GİRİŞ

Kadınlar yüzyıllarca üretimin her aşamasına katkıda bulundukları halde kalkınmanın olanaklarından yeterli pay alamamışlardır. Bu durum 1970'lerden itibaren kalkınma programlarının, ülke politika ve uygulama*larının kadınlar açısından gözden geçirilmesi zorunluluğunu doğurmuş*tur. Dünya Kadın Konferanslarının ardından birçok ülkede kadınla ilgili ulusal mekanizmalar kurulmaya başlamıştır. Buna paralel olarak dünya*da ve ülkemizde giderek sesini duyuran kadın hareketinin bugünkü noktaya gelinmesinde büyük katkısı olmuştur.
Kadınlar en temel insan hakkı olan eğitim, sağlık ve istihdam olanak*larından yararlanma konusunda hemen hemen tüm ülkelerde erkeklerin gerisindedir. Yine Dünyanın her yerinde, sokakta, evde, işyerinde kadın*lara yönelik taciz ve şiddet olayları yaşanmakta, ancak; bu konuda etkin önlemler alınamamaktadır.
Kadınlara yönelik politika ve uygulamalar açısından uluslararası alanda ülkemizi temsil etmek ve yurt içinde ilgili kuruluşların koordinas*yondan sorumlu olmak üzere kurulmuş olan Kadının Statüsü ve Sorunla*rı Genel Müdürlüğü nüfusumuzun yarısının yaşamın her alanında yüz yüze olduğu sorunları dile getirmek ve ilgili tarafların katkıları ile çözüm önerileri geliştirmek için çalışmalarını sürdürmektedir. Genel Müdürlük bu yönde kadınların durumunu iyileştirecek yeni yasaların hazırlanması, var olanların gözden geçirilmesi, kadınla ilgili doğrudan veya dolaylı çalışmalar yapan kurum, kuruluş ve örgütler arasında koordinasyon sağlanarak ortak çalışmalar yürütülmesi ve bunların izlenmesi gibi bir çok görevi üstlenmiştir.
Kadınla ilgili temel göstergeler bölümünü somut ve karşılaştırabilir sayısal veriler elde edebildiğimiz eğitim, sağlık, istihdam ve sosyal gü*venlik gibi alanlar oluşturmaktadır. En az bu alanlar kadar önemli olan ancak mevcut verilerle ülkemiz kadınlarının profilini net olarak çizemeyeceğimiz diğer sorun alanları da bulunmaktadır. Bu alanlarda da kaynak araştırmalar, gözlem ve değerlendirmeler ile sorunun boyutları tartışmalı da olsa, ortaya konmaya çalışılmaktadır. Nicel değerlendirmelerde kulla*nılacak verilerin cinsiyete dayalı olarak derlenmesi ve sınıflandırılmasının önemi vurgulanarak, bütün istatistiklerde kadın erkek ayırımının yapılacak araştırmalar bakımından ulaşılabilir olması gerektiği konusunda kamu kurum ve kuruluşlarına çağdılar yapılmıştır. Bu doğrultuda Devlet İstatistik Enstitüsü’nde kurulan Kadın İstatistikleri Şubesi’nin katkıları ile cinsiyete dayalı bir veri tabanı oluşturulmuştur.
Kadınların özel ve kamusal alanda karşılaştıkları ve yetersiz önlemler nedeniyle birlikte yaşamak zorunda kaldıkları bir başka sorunda kadınlara yönelik şiddet konusudur. Hiç kuşkusuz, kadına yönelik şiddet konusu tüm bu çabalara karşın acil önlem bekleyen öncelikli alanlar arasında yer almaya devam etmektedir.
Kadın statüsü Genel Müdürlük öncülüğünde 11 ilin valilikleri bünyesinde kurulan Kadının Statüsü Birimleri, bazı bakanlıklarda oluşturulan kadın birimleri, sendikalarda kadınları hedef kitle olarak alan çalışmalar, kadınların ilerlemesini destekleyen mekanizmalar arasında yer almaktadır. Bu yönde atılan iki önemli adıma, TBMM’de kurulan ve çalışmalarını Temmuz 1998’de tamamlayan Kadının Statüsünün araştırılması Komisyonu’na ve yine meclis çatısında kurulması için başvurulan kalıcı bir Kadın-Erkek Eşitliği Komisyonu kurulması çalışmalarına yer verilmiş ve bu mekanizmaların gelişimine dikkat çekilmiştir.
Sanat, edebiyat ve spor gibi alanlarda yetersiz destek mekanizmalarına karşın kadınlarımız bir varolma mücadelesi vermekte ve büyük başarılara imza atmaktadırlar. Ancak bu alanlar kadınlar açısından net bir profil çıkaramadığımız sorun alanları arasında bulunmaktadır. Yine kadına yönelik şiddete ilişkin hem mevcut durum hem de destek hizmetleri konusunda ülkemizde son derece kısıtlı koşullar ve sınırlı bilgi birikimi mevcuttur.
1. NEDEN “KADIN” SORUNU

"Erkek" sorunundan söz eden yok. "Kadın Yazarlar Bibli*yografyası", “Kadın Şairler Antolojisi”, “Kadınlar Birliği”, "Kadının Sosyal Hayatını Tetkik Kurumu" gibi örneklerin sayısını çoğaltabiliriz de, karşı cins için ayni türde örnekler bulmakta güçlük çekeriz. Elbette bu erkek sorunu yoktur anlamına gelmiyor.
"Kadın sorunu" nün ele alınmasının ve "kadın hakları" için mücadelenin sanayi devrimimle birlikte kadınların iş ala*nına kitle halinde ücretli işçi olarak girmesiyle ayni zaman*da başladığı göz ününde bulundurulursa, literatürde neden «er*kek sorunu» diye bir deyim almadım daha kolay anlayabiliriz,
S. de Beauvoir'in "kadın, kadın olarak doğmaz, kadınlaşır" sözü erkekler için de doğrudur. Her erkek çocuk bir erkeklik imtina, her kız çocuk bir kadınlık imajına göre yetiştirilir. Biyoloji, bize kadın ve erkeğin psikolojik farkları üze*rine hiçbir şey veremiyor.
Kadın hakkındaki “saçı uzun, aklı kısa”, “kaşık düşmanı”, “cins-i latif” gibi nitelemelere hiçbir biyoloji kitabında rastlayamayız. Buna rağmen, çağımızda içine alan çeşitli Kültürlerde insanın yeteneklerinin ve vaziyet alışlarının (attitude) bir kısmı cinsel farklılaşma ile açıklanmış.
Bir ülkenin kadınları loplum içinde kendilerine verilen yerden şikayetçi değillerse bu durumlarını değiştirmek için kendi aralarında örgütlenmiyorlar; ya da kurulu örgütlere karşı ilgisiz kalıyorlarsa, bu, hiçbir zaman o toplumda kadınların olumlu bir intibak gösterdiklerini kanıtlamaz. Hele statü farkları yalnız kadınla erkek arasında değil de ayrıca toplumdaki tabakalar arasında da onaya çıkarsa, o zaman intibak sadece koşullara boyun eğme demektir.
Türkiye bugün iktisadi bünyesi bakımından bir azgelişmiş ülke özelliğini gösteriyor. Türk toplumunun sorunları da az gelişmiş bir toplumun sorunlarıdır. Geçiş halindeki her toplum gibi ürk toplumunda da bir yandan gelişmiş ülkelerin sosyal sorunlarına benzer sorunlarla karşı karşıya gelinirken, bir yandan da yarı-feodal, heterogene sorunlar ortaya çıkmaktadır.
Türk kadınının sorunları, azgelişmiş ülke kadınlarının sorunlarına göre büyük bir farklılık göstermez. Gerçi Türkiye anti-emperyalist davranışların öncüsü olmuş, politik bağımsızlığına bütün üçüncü dünya ülkelerinden önce kavuşmuş bir ülkedir; Kadına yepyeni bir statü kazandıran medeni Kanun hâlâ yürürlüktedir ve Atatürk devrimleri ile Türkiye'de pek çok kadın çalışma özgürlüğüne kavuşmuştur. bu bakımdan Türkiye'nin diğer azgelişmiş ülkelere göre şanslı bir durumu vardır. ama memleketin genel manzarası göz önünde bulundurulursa azgelişmişliğin özelliklerini taşıdığımız ortaya çıkar.
Çalışmak zorunda olmakları, çalışma hayalıyla ev işlerini yürütme güçlüğünden şikayetçi olan kadınlarımızın yanı sıra bir de çalışmak imledikleri halde aileleri ya da kocaları tarafından çalınmalarına izin verilmeyen kadınlarımız var. Mübeccel Kıray'ın Ereğli'de yaptığı arttırma sonuçlarına göre evli kadınların çalışmasını uygun bulanların oranı %16,5 ola*rak görünmektedir. Gene bu araştırmaya göre evli kadınların devamlı olarak ev dışında bir iş sahibi olmalarına en çok itiraz eden grup 25 - 34 yaş arasındaki gruptur. En az itiraz eden ise 34 - 44 ve 55 - 64 yaşlar arasındaki grup, 25 - 34 yaş grubu bekâr kadınların çalışmasına da 34-44 yapılarındakinden daha az hoşgörü ile bakmakladır.

Dr. Kıray bu iki yaş grubunun «Özellikle Türkiye'de sosyal değişmenin İki değişik tempoda ge*liştiği devrelerde yetişkin kimseler haline gelmiş» olmalarına dikkatimizi çekmekte "1930'ların sonunda yetişenlerle 1950'lerde yetişenlerin değerlerinde, değişme yönünden bir yavaşlama, hatta bir geriye dönme" görüldüğünden bahsetmektedir.
Aynı araştırmada kadının çalışmasına karşı olumsuz, tutum, meslek bakımından tüccar sınıflarda, çiftçi ve balıkçılarda görülmekte. Bu gruplar bekar kadınların çalınmasına da taraftar olmayan en büyük gruplar. Her ne kadar öğrenim dere*cesinin kadının çalışması karşısındaki davranışa etki yapabileceği düşünülürse de 25-34 yaş arasındaki grup tahsilli olduğu halde, yukarıda açıklandığı gibi, değişme eğiliminin tersi değerlere sahiptir.
Ereğli yüz yıldır değişme içinde olan bir kasabamız. Bu bölgeye ait gözlemlerimizi, araştırma sonuçlarını bütün kasabalar için geçerli sayamayız ama, ayni karakterdeki bölgelerde benzer sosyal ilintiler ve vaziyet alışla karşılaşma var*sayımına dayanarak araştırmalara girişilebilir.
Çalışmak istediği halde çalıştırılmayan kadınlar arasında gönüllü sosyal hizmetlere katılanlar var. Ücret karşılığı çalışmaya izin vermeyen kocalar, babalar, ağabeyler gönüllü hizmetlere izin verdiklerine göre, burada artık taassuptan, kadına sadece bazı işleri yakıştırmaktan daha başka faktörlerin rolü açıkça görülür.
Kadınlara en çok yakıştırılan mes*leklerden biri hastabakıcılıktır ama, belli bir zümrenin er*kekleri kadınlarına gönüllü hastabakıcı olma İzni verirler de, ayni işi ücret kargılığında yapmalarını hoş karalamazlar. Bu zihniyet kadınlar tarafından da benimsendiği zaman karı - ko*ca ilişkilerinde bir gerilim meydana getirmez. Aksi durumlarda ise kadın kişisel özgürlüğünü yitirmiş olmanın sıkıntısı içine düşer. Ama nasıl birçok sürtüşmelere, anlaşmazlıklara rağmen evlilik bağı kopmuyorsa bu konudaki anlaşmazlık da çoğu zaman aile*de büyük sarsıntılara yol açmadan giderilir. Daha doğrusu gi*derilmiş görünür. Çünkü sadece duruma katlanma söz konusu*dur burada. Ve bu susturulmuşumun tepkisinin kadınlarımızı ne yollara sürüklediği meydanda.[1]