Miraç'a ilk adým...


Sevgili Peygamberimiz, bütün engellemelere raðmen, gördüðü her kabileye, Ýslâmiyeti anlatýyor... Kendisini himaye edip, insanlara Allah(c.c.)ü Teâlânýn emirlerini teblið etmesinde yardýmcý olmalarýný istiyor... Böylece herkesin dünya ve ahiret huzuruna kavuþmalarýný arzu ediyor.


Fakat insanlar, ne Müslüman oluyorlar, ne de himaye etmeye yanaþýyorlardý. Ayrýca hakaret, zulüm, iþkence ve alay edip, yalanlýyorlardý. Alemlerin efendisinin günleri, çok yorgun, aç, susuz, üzüntülü ve pek hüzünlü geçiyordu.


Gündüzleri böyle geçiyor, gece geç vakitlere kadar bu hal devam ediyordu. Mekkeli müþrikler, gelen insanlarýn Müslüman olmasýný engelledikleri gibi, Habib-i Ekrem efendimize zulüm etmekten geri durmuyorlardý.


Artýk Resulullah efendimiz için gidilecek bir yer yoktu. Her taraf düþman idi. O gece doðruca amcasý Ebu Talib'in kýzý Ümm-i Hani'nin, Ebu Talib Mahallesi'nde bulunan evine geldi. Ümm-i Hani, o zaman henüz iman etmemiþti. "Kimdir o" deyince, Resulullah efendimiz; "Amcan oðlu Muhammed'im... Kabul edersen, misafir geldim" buyurdu.


Ümm-i Hani; "Senin gibi doðru sözlü, emin, asil, þerefli misafire can feda olsun. Yalnýz, teþrif edeceðinizi önceden bildirseydiniz, bir þeyler hazýrlardým. Þimdi yedirecek bir þeyim yok" dedi.


Resulullah efendimiz, "Yiyecek, içecek istemem. Hiç biri gözümde yok. Rabbime ibadet etmek, yalvarmak için bir yer bana yetiþir" buyurdu.


Ümm-i Hani, sevgili Peygamberimizi içeri alýp; bir hasýr, leðen ve ibrek verdi. Gelen misafire ikram etmek, onu düþmandan korumak, Araplar için en þerefli vazife sayýlýrdý. Bir evdeki misafire zarar gelmesi, ev sahibi için büyük yüz karasý olurdu.


Ümm-i Hani; "Bunun Mekke'de düþmanlarý çok. Hatta öldürmek isteyenler var. Þerefimi korumak için, sabaha kadar O'nu gözeteyim" diye düþündü. Babasýnýn kýlýcýný alýp, evin etrafýnda dolaþmaya baþladý.


Resulullah, o gün çok incinmiþti. Abdest alýp, Rabbine yalvarmaya, af dilemeye, kullarýn imana gelip, saadete kavuþmalarý için duaya baþladý. Çok yorgun, aç ve üzüntülü idi. Hasýr üzerine uzanýp uyuyuverdi.


O anda Allah(c.c.)ü teâlâ, Cebrail aleyhisselama; "Sevgili Peygamberimi çok üzdüm. Mübarek bedenini, nazik kalbini çok incittim. Bu halde, yine bana yalvarýyor. Benden baþka hiç bir þey düþünmüyor. Git, Habibimi getir! Cennetimi, Cehennemimi göster. O'na ve O'nu sevenlere hazýrladýðým nimetleri görsün. O'na inanmýyanlara, sözleri, yazýlarý ve hareketleri ile O'nu incitenlere hazýrladýðým azablarý görsün. O'nu ben teselli edeceðim. O'nun nazik kalbinin yaralarýný ben saracaðým" buyurdu.


Cebrail aleyhisselam, Resulullahýn yanýna gelince, O'nu mýþýl mýþýl uyur buldu. Uyandýrmaða kýyamadý. Ýnsan þeklinde idi. Mübarek ayaðýnýn altýný öptü. Kalbi, kaný olmadýðý için, soðuk dudaklarý Resulullahý uyandýrdý.


Cebrail aleyhisselamý hemen tanýdý ve; "Ey Cebrail kardeþim! Böyle vakitsiz niçin geldin. Yoksa bir hata mý ettim. Rabbimi gücendirdim mi? Bana acý haber mi getirdin?" buyurdu ve Rabbinin darýlacaðýndan çok korktu.


Cebrail aleyhisselam; "Ey bütün yaratýlmýþlarýn en üstünü! Ey Yaratanýn habibi, ey peygamberlerin efendisi, iyilikler menbaý, üstünlükler kaynaðý olan þerefli ve büyük Peygamber! Rabbin sana selam ediyor ve seni kendisine çaðýrýyor. Lütfen kalk gidelim" dedi.


Miraç yolculuðu böylece baþlamýþ oldu...


"Ey Habibim! Sen üzülme!"


Mirac, Efendimizin yükseklikler alemine uruc etmesi... Derece derece ötelerin sýrlarýna ermesi... Bu emirle gelen, Cebrail aleyhisselam, Sevgili Peygamberimizi Miraca hazýrlamaya baþladý. Önce, abdest aldýrdý. Mübarek baþýna nurdan bir imame koydu. Üzerine nurdan bir elbise giydirdi. Mübarek beline yakuttan bir kemer taktý. Mübarek eline dört yüz inci ile süslü zümrütten bir asa verdi. Her inci, Zühre yýldýzý gibi parlardý. Mübarek ayaðýna yeþil zümrütten nalin giydirdi. Sonra el ele tutuþup Kabe'ye geldiler.


Burada Cebrail aleyhisselam, sevgili Peygamberimizin mübarek göðsünü yardý. Kalbini çýkardý. Zemzem suyu ile yýkadý. Sonra hikmet ve iman dolu bir tas getirip içine boþalttý ve göðsünü kapattý.


Sonra Cebrail aleyhisselam, Cennet'ten getirdiði Burak adýndaki beyaz hayvaný iþaret ederek;


- Ya Resulallah! Buna bin! Bütün melekler yolunu bekliyorlar, dedi.


Bu sýrada Peygamber efendimize bir hüzün çöktü ve tefekküre daldý. O anda Allah(c.c.)ü teâlâ, Cebrail aleyhisselama;


- Ey Cebrail! Sual eyle! Habibim niçin mahzun duruyor? diye sual edince, Efendimiz cevap verdi:


- Ben bu kadar izzet ve ikram gördüm. Hatýrýma geldi ki, kýyamet günü zayýf olan ümmetimin hali nasýl olur? Elli bin yýl, Arasat meydanýnda yaya olarak bunca günahlarýný nasýl çekerler ve otuz bin yýllýk yol olan Sýratý nasýl geçerler?


Ferman-ý ilahi geldi ki;


- Ey Habibim! Hatýrýný hoþ tut. Senin ümmetine elli bin yýllýk vakti bir an gibi ederim. Üzülme! buyurdu.


Peygamber efendimiz, Burak'a bindi. Burak çok hýzlý gidiyor, bir adýmda gözün gördüðü yerin ötesine ulaþýyordu. Yolculuk esnasýnda Cebrail aleyhisselam sevgili Peygamberimize bazý konak yerlerinde inip namaz kýlmasýný söyledi. Alemlerin efendisi bunun üzerine tam üç defa inerek namaz kýldý.


Cebrail aleyhisselam da namaz kýldýðý yerleri bilip bilmediðini sordu. Cevabýný kendisi vererek; ilk indiði yerin Medine olduðunu ve bu þehre hicret edeceðini haber verdi.


Öteki yerlerin de sýra ile hazret-i Musa'nýn Allah(c.c.)ü teâlâ ile cihetsiz ve bilinmeyen bir þekilde konuþtuðu Tur-i Sina olduðunu, son olarak da Ýsa aleyhisselamýn doðduðu Beyt-i Lahm'da namaz kýldýðýný haber verdi. Sonra Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya geldiler.


Mescid-i Aksa'da, Cebrail aleyhisselam bir kayayý parmaðý ile delerek Burak'ý baðladý. Geçmiþ peygamberlerden bazýsýnýn ruhlarý insan þeklinde toplanmýþlardý. Cemaatle namaz için; Âdem, Nuh ve Ýbrahim peygamberlere "aleyhimüsselam" imam olmalarý sýra ile söylendi. Özür dileyerek kabul etmediler. Hazret-i Cebrail;"Sen varken baþkasý imam olamaz" diyerek Habibullah'ý ileri sürdü.


Peygamber efendimiz, peygamberlere imam olup, iki rek'at namaz kýldýrdýlar.


(Mirac, Peygamberimizin Medine'ye hicretlerinden ondokuz ay önce Miladi 621 yýlýnda, geceleyin vuku' bulmuþtur.


Sevgili Peygamberimizin bu iki mahal arasýndaki seyahatleri geceleyin vuku' bulduðu için, gece yolculuðu manasýnda "Ýsra" denmiþ, bu mübarek kelime ayný olayý anlatan ayetle baþlayan "Ýsra" suresinin de adý olmuþtur.)


"Bu gelen ne güzel yolcu"


Sevgili Peygamberimiz, Mirac olayýnýn Kudüs'ten sonrasýný þöyle anlatýr:


Cebrail aleyhisselam bana bir kap içinde Cennet þurubu, bir kap da süt getirdi. Sütü aldým.


Daha sonra iki bardak daha sundular. Biri su, bir bal; ikisinden de içtim. Hazret-i Cebrail; "Bal ümmetinin kýyamete kadar devam edeceðine, su da, ümmetinin günahlarýndan temizlenmesine iþarettir" dedi.


Sonra beraberce göðe yükseldik. Cebrail aleyhisselam birinci kat göðün kapýsýný çaldý. Sordular:


- Sen kimsin?


- Ben Cebrail'im.


- Peki yanýndaki kim?


- O da Muhammed'dir.


- O'na göðe çýkmak için vahy ve Mirac daveti gönderildi mi?


- Evet, gönderildi.


"Merhaba gelen zata! Bu gelen, ne güzel yolcu!" dediler ve hemen kapý açýldý ve kendimi Âdem'in "aleyhisselam" karþýsýnda buldum. Bana "Merhaba" dedi ve dua etti...


Burada çok melek gördüm. Hepsi kýyamda huþu ve hudu ile durmuþlar "Subbuhün kuddusün Rabb-ül-melaiketi ver-ruh" zikriyle meþguldüler. Cebrail'e sordum:


- Bu meleklerin ibadeti bu mudur?


- Evet. Bunlar yaratýlalýdan beri, ta kýyamete kadar kýyam üzere olurlar. Hak teâlâdan diledim ki, bu ibadeti ümmetime nasip etsin. Duamý kabul etti. Namazda olan kýyam odur.


Orada bir cemaate uðradým. Melekler, onlarýn baþlarýný ezerler, tekrar eski halini alýr. Yine döverler, yine eskisi gibi olurdu. "Bunlar kimlerdir?" dedim. "Cuma'yý ve cemaati terk edenlerdir. Rüku ve secdeleri tamam yapmayanlardýr" dedi.


Bir cemaat gördüm. Aç ve çýplak idiler. "Bunlar kimlerdir?" dedim. "Fakirlere merhamet etmiyenler ve zekat vermiyenlerdir" dedi.


Bir cemaate uðradým. Önlerine nefis yemekler koymuþlar. Bir yanda da leþ duruyor. O nefis yemekleri býrakmýþ, leþi yerlerdi. "Bunlar kimlerdir?" dedim. "Bunlar, helali terk edip, harama meyl edenlerdir. Helal mallarý varken, haram yiyen kimselerdir" dedi.


Arkasýndaki yükün çokluðundan, harekete mecali kalmamýþ olan bir takým kimseler gördüm. O haliyle halka seslenip, üzerine biraz daha yük koymalarýný istiyorlardý. "Bunlar kimlerdir?" dedim. "Bu kimseler, emanete hýyanet edenlerdir. Ýnsanlarýn hakkýný almýþ iken, yine zulmedenlerdir" dedi.


Kendi etlerini kesip yiyen bir grup insana uðradýk. "Bunlar kimlerdir?" dedim. Cebrail aleyhisselam; "Bunlar gýybet edenler ve söz taþýyanlardýr" dedi.


Bir grup insana rastladýk, dilleri kafalarýndan çekilmiþ, þekilleri deðiþtirilip hýnzýr (domuz) suretine tebdil olmuþ olarak azab olunurlar. Cebrail aleyhisselam; "Bunlar yalan yere þahidlik yapanlardýr" dedi.


Bir kýsým kadýnlara rastladýk. Yüzleri siyah, gözleri göktü. Ateþten elbiseler giydirmiþler. Melekler onlara ateþten gürzlerle vururlar. "Bunlar kimlerdir?" dedim. Hazret-i Cibril; "Bunlar zina edenler ve kocalarýný inciten kadýnlardýr" dedi.


Bir cemaat daha gördüm. Ateþ, onlarý yakar, tekrar dirilirler, tekrar yakardý. "Bunlar kimlerdir?" dedim. "Bunlar babalarýna asi olanlardýr" dedi.


Ýkinci kat göðe çýktýk. Cebrail aleyhisselam kapýyý çaldý. Kapý açýldýðýnda, kendimi; teyze çocuklarý Ýsa ile Yahya bin Zekeriyya'nýn (aleyhimesselam) yanýnda buldum. Bana; "Merhaba" dediler. Ve duada bulundular...


Meleklerden bir cemaate rastladým. Saf baðlayýp durmuþlar, cümlesi rükuda idi. Kendilerine mahsus bir tesbihleri vardý. Devamlý olarak rükuda dururlar, baþlarýný kaldýrýp, yukarý bakmazlar. Cebrail aleyhisselam; "Bu meleklerin ibadeti böyledir. Hak teâlâdan iste de ümmetine nasib olsun" dedi. Dua ettim. Kabul buyurup, namazda rükuu ihsan eyledi.


Sonra üçüncü kat göðe çýktýk. Ayný sual ve cevaptan sonra, kapý açýldý ve kendimi Yusuf aleyhisselamýn yanýnda buldum. Baktým ki kendisine güzelliðin yarýsý verilmiþ. Bana, "Merhaba" dedi ve dua etti...


Çok melek gördüm. Saf halinde, cümlesi secdede idiler. Yaratýlalýdan beri secdede olup, kendilerine mahsus tesbih ile tesbih ederler. Cebrail aleyhisselam; "Bu meleklerin ibadeti böyledir. Allah(c.c.)ü teâlâdan iste ki, bu ameli ümmetine müyesser eylesin" dedi. Hak teâlâdan diledim. Kabul edip namazda size nasib eyledi.


Dördüncü kat göðe eriþtim. Saf gümüþten yapýlmýþ, nurdan bir kapýsý var. Nurdan bir kilit vurmuþlar. Kilidin üzerinde, "La ilahe illallah Muhammedün resulullah" yazýlý idi. Sual ve cevaptan sonra kendimi, Ýdris aleyhisselamýn yanýnda buldum. Bana "Merhaba" dedi ve duada bulundu. Allah(c.c.)ü teâlâ, onun hakkýnda (mealen); "Biz onu yüksek bir mekana ref'ettik" buyurmuþtur. (Meryem suresi: 57)


Bir melek gördüm. Bir kürsi üzerine oturmuþ, gamlý ve üzüntülü idi. Etrafýnda o kadar çok melek vardý ki, sayýsýný ancak cenab-ý Hak bilir. Saðýnda nurani melekler gördüm. Yeþiller giymiþler, çok güzel kokularý var. Her birinin güzelliðinden yüzlerine bakýlamaz. Sol tarafýnda aðýzlarýnda ateþler saçan melekler vardý. Önlerinde ateþten mýzrak ve kamçýlar var. Öyle gözleri var ki, bakmaða takat getirilmez. Taht üzerinde oturan meleðin, baþýndan ayaðýna kadar gözleri var.


Daima önündeki deftere bakar, bir an gözünü ondan ayýrmazdý. Önünde bir aðaç vardý. Kah sað eliyle ondan bir þey alýp saðýndaki nurani meleklere teslim eder, kah sol eliyle bir þey alýp solundaki zulmani meleklere verirdi. Bu meleðe nazar edince, kalbime bir korku geldi. Hazret-i Cebrail'e; "Bu melek kimdir?" dedim. "Azrail'dir. Bunun yüzünü görmeðe kimsenin takati yetmez" dedi.


Yanýna varýp; "Ey Azrail! Bu, ahir zaman peygamberidir ve Allah(c.c.)ü teâlânýn habibi, sevgilisidir" dedi. Azrail aleyhisselam kalkýp bana tazim etti; "Merhaba! Hak teâlâ senden daha þerefli bir kimse yaratmadý. Ümmetin de, cümle ümmetlerden üstündür. Ben senin ümmetine, baba ve analarýndan daha çok acýrým" dedi."Senden bir ricam vardýr. Ümmetim zayýftýr. Onlara yumuþak darvanasýn. Ruhlarýný yumuþaklýkla alasýn" dedim. "Seni en son peygamber olarak gönderen ve kendine habib kýlan Allah(c.c.)ü teâlânýn hakký için, Allah(c.c.)ü teâlâ gece ve gündüzde yetmiþkere; "Ümmet-i Muhammed'in ruhlarýný yumuþaklýkla ve kolaylýkla al ve iþlerini lütf ile gör" diye emreder. Bunun için ben de senin ümmetine, ana ve babalarýndan daha çok þefkat ederim, dedi.


Beþinci kat göðe çýktýk, orada Harun aleyhisselamla karþýlaþtýk. Bana "Merhaba" dedi ve hayýr duada bulundu.


Beþinci kat gök meleklerinin ibadetlerini gördüm. Cümlesi ayakta duruyor ve ayaklarýnýn parmaklarýna nazar ediyor, asla baþka yere bakmýyor, yüksek sesle tesbih ediyorlardý. Hazret-i Cebrail'den "Bu meleklerin ibadeti böyle midir?" diye sordum. "Evet, Hak teâlâdan dile de, bu ibadeti ümmetine nasib eylesin" dedi. Dua ettim. Cenab-ý Hak ihsan etti.


Sonra altýnca kat göðe çýktýk. Orada Musa aleyhisselam ile karþýlaþtýk. Bana "Merhaba" dedi ve hayýr duada bulundu. Sonra yedinci kat göðe yükseldik, ayný soru-cevaptan sonra Ýbrahim aleyhisselamý Beyt-i Ma'mur'a arkasýný dayamýþ olarak buldum. O Beyt-i Ma'mur ki, her gün oraya yetmiþ bin melek giriyor bir daha sýralarý gelmiyor. Ýbrahim aleyhisselama selam verdim. Selamýmý aldý. "Merhaba salih peygamber, salih oðlum" dedi. Sonra;


"Ya Muhammed! Cennet'in yeri gayet latif ve topraðý temizdir. Ümmetine söyle, oraya çok aðaç diksinler" dedi. "Cennet'e aðaç nasýl dikilir?" dedim. "La havle vela kuvvete illa billah" ve "Sübhanellahi velhamdülillahi ve la ilahe illallahü vallahü ekber" tesbihini okuyarak, dedi.


Cebrail aleyhisselam sonra beni, Sidret-ül-Münteha'ya ***ürdü. Sanki onun yapraklarý fil kulaklarý gibi, meyveleri de kuleler gibi idi. O, Allah(c.c.)ü teâlânýn emirlerinden herhangi birisiyle karþýlaþtýðýnda, öylesine deðiþiyordu ve güzelleþiyordu ki, Allah(c.c.)ü teâlânýn yaratmýþ olduðu mahlukatýndan, hiç kimse onun güzelliðini anlatamaz.


Cebrail aleyhisselam, Sidret-ül-Münteha'nýn ilerisine iletti ve bana veda eyledi. Dedim ki: "Ey Cebrail! Beni yalnýz mý býrakýyorsun?" Cebrail aleyhisselam ýstýraba düþtü. Hak teâlânýn heybetinden titremeðe baþladý ve; "Eðer bir adým daha atarsam, Allah(c.c.)ü teâlânýn azametinden helak olurum. Bütün vücudum yanar, yok olur" dedi.


Alemlerin efendisi, buraya kadar Cebrail aleyhisselam ile gelmiþti. Cebrail aleyhisselam, burada kendisini; yaratýlmýþ olduðu suret üzere kanatlarýný açmýþ, her bir kanadýndan inciler, yakutlar saçýlýr bir halde Resulullah'a gösterdi. Sonra ziyasý güneþten daha parlak, Refref adýnda yeþil bir Cennet yaygýsý geldi. Durmadan Allah(c.c.)ü teâlânýn zikriyle meþgul oluyor, bulunduðu alemi tesbih sadasý dolduruyordu.


Peygamber efendimize selam verdi. Resulullah efendimiz Refref'in üzerine oturdu. Bir anda çok yükseklere çýktýlar, hicab denilen yetmiþ bin perdeden geçtiler. Her hicab arasý çok uzak idi. Her perdede vazifeli melekler vardý. Refref, Peygamber efendimizi birer birer o perdelerden geçirdi. Böylece; Kürsi, Arþ ve ruh alemlerini aþtýlar.


Habib-i ekrem efendimiz, her bir perdeden geçerken; "Korkma ya Muhammed! Yaklaþ, yaklaþ!" diye emredildiðini duyuyordu. Bilinmeyen, anlaþýlamayan, anlatýlamayan þekilde, Allah(c.c.)ü teâlânýn dilediði yüksekliklere ulaþtý. Mekansýz, zamansýz, cihetsiz, sýfatsýz olarak rü'yet hasýl oldu yani Allah(c.c.)ü teâlâyý gördü. Gözsüz, kulaksýz, vasýtasýz, ortamsýz olarak Rabbi ile konuþtu. Hiç bir mahlukun bilemiyeceði, anlýyamýyacaðý nimetlere kavuþtu...


"Ümmetimi isterim"


Ýmam-ý Rabbani hazretleri, Efendimizin Miracýný þöyle anlatýr:


"O server aleyhissalatü vesselam, Mirac gecesinde, Rabbini, dünyada görmedi, Ahýrette gördü. Çünkü, Resul aleyhisselam o gece, zaman ve mekan çevresinden dýþarý çýktý. Ezeli ve ebedi bir an buldu. Baþlangýcý ve sonu, bir nokta olarak gördü. Cennet'e gideceklerin, binlerce sene sonra, Cennet'e gidiþlerini ve Cennet'te oluþlarýný o gece gördü. Ýþte o makamdaki görmek, dünyada görmek deðildir. Ahýret görmesi ile görmektir."


Peygamber Efendimize; "Rabbini sena eyle!" buyrulduðunda, O hemen; "Ettehiyyatü lillahi vessalevatü vettayyibat" (yani, bütün lisanlar ile olan medhler, övgüler ve senalar, beden ile olan hizmetler ve taatler, mal ile olan iyilikler ve ihsanlar Allah(c.c.)ü teâlâ için olsun) dedi.


Önce Allah(c.c.)ü teâlâ, Habibine gözsüz, kulaksýz, vasýtasýz, mekansýz olarak; "Esselamü aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetullahi ve berekatüh... (Ey Resulüm! Selamým, bereketim ve rahmetim senin üzerine olsun)" buyurarak, selam verdi.


Peygamber efendimiz; "Esselamü aleyna ve ala ibadillahissalihin... (Ya Rabbi! Bize ve salih kullarýna da selam olsun)" diye cevap verdiler.


Bunu iþiten melekler, hep bir aðýzdan; "Eþhedü enla ilahe illallah ve eþhedü enne Muhammeden abdühu ve resulüh... (Gözümle görmüþ gibi bilir ve inanýrým ki, Allah(c.c.)ü teâlâdan baþka ilah yoktur. Muhammed aleyhisselam O'nun kulu ve resulüdür)" dediler.


Allah(c.c.)ü teâlâ buyurdu ki: "Ey Habibim! Benim misafirimsin. Ýste benden ne istersen!.." Resulullah efendimiz; "Ümmetimi isterim ya Rabbi" dedi.


Hak teâlâ, bu suali yedi yüz defa tekrarladý. Resulullah efendimiz hepsinde; "Ümmetimi isterim" diye cevap verdi.


Allah(c.c.)ü teâlâ; "Hep ümmetini istersin" buyurunca, O; "Ey Rabbim! Dileyen benim, veren sensin. Cümle ümmetimi bana baðýþla" diye taleb etti.


Cenab-ý Hak; "Eðer ümmetinin hepsini þimdi sana baðýþlarsam, benim rahmetim ve senin izzetin zahir olmaz. Bir kýsmýný þimdi sana baðýþladým. Ýki kýsmýný tehir ettim. Kýyamet günü sen dileyesin, ben baðýþlýyayým. Ta ki, benim rahmetim ve senin izzetin (þerefin) belli olsun" buyurdu.


Sevgili Peygamberimiz bir hadis-i þeriflerinde buyurdular ki:


"O gece (Mirac gecesi), Allah(c.c.)ü teâlâdan cümle ümmetimin hesabýný bana ýsmarlamasýný istedim. Hak teâlâ buyurdu ki:


"Ya Muhammed! Bundan muradýn odur ki, hiç kimse, ümmetinin kabahatlerine muttali olmasýn. Benim muradým odur ki, sen þefkatli peygambersin, yabancýlara olduðu gibi, senden dahi kabahatleri ve çirkin iþleri örtülü olsun.


Ya Muhammed! Sen onlarýn yol göstericisisin. Ben onlarýn rabbiyim. Sen onlarý yeni gördün. Ben evvelden ebede onlara nazar ettim ve nazar ederim.


Ya Muhammed! Eðer senin ümmetin ile söyleþmeði sevmeseydim, kýyamet günü onlarý hesaba çekmezdim. Büyük ve küçük hiç bir günahlarýný sormazdým."


Resulullah (S.A.V.)'ýn sualleri:


Peygamber Efendimiz Miracda Cenab-ý Hakka sorduðu sualleri ve aldýðý cevaplarý bir hadis-i þeriflerinde þöyle anlatýr:


Dedim ki: "Ya Rabbi! Cebrail'e altý yüz bin kanat verdin. Buna karþý bana olan ihsanýn nedir?"


Hak teâlâ buyurdu ki: "Senin bir kýlýn bana Cebrail'in altý yüz bin kanadýndan sevgilidir. Senin bir kýlýn sebebiyle, binlerce asi günahkarý kýyamet günü azad ederim. Ya Habibim! Cebrail kanadýný açsa, doðu ile batý arasýný doldurur. Sen þefaat etsen, doðu ile batý arasý asi dolu olsa, hepsini sana baðýþlarým."


Dedim ki: "Pederim Âdem'e (aleyhisselam) karþý melekleri secde ettirdin. Buna karþý, bana olan ikramýn nedir?"


Hak teâlâ buyurdu ki: "Meleklerin, Âdem'in önünde secde etmeleri, senin nurunun, onun alnýnda olmasý sebebiyledir. Ya Habibim! Sana ondan üstün þey verdim. Ýsmini ismime yakýn eyledim ve Arþ-ý ala üstüne yazdým. O zaman Âdem yaratýlmamýþ idi, namý ve niþaný yok idi. Senin ismini gökler kapýsýnda, hicablar üzerinde, Cennetler kapýsýnda, köþkler ve aðaçlarda, Cennet'in her yerinde yazdým. Cennet'te, üzerinde "La ilahe illallah Muhammedün resulullah" yazýlmýþ olmayan hiçbir þey yok idi. Bu mertebe, Âdem'e verilen mertebeden daha üstündür."


Dedim ki: "Ya Rabbi! Nuh'a (aleyhisselam) gemi verdin. Buna karþý bana ne ihsan eyledin?"


Buyurdu ki: "Sana Burak verdim ki, bir gecede yerden Arþ'a eriþtirdim. Cennet ve Cehennem'i gördün. Ümmetine de mescidler verdim ki, kýyamet günü gemilere biner gibi ümmetin o mescidlere binip, Sýrat'ý göz açýp yumacak kadar zamanda geçip Cehennem'den halas olurlar."


Dedim ki: "Ya Rabbi! Ýsrail oðullarýna kudret helvasý ile býldýrcýna benzer kuþ eti indirdin."


Hak teâlâ buyurdu ki:


"Sana ve ümmetine, dünya ve ahýret nimetini ihsan ettim. Ya Habibim! Sana bir sure verdim ki, ona benzer bir sure Tevrat'ta ve Ýncil'de yoktur. O sure Fatiha'dýr. Her kim o sureyi okusa, vücudu Cehnnem'e haram olur. O okuyan kimsenin ana ve babasýnýn azabýný hafifletirim.


Ya Habibim! Ben, senden ekrem (kýymetli, üstün, þerefli) kimse yaratmadým.


Ya Habibim! Her kim benim birliðimi kabul ederse ve bana ortak koþmaz ise Cennet onlarýndýr. Böyle olan ümmetine Cehennem'i haram ettim. Ümmetine karþý rahmetim, gadabýmý aþmýþtýr.


Ya Habibim! Benim katýmda cümle kalktan ekremsin, þereflisin. Kýyamet günü sana o kadar ikramlar yaparým ki, cümle alem hayret eder.


Ey Habibim! Sen Cennet'e girmeyince, diðer enbiya giremez. Senin ümmetin girmeyince, gayri ümmet giremez.


Ya Habibim! Ýster misin ki, senin ve ümmetin için neler hazýrladým göresin?"


"Ýsterim ya Rabbi!" dedim. Ýsrafil'e hitab edip; "Ey Ýsrafil! Kulum ve eminim ve resulüm Cebrail'e de ki, Habibimi Cennet'e iletip, Habibim ve ümmeti için Cennet'te neler hazýrladým ise göstersin. Ta ki, mübarek hatýrý endiþeden halas ola" buyurdu."


Peygamberimizin Cennette gördükleri...


Alemlerin efendisi olan sevgili Peygamberimiz, Ýsrafil aleyhisselam ile birlikte Cebrail aleyhisselamýn yanýna geldiler. Allah(c.c.)ü teâlânýn emrini yerine getirmek için Cebrail aleyhisselam, Peygamber efendimizi Cennet'e ***ürdü.


Melekler, ellerinde nur dolu tabaklarla bekliyorlardý. Cebrail aleyhisselam;


"Ya Resulallah! Bunlar, Âdem aleyhisselamdan ****en bin yýl önce yaratýldý. Bu makamda, tabaktakileri sana ve ümmetine saçmak için sabýrsýzlanýrlar. Kýyamet günü Hazretin ve ümmetin, Allah(c.c.)ü teâlânýn emriyle Cennet'in eþiðine ayak basýnca, bu melekler tabaklardaki cevahiri üzerinize saçacaklardýr" dedi.


Cennet'te vazifeli olan Rýdvan ismindeki melek, onlarý karþýladý. Peygamber efendimize müjdeler verdi ve; "Hak teâlâ, ikisini senin ümmetine, birini de diðer ümmetlere vermek için Cennet'i üç kýsým etti" dedi ve Cennet'in her tarafýný gezdirdi.


Habib-i ekrem efendimiz buyurdular ki:


"Cennet ortasýnda bir ýrmak gördüm. Arþ'ýn yukarýsýnda akar. Bir yerden su, süt ve bal çýkar. Asla birbirine karýþmaz. O ýrmaðýn kenarý zebercedden idi. Ýçindeki taþlar cevahir, balçýðý anber, otlarý za'feran idi. Etrafýna gümüþ bardaklar koymuþlar, sayýlarý gökteki yýldýzlardan ziyade idi. Çevresinde kuþlar olup, boyunlarý deve boynu gibi idi. Her kim onlarýn etinden yese ve o ýrmaktan içse, Hak teâlânýn rýzasýna mazhar olur.


Cebrail'e; "Bu ýrmak nedir?" diye sordum. "Kevser'dir. Hak teâlâ, onu sana vermiþtir. Sekiz Cennette olan bostanlara bu Kevserden akar" dedi.


Irmaðýn kenarýnda çadýrlar gördüm. Cümlesi inci ve yakuttan idi. O çadýrlarda huriler gördüm. Yüzleri güneþ gibi parlar idi. Derlerdi ki:


"Biz sevinçli ve neþ'eliyiz. Bize hiç üzüntü gelmez. Biz gençleriz, hiç yaþlanmayýz. Biz iyi huyluyuz, hiç kýzmayýz. Biz hep böyleyiz, hiç ölmeyiz."


Saadet köþklerine ve aðaçlarýna eriþip, onlarýn naðme ve sedalarý her yeri kaplar. Öyle hoþ sesleri vardý ki, o naðmeler dünyaya gelseydi, ölüm ve mihnet dünyada olmazdý.


Cebrail "Bunlarýn yüzlerini görmek ister misin?" dedi. "Ýsterim" dedim.


Bir çadýrýn kapýsýný açtý. Baktým. Öyle güzel suretler gördüm ki, eðer bütün ömrümce onlarýn güzelliðini anlatsam, bitiremem. Yüzleri sütten beyaz, yanaklarý yakuttan kýrmýzý ve güneþten parlaktý. Derileri ipekten yumuþak ve ay gibi ýþýklý, kokularý miskten daha güzeldi.


Saçlarý gayet siyah, kimi örülmüþ, kimi toplanmýþ, kimi salýverilmiþ, otursa, etrafýnda çadýr gibi olur, kalksa, ayaðýna kadar uzanýrdý. Her birinin önünde bir hizmetçi dururdu.


Peygamber efendimiz buyurdu ki:


"Sekiz Cennet'in bað ve bostanýný ve türlü nimetlerini gördüm. Cehennem'i ve derecelerini de görsem diye hatýrýma geldi."


Cebrail elimi tutup, Cehennem'in en büyük meleði Malik'e ***ürdü:


"Ey Malik! Muhammed aleyhisselam, asilerin Cehennem'deki yerlerini görmek ister O'na Cehennem'i göster" dedi


Malik, Cehennem'in tabakalarýný açtý. Yedi tabakanýn hepsini gördüm.


Efendimiz, Cehennemdekilerin halini görünce çok üzüldü. Merhametinden çok aðladý. Bütün melekler de aðlaþtýlar.


"O söyledi ise doðrudur"


Alemlerin efendisi Cehennemdekilerin halini görünce aðlamaya baþladý. Allah(c.c.)ü teâlâya yalvardý. Ümmetinin zayýflýðýný ve böyle azaba takat getiremeyeceklerini söyleyerek, o kadar çok aðladý ki, Cebrail aleyhisselam ve cümle melekler de beraber aðlaþtýlar.


Allah(c.c.)ü teâlâdan hitap geldi ki:


"Ey Habibim! Senin hürmetin ve kýymetin benim katýmda büyüktür, duan kabul olunmuþtur. Hatýrýný hoþ tut. Seni, muradýna eriþtiririm. Sana öyle bir makam veririm ki, pek çok sayýda asileri, senin þefaatin ile baðýþlarým. Ta ki, sen yeter diyene kadar."


Peygamber efendimiz gördüklerini anlatmaya devam ederek buyurdu ki:


"Daha sonra, Semavattan geçip, Musa'nýn (aleyhisselam) bulunduðu makama geldim.


Bana; "Hak teâlâ, sana ve ümmetine ne farz eyledi" dedi. Ben de; "Her gün ve gece için elli vakit namaz kýlýnmasýný bana farz kýldý" dedim. "Rabbine dön, biraz hafifletmesini dile. Çünkü ümmetin bunun altýndan kalkamaz", dedi.


Bunun üzerine, Rabbime döndüm ve dedim ki: "Ya Rabbi! Ümmetimden bu emri biraz hafif eyle." Bunun üzerine elli vakitten sadece beþ vakit indirdi.


Musa'ya (aleyhisselam) döndüm ve beþ vakit indirdi dedim. Dedi ki: "Rabbine dön! Biraz daha hafifletmesini dile. Çünkü ümmetin bunun altýndan da kalkamaz." Böylece Musa (aleyhisselam) ile Rabbimin arasýnda gidip geldim ve nihayet Allah(c.c.)ü teâlâ þöyle buyurdu:


"Bu namazý beþ vakte indirdim. Her namaz için on sevab vardýr. Bu bakýmdan sonunda yine elli namaz olur. Zira her kim bir sevabý kastedip de yapamazsa, onun için bir sevab yazýlýr. Fakat yaparsa, bire karþýlýk tam on sevab yazýlýr. Fakat bir günaha kasdedip de yapmazsa, hiç bir þey yazýlmaz. Yaparsa, ancak o bir günah olarak kayda geçer."


Allah(c.c.)ü teâlâ böylece, sevgili Peygamberimizin çektiði sýkýntýlarla yaralanan mübarek kalbini, teselli eyledi. Hiç bir mahlukuna vermediði, kimsenin bilemiyeceði, anlayamýyacaðý nimetleri, O'na ihsan eyledi.


Alemlerin efendisi, sonra bir anda Kudüs'e ve oradan Mekke-i mükerremeye, Ümm-i Hani'nin evine geldiler. Yattýðý yer henüz soðumamýþ, leðendeki abdest suyunun hareketi durmamýþ idi.


Dýþarda dolaþan Ümm-i Hani uyuklamýþ, bir þeyden haberi olmamýþtý. Peygamber efendimiz, Kudüs'ten Mekke'ye gelirken, Kureyþ'in kervanýna rastladý. Kervandaki bir deve ürktü, yýkýldý. Sabah olunca, Kabe yanýna gidip Miracýný anlattý.


Kafirler, alay ettiler. Müslüman olmaya niyetli olanlar da tereddüde düþtüler. Müþriklerden bazýlarý sevinerek, Ebu Bekir'in evine geldiler. Çünkü onun akýllý, tecrübeli, hesaplý bir tüccar olduðunu gayet iyi biliyorlardý.


Kapýya çýkýnca;


-Ey Ebu Bekir! Ýyi bilirsin. Mekke'den Kudüs'e gidip gelmek, ne kadar zaman sürer? diye sordular. Hazret-i Ebu Bekir;


-Ýyi biliyorum. Bir aydan fazla sürer, dedi.


Bu söze sevinen kafir güruhu;


-Akýllý, tecrübeli adamýn sözü böyle olur, dediler. Gülüp, alay ederek ve hazret-i Ebu Bekir'in de kendileri gibi düþüneceðini umarak;


-Senin efendin, Kudüs'e bir gecede gidip geldiðini söylüyor, artýk iyice sapýttý, dediler. Hazret-i Ebu Bekir'e sevgi, saygý gösterip bel baðladýlar.


Hazret-i Ebu Bekir, Resulullah efendimizin mübarek adýný iþitince;


-Eðer O söyledi ise doðrudur. Bir anda gidip geldiðine ben de inandým, deyip içeri girdi.


"Caným feda olsun!"


Resulullahýn Miraca çýktýðýný öðrenen, hazret-i Ebu Bekir, hemen Resulullah efendimizin yanýna geldi. Büyük kalabalýk arasýnda, yüksek sesle;


"Ya Resulallah! Miracýnýz mübarek olsun! Bizleri, senin gibi büyük Peygambere hizmetçi yapmakla þereflendirdiði ve mübarek yüzünü görmekle, kalbleri alan, ruhlarý çeken tatlý sözlerini iþitmekle nimetlendirdiði için Allah(c.c.)ü teâlâya sonsuz þükürler ederim. Ya Resulallah! Senin her sözün doðrudur. Ýnandým. Caným sana feda olsun!" dedi.


Hazret-i Ebu Bekir'in sözleri kafirleri þaþýrttý. Diyecek þey bulamayýp daðýldýlar. Þüpheye düþen, imaný zayýf birkaç kiþinin de kalbine kuvvet geldi. Resulullah efendimiz o gün, Ebu Bekir'e "Sýddik" dedi. Bu adý almakla, derecesi bir kat daha yükseldi.


Bu hale çok kýzan kafirler, mü'minlerin kuvvetli imanýna, Peygamberimizin her sözüne hemen inanmalarýna, O'nun çevresinde pervane gibi dönmelerinle dayanamadýlar. Resulullah efendimizi mahcup ve maðlub etmek için, imtihan etmeðe Mescid-ý Aksa hakkýnda sorular sormaya baþladýlar.


Resulullah efendimiz hepsine birer birer cevap verdiler. Efendimiz cevap verirken, hazret-i Ebu Bekir; "Öyledir ya Resulallah" derdi. Halbuki, Resulullah efendimiz edebinden, hayasýndan karþýsýndakinin yüzüne bile bakmazdý. Buyurdu ki:


"Mescid-i Aksa'da etrafýma bakmamýþtým. Sorduklarýný görmemiþtim. O anda, hazret-i Cebrail Mescid-i Aksa'yý gözümün önüne getirdi. Pencerelerini görüp sayýyor ve sorularýna, hemen cevap veriyordum."


Resulullah efendimiz, yolda develi yolcular gördüðünü söyledi. "Ýnþaallah Çarþamba günü gelirler" buyurdu. Çarþamba günü güneþ batarken, kervan Mekke'ye ulaþtý. Kervandakilere sorduklarýnda fýrtýna eser gibi olduðunu ve bir devenin yýkýldýðýný söylediler. Bu hal, mü'minlerin imanýný kuvvetlendirdi. Kafirlerin düþmanlýðý da gittikçe arttý.


Hicretten bir yýl önce, Receb ayýnýn 27'sinde Cuma gecesi vuku bulan bu mucizeye Mirac denir. Resulullah, miraca, ruh ve bedeni ile uyanýk bir halde çýktý. Mirac gecesinde O'na nice ilahi hakikatler gösterildi ve beþ vakit namaz bu gecede farz kýlýndý. Ayrýca Bekara suresinin son iki ayet-i kerimesi ihsan edildi. Mirac; Kur'an-ý kerimde, Ýsra ve Necm suresi ile bazý hadis-i þeriflerde bildirilmektedir.


Sevgili Peygamberimiz Miracdan sonra dört büyük halifesine Cennet'i anlatýrken buyurdular ki:


"Ya Eba Bekir'! Senin köþkünü gördüm. Kýzýl altýndan idi. Senin için hazýrlanan nimetleri müþahede ettim.


Ya Ömer! Senin köþkünü gördüm. Yakuttan idi. Fakat içeri girmedim. Senin gayretini düþündüm.


Ya Osman! Seni her gökte gördüm. Cennet'te köþkünü görüp seni düþündüm.


Ya Ali! Senin suretini dördüncü semada gördüm. Cebrail'e sual ettim. Dedi ki: "Ya Resulallah! Melekler hazret-i Ali'yi görmeden duramazlar. Hak teâlâ, onun suretinde bir melek yarattý. Dördüncü gökte durur, melekler onu ziyaret eder, bereketlenirler."


Mirac gecesinin sabahýnda Cebrail aleyhisselam gelerek Resulullah efendimize beþ vakit namazý, vakitlerinde imam olarak kýldýrdý.


Mirac hadisesinin Kudüs'e kadar olan kýsmý ayet-i kerime ile sabit olduðundan buna inanmayan dinden çýkar. Hadis-i þeriflerle bildirilen göklere yükselmesi kýsma inanmayan bid'at ehli yani sapýk,bozuk itikatlý olur.