http://www.uydukurdu.com/forum/attachment.php?attachmentid=91038&stc=1&d=1483048723
Bu konu 539708 kez görüntülendi 23 yorum aldı ...
İLİ : GENEL
TARİH : 13.01.2017
ALLAH’IN SEVDİĞİ BİR KUL OLABİLMEK
Cumanız Mübarek Olsun Aziz Kardeşlerim!
Okuduğum âyet-i kerimede Yüce Rabbimiz,
sevgisine ve mağfiretine mazhar olmanın yolunu bizlere
şöyle göstermektedir: “Resûlüm! De ki: ‘Eğer Allah’ı
seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve
günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah bağışlayan ve
merhamet edendir.”1
Kardeşlerim!
Yüce Rabbimiz, kendi rızasına ulaştıracak amelleri
Kerim Kitabında bizlere gösterdiği gibi, rahmetinden
uzaklaştıracak amelleri de beyan etmiştir. Sevgisine
mazhar olan kimseleri haber verdiği gibi, sevgi ve
merhametinden mahrum kalanları da bildirmiştir. Geliniz,
bugünkü hutbemizde, Rabbimizin sevdiğini bildirdiği
kulların kimler olduğuna hep beraber kulak verelim.
وَا ه لٰلُّ يُحِبُٰ الْمُطَٰهِٰر۪ينَ Allah, maddi ve manevi anlamda
temiz olanları sever. Öyleyse geliniz, fıtratımızı her türlü
kötülüklerden koruyalım. Zihin ve gönüllerimizi kötülük
ve çirkinliklerin esiri değil; iyilik ve güzelliklerin
merkezi kılalım.
اِنَٰ ا ه لٰلَّ يُحِبُٰ التَٰوَٰاب۪ينَ Allah tövbe edenleri sever.
Öyleyse
aziz kardeşlerim!
Geliniz, tövbelerimizle kulluğumuzun
farkına varalım. Rabbimize teslimiyetimizi,
günahlarımıza nedametimizi dile getirelim. O’nun engin
merhametine sığınalım. Tövbenin, adeta hayata yeni bir
başlangıç olduğunu unutmayalım.
اِنَٰ ا ه لٰلَّ يُحِبُٰ الْمُتَٰق۪ينَ Allah, kendine karşı gelmekten
sakınanları sever. Öyleyse geliniz, her daim görev ve
sorumluluğumuzun bilincinde olalım. Hayatımızı
yaratılışımızın gaye ve hikmetine uygun yaşayalım.
اِنَٰ ا ه لٰلَّ يُحِبُٰ الْمُتَوَكِٰل۪ينَ Allah, kendisine tevekkül edenleri
sever.
Öyleyse geliniz, üzerimize düşeni yerine
getirdikten sonra حَسْبُنَا ا ه لٰلُّ وَنِعْمَ الْوَك۪يلُ “Allah bize yeter. O ne
güzel vekildir!” diyelim. Rabbimizin rahmet, nusret ve
inayetinden hiçbir zaman ümidimizi kesmeyelim.
وَا ه لٰلُّ يُحِبُٰ الْمُحْسِن۪ي ن Allah, muhsinleri; her işinde, her
sözünde kendi rızasını gözetenleri sever.
Öyleyse geliniz
kardeşlerim! Rabbimizin her an bizi gördüğü bilinciyle
hareket edelim.
وَا ه لٰلُّ يُحِبُٰ الصَٰابِر۪ينَ Allah sabredenleri sever.
Sabredenlerle beraberdir. Öyleyse geliniz, hayatın bir
imtihan olduğu bilinciyle kendimize sabrı, sükûneti şiar
edinelim.
اِنَٰ ا ه لٰلَّ يُحِبُٰ الْمُقْسِط۪ينَ Allah, adil olanları sever.
Öyleyse
geliniz, her daim adaleti yüceltelim. Unutmayalım ki;
adalet, güven ve huzurun anahtarıdır. İnsanca bir yaşamın
olmazsa olmazıdır.
Kıymetli Kardeşlerim!
Geliniz, şimdi de Rabbimizin sevmediği kulların
kimler olduğuna bir bakalım.
اِنَٰ ا ه لٰلَّ لََ يُحِبُٰ الْمُعْتَد۪ينَ Allah, haddi aşanları, taşkınlık
yapanları sevmez. Öyleyse bizlere düşen, yıkıcı ve
bölücü değil; yapıcı ve birleştirici olmaktır.
وَا ه لٰلُّ لََ يُحِبُٰ الظَٰالِم۪ينَ Allah, zalimleri sevmez. Zira
zulüm, en büyük günahlardandır. Hak ve hukuku ayaklar
altına almaktır. Öyleyse bizlere düşen, her daim zalimin
karşısında, mazlumun yanında yer almaktır.
اِنَٰهُ لََ يُحِبُٰ الْمُسْرِف۪ي ن Allah, israf edenleri sevmez.
Öyleyse bize düşen, sahip olduğumuz kazanımları saçıp
savurmaktan, Allah’ın vermiş olduğu nimetleri ölçüsüzce
kullanmaktan sakınmaktır.
وَا ه لٰلُّ لََ يُحِبُٰ الْمُفْسِد۪ينَ Allah, ifsat edicileri ve
bozguncuları sevmez. Öyleyse bizlere düşen,
huzurumuza, birlik ve beraberliğimize, kardeşlik ve
muhabbetimize hep birlikte sahip çıkmaktır.
اِنَٰهُ لََ يُحِبُٰ الْمُسْتَ كْبِر۪ينَ Allah, büyüklük taslayanları,
böbürlenenleri, kibirlenenleri sevmez. Öyleyse bizlere
düşen, tevazu ve vakarla yücelmektir.
اِنَٰ ا ه لٰلَّ لََ يُحِبُٰ الْخََٓائِن۪ي ن Allah, kendisine, Yüce Kitabına,
Peygamberine, değerlerine, kardeşlerine ihanet edenleri
asla sevmez. Öyleyse bizlere düşen, her türlü ihanetten,
ikiyüzlülükten, aldatmaktan uzak durmaktır.
وَا ه لٰلُّ لََ يُحِبُٰ كُلَٰ كَفَٰارٍ اَث۪يمٍ Allah, küfürde ve günahta ısrar
eden hiç kimseyi sevmez. Öyleyse bizlere düşen,
Rabbimizin sayısız lütfuna, bizlere yapılan iyiliklere kör,
sağır ve dilsiz kesilmekten, nankörlük etmekten
sakınmaktır.
Kardeşlerim!
Yüce Rabbimiz, bizleri sevgisine mazhar olan
bahtiyar kullarından eylesin. Hutbeme son verirken
sizlerle şu bilgiyi paylaşmak istiyorum: Diyanet İşleri
Başkanlığımızın, kısa bir süre önce “Halep’te İnsanlık
Ölmesin” çağrısıyla başlattığı yardım kampanyasına aziz
milletimiz her zaman olduğu gibi yine büyük bir
teveccüh göstermiştir. Kampanya kapsamında şu ana
kadar yurt içi ve yurt dışından toplam 133 milyon 745 bin
TL değerinde ayni ve nakdi yardım toplanmıştır.
Toplanan yardımlar, Halepli mazlum kardeşlerimize
ulaştırılmakta ve onların yaralarına merhem olunmaya
çalışılmaktadır. Yüce Rabbimiz, yapmış olduğunuz
yardımlarınızı kabul eylesin. Mazlumların, mağdurların,
çaresizlerin ümidi olan ülkemize ve aziz milletimize
zeval vermesin.
1 Âl-i İmrân, 3/31.
Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
İL : GENEL
TARİH :24.02.2017
ALLAH’A SIĞINMANIN EN GÜZEL İFADESİ: MUAVVİZETEYN SURESİ
Aziz Müminler!
Hutbemin başında okuduğum Felak ve Nâs Surelerinde Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “De ki: Yarattığı şeylerin şerrinden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden, düğümlere üfürüp büyü yapan üfürükçülerin şerrinden ve haset ettiği vakit hasetçinin şerrinden sabahın Rabbine sığınırım!”1
“De ki: İnsanların kalplerine vesvese sokan, pusuya çekilen cin ve insan şeytanının şerrinden insanların Rabbine, insanların Melikine, yani mutlak sahip ve hâkimine, insanların İlâhına sığınırım.”2
Kardeşlerim!
Bir insan için dünyadaki en büyük tehlike varoluş gayesini unutmaktır. İstikametten ayrılmaktır. Bir insan için en büyük kayıp, kendini kaybetmektir. Heva ve heveslerin esiri olmaktır. Bir insan için en büyük mahrumiyet, Allah’ın engin rahmetine sığınmaktan kendini mahrum bırakmaktır.
Yüce Rabbimiz, bizleri bu tehlikelerden koruyacak, zarar ve hüsrana uğramaktan kurtaracak hayat yüklü Kerim bir Kitap indirmiştir. Kendisine en güzel şekilde kul olmamızın yollarını göstermiştir. Özellikle Yüce Kitabımızda bizlere hediye ettiği Felak ve Nâs isimli iki muhteşem surede kendisine sığınarak yaşamayı öğretmiştir. Bu yüzdendir ki Peygamberimiz (.s), istiazenin yani Allah’a sığınmanın en güzel ifadesi olarak nitelediği bu iki sureyi çokça okumamızı tavsiye etmiştir.3
Kıymetli Kardeşlerim!
Felak ve Nâs Sureleri, tevhid inancımızın, Allah’a teslimiyetimizin özlü bir ifadesidir. O’nun rızası ve himayesini talep ederek yaşama kararlılığımızın göstergesidir. Felâk ve Nâs’ı okuyarak, her türlü şer ve kötülükten, karanlıklar içerisinde yolumuzu kaybetmekten Rabbimize sığınırız. Haset ve öfkenin, kin ve nefretin, batıl ve hurafenin, vesvesenin esiri olmaktan O’na iltica ederiz. Art niyetlilerin, kem gözlülerin, kalbi kararmış, vicdanı taşlaşmışların şerri karşısında O’ndan yardım isteriz. Fitne ve fesat tohumları ekenlere; duygu ve düşünceleri ifsat ve istismar edenlere karşı O’nun nusret ve inayetini talep ederiz. Biliriz ki kendimizi güvende hissedeceğimiz yegâne sığınağımız Rabbimizdir.
Kardeşlerim!
Felak ve Nâs sureleri bizlere her daim mümince bir duruşu, şuurlu bir hayatı öğütlemektedir. Zira bizlere düşen sadece darlıkta, zorlukta, çaresizlikte, hüzünlü ve kederli anlarımızda değil; varlıkta ve bollukta, neşe ve sevinçte, en güçlü anımızda da Allah’a sığınmaktır. O’nun kudretini tefekkür etmek, zihnin istiazesidir. O’nun merhametini, af ve mağfiretini gönülden talep etmek, kalbin istiazesidir. O’nun yüceliğini içimizden geldiği şekliyle kelimelere dökmek ise dilin istiazesidir. Şu kadar var ki; zihnin, kalbin ve dilin bu istiazesine, yani Allah’a sığınmasına bütün bir beden iştirak etmelidir. Zira bizi Rabbimiz nezdinde asıl değerli kılan, salih amellerimizdir.
Kardeşlerim!
Felak ve Nâs Sureleri inancımızı, duygularımızı, çaresizliğimizi istismar etmek isteyenler karşısında bizlere ferasetli ve basiretli olmayı öğretmektedir. Hiçbir fâniye değil, sadece Allah’a kul olmayı öğretmektedir. Zira herkes bizi terk etse de bizi terk etmeyen Rabbimizden başka kimimiz vardır? Hiç kimse bizi görmese de bizi gören, hiç kimse bizi duymasa da bizi duyan, daima güvenip dayanabileceğimiz O değil midir? Rabbimiz, kendisine samimiyetle açılan elleri, gönülden yakarışları hiç karşılıksız bırakır mı? Affına, merhametine sığınanları, rahmet kapısını çalanları hiç mahrum ve mağdur eder mi? Yeter ki, gönüller samimiyetle sadece O’na yönelsin. Diller, içtenlikle O’nu yüceltip O’na yalvarsın. Eller, yürekten O’na açılıp sadece O’ndan istesin.
Kıymetli Kardeşlerim!
Hutbemizi Peygamberimiz (.s)’in bizlere öğrettiği istiaze dualarıyla bitirmek istiyorum:
“Her türlü kem nazardan, şerden ve şer sahiplerinden Allah’ın tam kelimelerine, O’nun sonsuz iradesi ve hükmüne sığınırız.”4
“Allah’ım! Kulağımızın şerrinden, gözümüzün şerrinden, dilimizin şerrinden, kalbimizin şerrinden, heva ve heveslerimizin şerrinden sana sığınırız.”5
“Allah’ım! Acizlikten, tembellikten, cimrilikten, korkaklıktan, kabir azabından sana sığınırız.”6
1 Felâk, 113/1-5
2 Nass, 114/1-6.
3 Nesâî, İstiâze, 1; Dârimî, Fezâilü’l-Kur’ân, 25.
4 Buhârî, Ehâdîsü’l-enbiyâ, 10.
5 TirmizÎ, Deavât, 74.
6 Müslim, Zikir, 73.
Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
İL : GENEL
TARİH :12.01.2018
HAKKIN YANINDA, BÂTILIN KARŞISINDA YER ALABİLMEK
Cumanız Mübarek Olsun Aziz Kardeşlerim!
Peygamber Efendimiz (s a s), yaklaşık on yıl önce hicret ederek ayrılmak zorunda kaldığı Mekke’yi ordusuyla birlikte fethetmişti. Allah’ın Resûlü, doğup büyüdüğü ve hasretini çektiği bu mübarek beldeye bir müddet özlemle baktı. Ardından coşku ve heyecanla Beytullah’a yöneldi. Tavaftan sonra Kâbe’nin içine girdi ve “Hak geldi, bâtıl yok oldu. Zaten bâtıl yok olmaya mahkûmdur.[1] âyetini okuyarak Kâbe’yi ve çevresini putlardan temizledi.[2]
Aziz Müminler!
Yüce Allah’ın güzel isimlerinden biri de “el-Hak” tır. Rabbimiz, hakkın, hakikatin, adaletin kaynağı ve yegâne sahibidir. O, Âdem (a s)’dan Efendimiz Muhammed Mustafa (s a s)’e kadar yüce peygamberleri aracılığıyla insanları hakkı tanımaya davet etmiştir. İnsanlık tarihinin hak-bâtıl mücadelesi Hz. Âdem’in iki oğlu Hâbil ve Kâbil ile başlamıştır. Hâbil, teslimiyet ve samimiyetiyle hakkın yanında yer almış, Kâbil ise hırsı ve kıskançlığıyla, bâtılın tarafını seçmiştir. Kıyamete kadar Hâbil, iyilerin ve iyiliğin öncüsü; Kâbil ise işlediği cinayetle kötülerin ve kötülüklerin sembolü olarak anılmaya devam edilecektir.
Kıymetli Kardeşlerim!
Hak, tevhit inancıdır. Allah’a iman ve teslimiyettir. Yalnızca O’na kul olmaktır. Bâtıl ise, Allah’ın varlığını ve birliğini inkâr etmek ve O’na şirk koşmaktır. O’ndan başkasına kulluk etmektir. Hevâ ve hevesin esaretine girmektir. Allah’ın sayısız nimetlerine kör ve sağır kesilmektir.
Hak, Din-i Mübin-i İslam’ın hayat veren ilkeleri ve insanı insan yapan, dünyayı yaşanılır kılan güzellikleridir. Bâtıl ise Yüce dinimizle bağdaşmayan inanış ve anlayışlardır. İslam’a savaş açan uygulamalardır. İnsanın onur ve haysiyetini zedeleyen kötülüklerdir.
Hak, doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü ayırt eden hidayet rehberimiz Kur’an-ı Kerim’dir. Peygamber Efendimiz (s a s)’in eşsiz örnekliğidir. Bâtıl ise Yüce Kitabımızı ve peygamberimizin sünnet-i seniyyesini gönüllerden, zihinlerden silmeye yönelik hareketlerdir.
Hakkın yolu, peygamberlerin, şehitlerin, sadakat ehli, iyi müminlerin yoludur. Bu yolun sonunda ebedi nimetler yurdu olan cennet vardır. Bâtılın yolu ise inkârcıların, gazaba uğrayanların, doğruluktan sapanların, kötülerin yoludur. Bu yolun sonu, azap ve hüsran diyarı olan cehennemdir.
Kardeşlerim!
Hakkın yolunu tutanlar, mazlumun, mağdurun ümidi olurken; bâtılda birleşenler, çoğunlukla zulmün ve zalimin sesi olurlar. Hakka gönül verenler, yüce değerler uğruna mücadele ederken; bâtıla dalanlar, çıkar ve menfaati üstün tutarlar. Hak sevdalıları, yeryüzünü imar edip yaşanılır hale getirmeye çalışırken; bâtılın hizmetkârları, fitne, fesat, yalan, iftira ve bozgunculuk peşinde koşarlar. Hakka tâbi olanlar, dünyada barış, huzur ve adaleti temin için çabalarken; bâtıl taraftarları, kan ve gözyaşı akıtmaya; şehirleri harabeye çevirmeye; zihinleri ve gönülleri tahrip etmeye çalışırlar.
Kardeşlerim!
İstiklâl Şairimizin hak sevdalısı bir gönlü tarif eden şu dizeleri ne kadar da anlamlıdır:
Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam, aldırma da geç git, diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Öyleyse kardeşlerim! Şartlar ne olursa olsun hakkın yanında, bâtılın karşısında yer almaya, hakikatin tercümanı olmaya devam edelim. Birbirimize hakkı ve sabrı tavsiye etmekten vazgeçmeyelim. Unutmayalım ki, hakkın hizmetinde olduğumuz sürece Allah’ın rahmeti ve yardımı da bizimle olacaktır. Hakkı tutup kaldırdığımız müddetçe bâtıl bize asla zarar veremeyecektir.
Hutbemi Peygamber Efendimizin şu hadisiyle bitirmek istiyorum:
“Allah’ım! Hamd, sana mahsustur. Sen, yerin ve göğün nurusun. Sen, bütün varlıkların yegâne sahibi ve Rabbisin. Sen Hak’sın. Va’din de sözün de haktır. Sana kavuşmak haktır. Cennet haktır. Cehennem de haktır. Peygamberler haktır. Kıyametin kopması haktır.
Allah’ım! Geçmiş ve gelecek, gizli ve açık bütün günahlarımı bağışla! Benim ilâhım Sensin. Senden başka ilâh yoktur.”[3]
[1] İsrâ,17/81.
[2] Buhârî, Mezâlim, 32; Müslim, Cihâd ve Siyer, 87.
[3] Buhârî, Tevhîd, 35.
Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
bir kerede hırsızlık ve kamu malı çalmak haramdır diye fetva verseler ya iktidar güdümlü bir kuruluş islamı hiç yansıtmıyor
İL : GENEL
TARİH :10.08.2018
KURBAN, ALLAH’A YAKINLAŞMA VESİLESİDİRCumanız Mübarek Olsun Aziz Kardeşlerim!
Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz kurbanlarımız hakkında şöyle buyuruyor: “Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır. O’na ulaşacak olan sadece sizin takvânızdır…”[1]
Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (.s) şöyle buyuruyor: “Âdemoğlu kurban bayramı günü Allah’a kurban kesmekten daha sevimli gelen bir amel işleyemez…”[2]
Kıymetli Müslümanlar!
Hz. Âdem’den bu yana devam eden kurban uygulaması, bizi Allah’a yakınlaştıran ibadetlerden biridir. Kurbanın anlamı sadece bayram günlerinde hayvan kesmek değildir. Aksine kurban; sadakatin, Allah’a itaat ve teslimiyetin göstergesidir. Gerektiğinde malımızı, canımızı ve bütün varlığımızı Allah yolunda feda etmenin sembolik bir ifadesidir. Bizler, her kurban bayramında, Hz. İbrahim ile oğlu İsmail’in Cenâb-ı Hakk’a mutlak teslimiyetlerinin hâtırasını tazeleriz. Hayatımızın böyle bir iman, teslimiyet ve samimiyet üzerine inşa edilmesi gerektiğini yeniden hatırlarız.
Kardeşlerim!
Kurban, her şeyden önce Rabbimizin rızasını kazanmak ümidiyle eda ettiğimiz bir ibadettir. Meşruiyeti Kur’an ve sünnetle sabittir. Nitekim Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi gerekli kıldık...”[3] Sevgili Peygamberimiz (.s) de hicri ikinci yıldan itibaren vefat edinceye kadar her yıl kurban kesmiştir.[4]
Muhterem Müslümanlar!
Kurban; Mümine Allah rızası uğrunda paylaşma, ihtiyaç sahibine el uzatma alışkanlığı kazandırır. Onu cimrilikten, dünya malının esiri olmaktan kurtarır. Komşuları, akrabaları, dostları hâsılı bütün müminleri birbirine bağlar ve kaynaştırır. Bizi, binlerce kilometre uzaktaki kardeşlerimizle yakınlaştırır, bütünleştirir, ümmet olmanın şuuruna erdirir.
Kurban; tokluğa hasret kalmış insanların sofrasına bir nebze de olsa katkı sunabilmektir. İnancı ne olursa olsun, muhtaç olan herkesin imdadına koşmaktır. Mazlumların sevincine, bayram neşesine vesile olmaktır. Dünyanın en ücra köşelerinde, adını dahî duymadığımız diyarlarda yaşayan, hiç görmediğimiz, tanımadığımız din kardeşlerimize uzattığımız bir iyilik elidir. Onlara bir kurban etinden ziyade ümit, güven ve muhabbet takdim edebilmenin adıdır.
Kardeşlerim!
Kurbanımızı paylaşmak bizim için ebedi mutluluğu ve huzuru elde etmenin kapısını aralar. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (.s) de, kurbanlarımızı ihtiyaç sahipleriyle paylaşmanın bizi gerçek anlamda kazançlı kılacağını haber vermiştir. Bir defasında, kestiği koyundan geriye ne kadar et kaldığını sormuş, Hz. Âişe validemizin kendilerine sadece bir kürek kemiği kaldığını söylemesi üzerine “Ey Âişe! Desene bir kürek kemiği hariç hepsi bizim oldu”[5] buyurmuştur.
Aziz Müminler!
Diyanet İşleri Başkanlığımız, Türkiye Diyanet Vakfı ile birlikte çeyrek asırdır yurtiçi ve yurtdışında vekâlet yoluyla kurban kesim organizasyonu düzenlemektedir. Fedakâr ve cömert milletimizin emaneti olan kurbanlar, İslami usullere uygun şekilde kesilerek ülkemizdeki ve dünyanın dört bir yanındaki kardeşlerimize ulaştırılmaktadır. “Kurbanını Paylaş, Kardeşinle Yakınlaş” şiarıyla başlattığımız bu yılki vekâletle kurban organizasyonuna bağışlar Arefe günü akşamına kadar devam edecektir.
Kardeşlerim!
Biz inanıyoruz ki, verdiğimiz bir hisse kurban, binlerce belki milyonlarca dua olarak aziz milletimize geri dönmektedir. Yetimlere, gariplere, şehrin en ücra köşesindeki kimsesizlere, kamplardaki mültecilere gönül sofraları kurmak için biz de bu hayır kervanına katılalım. Bizden yardım bekleyen ümmeti yalnız bırakmamak için bu muhabbet yolculuğuna destek olalım.
Hutbemi Allah Resulü (.s.)’in şu hadis-i şerifiyle bitiriyorum. “Kim bir Müslüman’ın dünya sıkıntılarından bir sıkıntıyı giderirse, Allah da onun kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim darda kalan bir kimsenin işini kolaylaştırırsa, Allah da dünya ve ahirette onun işlerini kolaylaştırır…”[6]
[1] Hac, 22/37.
[2] Tirmizî, Edâhî, 1.
[3] Hac, 22/34.
[4] Tirmizî, Edâhî, 11.
[5] Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 33.
[6] Ebû Dâvûd, Edeb, 60.
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Konunun orjinal metnine ulaşmak yada
yazıcıda yazdırmak için TIKLAYINIZ.
Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)