kelime. Bunlar sufîlerdir. ilk safta namaz kılmaya rağbet etmelerinden dolayı, onlara bu isim verilmiştir.

    SAFİYYULLAH: Allah'ın saflaştırdığı arındırdığı anlamında Arapça bir terkip. Bu, Hz. Adem hakkında kullanılır.

    SAF SECCADESİ: Saf, Arapça yanyana
    düzgün bir şekilde dizilmekten meydana gelen sıraya denir. Cemâatle olan namazlarda, sadece bir kişinin üzerinde namaz kılabileceği kadar küçük, saffı düzgün tutmaya yarayan seccadelere, saf seccadesi denir. Bu seccadeler, dar ve uzundur.

    SAĞAR: Farsça, kadeh demektir. Gayb nurlarını görmeye ve mânâları idrak etmeye yarayan şeye, sağar denir. Bu, arif kişinin gönlüdür. Arifin gönlü, açıklamaya paralel olarak, mecazî anlamda humhâne, meygede ve meyhane olarak da isimlendirilmiştir. Murakabe kabiliyetini elde eden sufî, seher vaktinde, Mevlâsının nurundan zuhura gelen feyz okyanusu ile, manevî kalp kadehini (ki maddî kalp de, anatomik olarak bir kadehi andırır) doldurma çabasındadır; o kadeh ile, feyz deryasından yudum yudum içer ve manen mesafeler kateder.

    Sâkıyâ meclise gel cismime gelsün canım.
    Ahdler, tevbeler, ol sâğare kurban olsun.
    Nedim

    SAĞ ELİN VERDİĞİNİ SOL EL BİLMESİN: Yapılan hayrın sırf Allah için yapılması gerektiğini ve bundan başka bir gaye güdülmemesi icâbettiğini bildiren bir atasözü. Yaptığın hayrı ve sana yapılan kötülüğü unut, esprisi içinde bu atasözü, aynı zamanda, yardım yapılanın kişiliğini korumayı hedeflemektedir. Ayet: "Sadakalarınızı, eza ve başa kakarak boşa çıkarmayınız: (Bakara/264). "Eğer onu fakirlere gizlice verirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır" (Bakara/271).

    SAHAB: Arapça, bulut anlamınadır. İlahî feyz, mukaddes feyz, kerem bulutu gibi anlamlar yüklenen bu kelime, rahmetin menbaı ve her şeye hayat veren suyun, yücelerden kopup geldiği bulut olarak da tanımlanır.

    SAHABE: Arapça, arkadaş manasınadır. Cürcânî sahabeyi şöyle tanımlar: "Her hangi bir şey rivayet etmese de, Hz. Peygamber (s)'i gören ve onunla sohbet eden kişiye denir. Hatta sohbetinde bulunmayıp sırf görse bile, o kişiye sahabe adı verilir denilmiştir". Bu tarif Hz. Peygamber (s) zamanında yaşamış, O'na arkadaşlık yapmış, iman üzere ölmüş şeklinde daha da genişletilir. Ebû Bekr el-Vâsıtî, mutasavvıfların diliyle ilk konuşan kişinin, sahabeden Hz. Ebû Bekir (r) olduğunu söyler.
    TÜM KONULARIM ALINTIDIR YALNIZCA TANITIM VE BİLGİ AMAÇLIDIR
    ----------------------------------
    Sungate Titan Full HD İptv


    0.8°W-4.9°E-7.0°E-9.0°E-13.0°E-16.0°E-19.2°E-39.0°E-42.0°E-46.0°E

Konu Bilgileri

Bu Konuya Gözatan Kullanıcılar

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

Benzer Konular

  1. Tasavvufî terimler (g)
    Kuran-ı kerim forum içinde, yazan kaptan-8
    Yorum: 4
    Son Mesaj: 03.Nisan.2014, 02:14
  2. Tasavvufî terimler (h)
    Kuran-ı kerim forum içinde, yazan kaptan-8
    Yorum: 17
    Son Mesaj: 03.Nisan.2014, 02:12
  3. Tasavvufî terimler (ı-i)
    Kuran-ı kerim forum içinde, yazan kaptan-8
    Yorum: 8
    Son Mesaj: 03.Nisan.2014, 02:00
  4. Tasavvufî terimler (j)
    Kuran-ı kerim forum içinde, yazan kaptan-8
    Yorum: 0
    Son Mesaj: 03.Nisan.2014, 01:57
  5. Tasavvufî terimler (z)
    Kuran-ı kerim forum içinde, yazan kaptan-8
    Yorum: 3
    Son Mesaj: 18.Mart.2014, 02:49

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Facebook platformu Giriş