DUYURU PANOSU
FORUMUMUZDA TİVİBU, D-SMART ,DİGİTURK-BEİN KANALLARI YERLİ - YABANCI PLATFORMLARLA İLGİLİ ,KART PAYLAŞIMI ,İPTV ,SERVER PAYLAŞIMDA BULUNMAK,HACK İLE KONULAR ve SPONSORLARIMIZ DIŞINDA HERHANGİ BİR ÜRÜN SATIŞI YAPMAK YASAKTIR 

İletişim


 WHATSAPP +905354035843


ERK@L


onlineuydudestek@gmail.com

×

NOTICE Bilgilendirme : Bu konu 3683 gün önce başlatıldı . Konu başlangınç tarihi güncel değilse Konu güncelliğini yitirmiş yada bu konu ile ilgili son cevap yazılmış olabilir. Eğer yazınız doğrudan bu konu ile ilgili değil ise yeni bir konu başlatmanızı tavsiye ederiz....

TASAVVUFÎ TERİMLER (R) ..:: 1 ::.. RAB: Arapça, terbiye eden, doyuran, yetiştiren vs. gibi anlamları olan bir kelime. Zâtın, ruhî veya cismânî gayb varlıklarına olan nisbeti

Bu konu 11369 kez görüntülendi 4 yorum aldı ...
Tasavvufî terimler (r) 11369 Reviews

    Konuyu Değerlendir: Tasavvufî terimler (r)

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 11369 kez incelendi.

 
  1. #1
    kaptan-8 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Offline

    Uye No : 42955
    Üyelik tarihi
    16 Mart 2014
    Konum
    Türkiye/Adana
    Mesajlar
    21.396
     
     Uydu Alıcısı
     
     Sungate Titan Full HD İptv 

    Standart Tasavvufî terimler (r)

    TASAVVUFÎ TERİMLER (R)
    ..:: 1 ::..
    RAB: Arapça, terbiye eden, doyuran, yetiştiren vs. gibi anlamları olan bir kelime. Zâtın, ruhî veya cismânî gayb varlıklarına olan nisbeti bakımından, Hakk'ın bir ismidir. Allah'ın Rab isminin, fonksiyon olarak işlerlik kazandığı her şey, merbûb dairesinde mütalaa edilir. Allah'ın zatî, rubûbî isimlerin menşeidir. er-Razzâk ve el-Hafîz gibi isimler böyledir. Rab ismi de, merbûbun varlığını gerektiren ve gerçekleştiren bir isimdir.

    RABBANİ: Rabba mensub, Allah adamı anlamına Arapça bir kelime. Velilere, Rabbânî de denir. Yani, bu manada Rabbânî, Allah dostu, Allah'ı bilen, tanıyan ve ona amelen, fikren yakın olan kimse demektir. İlim ve dinde derinleşmiş, ilmini hayatına geçirmeye muvaffak olmuş kimselere de, Rabbânî adı verilir.

    RABBU'L-ERBAB: Arapça, Rablerin Rabbi yani, terbiye edenlerin terbiye edicisi demektir. Rabbü'l-Erbâb, gayelerin gayesi ve bütün isimlerin menşei olan ilk belirlenme (ta'ayyun-i evvel) ve ism-i a'zam itibariyle, Hak'dır. Bütün istekler O'na yönelir. O, her hususu hâvîdir. Necm süresindeki (âyet: 42)
    "Ve şüphesiz en son varış, Rabbinedir" ifadesiyle, bu hususa işaret vardır. Zira, Hz. Peygamber (s), ilk belirişin ortaya çıkış yeridir. O'na mahsus olan rubûbiyyet, en büyük rûbûbiyyettir.

    Sedd-i reh olmadı sidre-i bezm-i melekût
    Kıldı azm-i harem-i halvet-i Rabbü'l-erbâb
    Fâzıl

    RABITA : Arapça, bağlayan, rapteden demektir. Tasavvuf? olarak, müridin zihnî planda, tefekkür ve muhayyile gücünü kullanarak mürşidiyle "beraberlik" halinde olmasını ifade eder. Ruhî terbiye için, bu mânâ beraberliğine ihtiyaç olduğu kaydedilir. Nakşibendîlikte rabıta önem arzetmekle birlikte, asıl değildir. Diğer tasavvuf okullarında da, ismen olmasa bile, mânâ olarak rabıta vardır. Râbıta'ya, sevgi anlamı da yüklenmiştir. Meselâ, sevgi rabıtası için şu tarif verilir: "Mürşidin şeyhini severek, yâd etmesi ve suretini zihninde canlandırmasıdır". Kalbî rabıta diye verilen bir tarif de şöyledir: "Müridin, kalben şeyhi ile beraber olmasıdır". Bu mânâ birliğinin, müridi şeyhinde fânî olmaya yani, onun hâli ile hallenmeye ***ürdüğü söylenir. Rabıta için sufiler "Sâdıklarla beraber olunuz" (Tevbe/119) âyetini baz olarak alırlar. Kişinin sevdiğiyle beraber olduğunu bildiren hadis-i şerifler, rabıtadaki muhabbet keyfiyetini açıklayıcı olarak düşünülmektedir. Şeyh Abdülhakim Arvasî (k), namaz esnasında rabıtanın sakıncalı olduğunu ve bu sebeple, namazda sadece Allah'a rabıta yapılması gerektiğini söyler. Rabıta, her şeyden önce, psikolojik muhtevasıyla insanî bir olaydır. Kundaktaki çocuğuna duyduğu aşırı sevginin, o çocuğun annesinin süt ve gıda ihtiyacını hafif bir göğüs sızısı ile hissettirmesi ve bu gibi örnekler çoğaltılarak, rabıtanın insanî, fıtrî ve tabiî bir olay olduğu hususu kolayca anlaşılabilir. Bir insanın öğretmenine, annesine, babasına, kardeşine, eşine, dinine, Kur'ân-ı Kerim'e ve âlemlerin Rabbi olan Allah'a duyduğu sevgi, bir rabıtadır. Bu, insanın etrafını kuşatan âfâk (obje) ile derunî temasını ve yakınlaşmasını sağlayan önemli bir araçtır. Bu sevgi olmasa, varlığın devamı mümkün olmazdı. Rabıta, tasavvuf! planda, hiç bir mutasavvıf tarafından, insanın insanı tanrı edinmesi şeklinde açıklanmamış, ancak müridin şeyhine olan aşırı sevgisi, tasavvuf psikolojisi tatmamış kişiler tarafından, farklı biçimde yorumlanmıştır. Müridin şeyhine olan rabıtası, (özellikle Nakşî sülukunda) murakabe'ye kadardır. Ondan sonra, müridin sadece Allah'a rabıta yapması gerekir, o durumuyla yine şeyhine rabıtaya devam eden kişi, manevî açıdan gerilemeye duçar olur. Zira şeyhe rabıta yapma, nihai rabıta olan Allah'a rabıtanın bir ön hazırlayıcısı hüviyetindedir, ilki, yüzme eğitimini alan; ikincisi de, eğitimini tamamlamış, denizde bilfiil yüzen kişinin durumu ile mukayese edilir. Bu örnekte görüldüğü üzere, ikinci durum, birinciden daha ileridir, daha olgundur.

    RACÜL-İ HASSA: Arapça, özel adam demektir. Manevî güç sahibi, özel kişiler için kullanılan bir ifâdedir. Hz. Adem'e ait bazı özellikleri taşıyan kimselere denir ve sayılarının üçyüz kişi olduğu kaydedilir.

    RACÜL-İ KAMİL: Arapça, olgun insan demektir. Manevî güç sahibi bir grup veli. Hz. Nuh'un kalbi üzerine, her asırda kırk kişi yetişir. Ümmet-i Muhammed (s) 'den olmakla birlikte, diğer peygamberlerin manevî mirasına sahip bu kişiler hakkında, "Ümmetimden, Hz. Nuh'un kalbi üzere kırk kişi vardır" hadis-i şerifi kaydedilir.

    RACÜL-RİCÂL: Arapça, erkek anlamında bir kelime. Allah'ın veliliğine layık olmuş kişiler ki, bu mânâda kadınlardan da recül olur. Bunlara "ticaret ve alışverişin, Allah'ı zikirden alıkoymadığı erkekler..." âyetiyle işaret edilmiştir (Nur/37).
    İki türlü rical vardır :
    1 Ricâl-i aded : Bunların sayıları bellidir.
    1 tane kutub, 2 tane imamân, 4 tane veted, 7 tane bedel, büdelâ veya ebdâl, 12 tane nakib, nükebâ, 40 tane recebî, recebiyyun, 300 tane müctebâ.
    2. Ricâlü'l-Merâtib : Sayıları belli değildir; bunlar, melâmiyyun, fukara, sufiler, âbidler, zâhidler, efrâd, ümenâ, kurrâ, ahbâb (verese, evliya)vb'dir. Otuzüç çeşit evliyanın varlığından bahsedilir.

    RAĞBET: Arapça, isteme, arzulama demektir. Nefsin sevaba, kalbin hakikate, sırrın Hakk'a rağbet etmesine denir. Dünyaya veya âhirete duyulan meyle de rağbet denir.

    RAHAT: Arapça, dinlenme manasınadır. Tasavvuf erbabına göre, bu dünya bir rahat yeri değildir: "La râhate lenâ fi'd-dünya". Ancak "dünya hayatına razı olup, rahat buldular" (Yunus/7) âyetindeki tipler için, burası, huzur yeridir. Aynı âyetin başında "Allah'a kavuşacaklarını ummayanlar..." ifadesiyle, bunların maddeci bir karaktere sahip olduğu belirtilmektedir.

    RAH-I HAK: Hak yolu manasına Farsça-Arapça bir ifâde. Allah yolu, sırat-ı müstakim.

    RAHMANİYYE: Halvetiliğin Kabil kolu. RAHMANİYYE: İsim ve sıfatların, hakikatlarıyla ortaya çıkışı. Rahmaniyye mertebesinde zuhur eden isim, er-Rahmân'dır.

    RAHİB: Arapça, korkan demektir. Halktan ayrılan ve mâsivâdan sıyrılıp, kendisini sadece Allah'a adayan, çileci Hıristiyan din adamı. Bu hayatı yaşayanlar, evlenmezlerdi. İslam'da bu tür ruhbanlık hayatı yoktur.

    RAHMANİYYUN: Rahman'a mensup olanlar anlamında, Arapça bir kelime. Veliler hiyerarşisindeki tabakalardan biri. Tasavvufa dair eserlerde, "her asırda, üç kişiden ibaret olan Rahmâniyyun, taşa sürtülen demirin çıkardığı ses gibi, gizliden sesler duyarlar. Bu sesten, Allah'ın muradını anla*****, ona göre vazife yaparlar". Rahmâniyyun tabakası ebdâl-ı seb'a'ya benzetilirse de, bu doğru değildir.

    RAHMAN-RAHİM: Arapça, çok acıyan demektir. Kemalâtın, mü'minlere mâ'rifet, tevhid vs. şeklinde feyz halinde gelip yerleşmesine, rahim denir. İlâhî hazrette kendisinden, varlığı ve mümkünlere ait kemalâtı doyuran şeyi indiren, toplu isimler bakımından, Hakk'a Rahman adı verilir.

    RAHMET: Arapça, acımak demektir. Hz. Peygamber (s)'in, Delâil'de kaydedilen ikiyüz bir isminden biri, Allah'ın iki türlü acıması söz konusudur: 1. Rahman : Umumi acıma ki mü'min, kâfir herkesi içine alır, bu dünyada tecelli eder: 2 - Rahim : Ahirette ve sadece mü'minlere olan acıma. Özel rahmet.
    TÜM KONULARIM ALINTIDIR YALNIZCA TANITIM VE BİLGİ AMAÇLIDIR
    ----------------------------------
    Sungate Titan Full HD İptv


    0.8°W-4.9°E-7.0°E-9.0°E-13.0°E-16.0°E-19.2°E-39.0°E-42.0°E-46.0°E

  2. #2
    kaptan-8 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Offline

    Uye No : 42955
    Üyelik tarihi
    16 Mart 2014
    Konum
    Türkiye/Adana
    Mesajlar
    21.396
     
     Uydu Alıcısı
     
     Sungate Titan Full HD İptv 

    Standart

    TASAVVUFÎ TERİMLER (R)
    ..:: 2 ::..
    RAHMET OKUMAK: Vefat eden mü'minlerin ardından, yapılan bir dua. Bu, övgü yerinde de kullanılır.

    Edenler hâlimi idrâk, okurlar rıfk ile rahmet,
    Olanlar zâir-i kabrim, dönerler müşfik u mahzun.
    Abdülhak Hâmid

    RAHMET OKUTMAK : Birinin zulüm veya kötülük yapma açısından diğerinden daha ağır olup, onu arattırması durumunda kullanılan bir tâbir.

    Kâfir ol mertebe kıydı cana,
    Rahmet okuttu Hülâgu Hân'a.
    Enderunlu Fâzıl

    er-RAHMETÜL'L-İMTİNANİYYE: Arapça, kıymetli bir şeyler ilgili olarak, ihsâni açıdan acımayı ifâde eden bir tamlama. Kaşânî bunu, "kulun kulluğunu yapmadan, Allah tarafından ihsana nail olmasıdır ki, bu genel bir rahmettir" diye tanımlar. Bu, Allah'ın Rahman ismiyle, tam anlamını bulur ve her şeyi kuşatmıştır.

    er-RAHMETÜ'L-VÜCUDİYYE: Arapça, varlıkla ilgili, vücuda ait acımak anlamını ihtiva eder. Kaşânî bunu şöyle tarif eder : "A'raf suresinin 6 ve 56. âyetlerinde belirtildiği gibi, Allah'ın muhsin ve muttakilere (gerçek inananlara) vâdettiği rahmettir. Bu, imtinâni rahmete dahildir. Zira bu konudaki Allah'ın va'di, çalışmaya bağlıdır ve bu tam bir ihsandır."

    RAİ: Arapça, çoban, riâyet eden, idare eden demektir. Kâş'ânî'ye göre rai, "âlemin düzenini korumayı gerektiren nizamın idare edilmesi konusunda sağlam siyâsî ilimleri tam olarak öğrenmiş kişidir."

    RAK : Arapça, ince demektir. İnsan ruhu. Zira eşyanın bıraktığı aslî ve fıtrî iz orada bulunur.

    RAKİB: Birbiriyle yarışma durumundaki kişilerin her birine, rakîb denir. Faîl vezninde Arapça bir kelime. Sûfinin rakîbi dünya ve şeytândır.

    RAKİKA: Arapça, incelik ve şeffaflığı ifade eden bir kelime. Ruhanî bir latife olup, Hak'tan kula ulaşan yardım gibi, iki şey arasındaki irtibatı sağlayan aracı bir latifedir. Allah'tan kula olan bu duruma nüzul (iniş) rakikası denir. Meselâ kulun, ilim, amel, güzel ahlâk ve yüce makamlarla, Allah'a yaklaşması, hep birer vesiledir. Kuldan Allah'a olan bu duruma, uruc (yükselme) veya yükselme rakikası veyahut da dönüş rakikası denir. Kalbleri yumuşatan eserlere, er-Rakâik veya Kitâbu'r-Rakâik adı verilir. Manevî eğitimle ilgili bilgiler de, aynı durumdadır. Abdullah İbn Mübarek'in Kitâbu'z-Zühd ve'r-Rakâik'i bu cümledendir.

    RAMAZANİYYE: Ahmediyye-i Halvetiyye'nin kollarından biri. Kurucusu, Şeyh Ramazan el-Mahfî'dir.

    RAN-REYN : Arapça, pas demektir. Cismanî karanlık pislikler ve nefsâni şekillerin istilâsı sonucu, kalp ve kudsî âlem arasına giren perdeye, rân veya reyn denir. Maddeden kaynaklanan karanlığın kiri ile kul, rububiyyet nurlarından perdelenir. Mutaffifin suresinin ondördüncü âyet-i kerimesinde, yaptıkları amellerin kötülüğü sebebiyle kulların kalplerinin paslandığı belirtilir. Bu perdeler üç tanedir: 1. Kafirlere mahsus perde: Tab' veya hatm, 2. Münafıklar için perde: Reyn veya kesve, 3. Mü'minler için perde: Sade ve ğışâve. Allah ile kul arasında, yetmiş bin nuranî ve zulmanî perde olduğu söylenir.

    RASİH: Yerinde, sağlam ve sabit olarak duran anlamında Arapça bir kelime. Al-i İmrân suresinin baş taraflarında geçen, ilimde rüsuha erenlerden kasıt; ruhlarıyla gaybın gaybında, sırrın sırrında derinleşenlerdir. Bunlar, ilimde yükselenler ve daha da fazlasını bulmak üzere, ilim denizine dalanlardır. Böylece her kelime ve harfin altında yatan cevherler, onlara açılır. Kısaca, her ilimde olgunlaşan kişilere, râsihun denir.

    RAŞİDİYYE: Ahmed b. Yusuf er-Raşidî (ö. 927/1521) tarafından kurulan ve Zerrûkıyye'nin kolu olan bir tasavvuf okulu.

    RÂTİB: Arapça, maaş, aylık, güç bir yerde sabit durmayı ifâde eden bir kelime, ism-i fail. Ayderusiyye tarikatında bir vird ve zikir şekli. Ebced hesabıyla, kahve ve esma-i hüsnadan olan el-Kavî'nin edeb hesabıyla değeri 116 ettiği için, el-Kavî ismini 116 kere çekerler ve bu arada kahve de içerler. Râtib, kahve içilerek, yapılan bir tarikat âyinidir.

    RAUFİYYE: Seyyid Ahmed Raûfî (ö. 1170/1756-7) tarafından kurulmuş, Ramazaniyye-i Halvetiyye'nin kollarından bir tasavvuf okulu.

    RAVZA-İ MUTAHHARA: Temizlenmiş bahçe anlamında Arapça bir tamlama. Peygamberimizin kabrine denir. Buna Ravza-i Nebi de denir. Ravza, cennet anlamına da gelir.

    REBÛBÎ: Arapça üvey evlat anlamına gelen bir kelime. Istılah olarak, Allah'a mensub, Allah'a ait demektir.

    RECA: Arapça ummayı, ümit etmeyi ifade eden bir kelime. Allah'tan ümit kesmeme. "Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyiniz" (Zümer/53) âyetine göre, Allah'tan ümit kesmek büyük günahlardandır. Bu, kalbin hoşlandığı bir şeyi beklemesinden, rahatlık ve ferahlık duyma halidir. İnsanın geçmişle ilgili düşüncelerine zikir ; hâlle ilgili olanlara vecd, zevk, idrâk ; gelecekle ilgililere intizâr, tevekkül ; hoşa gitmeyen türden ise havf ve işrâk; hoşa giden türden ise recâ ve irtiyâh denir. Allah'ın lütfuna nail olma düşüncesi, recâ duygusunun doğmasına sebep olduğu gibi, tersi de havf duygusuna neden olur. Kul, ideal olarak bu iki duygu arasında bulunmalıdır. Recâ'nın, gelecekle ilgili olması, temenni ile aynı anlama gelmesini çağrıştırıyorsa da, ikisi arasında fark vardır: Temenni, oyalayıcıdır, sahibini çalışmaktan alıkoyar, recâ ise; bunun aksinedir. Bu yüzden temenni makbul değildir. "Şeytan, insanı ümniyye yani temennilerle oyalar." şeklindeki âyet (Hacc/2) bu hususu te'yid eder. Recâ, dünyalık istemekle yorumlandığı gibi, Allah'ın cemâlini müşahede etmeyi isteme, şeklinde de, düşünülmüştür. Tâatta güzellik, recâ'nın belirtisidir, denmiştir.

    RECEBİYYUN: Recebe mensub olanlar anlamında Arapça bir kelime. Bir kısım Allah adamlarına recebîler denir. Bu zevatta, Receb ayında fevkalâde hâller zuhur eder ve sayıları kırktır. Bu zâtlar Receb ayının girmesiyle, vücutlarına bir ağırlık gelir, daha sonra bu yavaş yavaş kalkar, normal hale gelirler. Bu durum, Receb boyunda devam eder ve bu sıkıntı ile birlikte, bir takım tecellilere ve keşiflere mazhar olurlar.

    REDA: Helak, fazlalık mânâsına Arapça bir kelime. Kâşânî bu tâbiri şöyle açıklar : Kulun, haksız yere Hakk'ın sıfatlarını izhâr etmesine, redâ denir. Bir kudsî hadiste Allah şöyle buyurur : "Kibriya benim ridâm, azamet ise izârımdır. Bu konularda, benimle çekişenlerin belini kırarım" (İbn Mâce, Zühd, II, 1397). Kibir sıfatı Allah'a layık iken, onu sahiplenen yani kibirlenen kişileri, Allah sevmez.

    REFREF: Kuşun kanatlarını ya***** hareket ettirmesine Arapça'da refref denilmekle birlikte, aynı kelime efsanevî bir kuşun özel ismidir. Hz. Peygamber (s)'i Miraç gecesi sidre-i müntehâ'ya ***üren varlık. Refref-i A'lâ : Varlıklardan ve zatî emirlerden olan İlâhî makamdan ibarettir. Refref, aşk sembolüdür. Zira insanı Allah'a ulaştıran aşktır.
    TÜM KONULARIM ALINTIDIR YALNIZCA TANITIM VE BİLGİ AMAÇLIDIR
    ----------------------------------
    Sungate Titan Full HD İptv


    0.8°W-4.9°E-7.0°E-9.0°E-13.0°E-16.0°E-19.2°E-39.0°E-42.0°E-46.0°E

  3. #3
    kaptan-8 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Offline

    Uye No : 42955
    Üyelik tarihi
    16 Mart 2014
    Konum
    Türkiye/Adana
    Mesajlar
    21.396
     
     Uydu Alıcısı
     
     Sungate Titan Full HD İptv 

    Standart

    TASAVVUFÎ TERİMLER (R)
    ..:: 3 ::..
    REHBER: Farsça, kılavuz, yol gösterici demektir. Mevlevîlerde rehber, tarikatçı (ser-tarik) iken, diğer tarikatlarda aşçıbaşıdır. El alacak kişiyi, şeyhin huzuruna ***üren kişiye, rehber denir.
    Rehbersiz yol alınmaz: Maneviyatta yol almak için, bir yol göstericinin gerekliliğini anlatır.

    Sıdk ile bel bağladım ikrar verip erenlere,
    Mürşidim oldu Muhammed, rehberimdir Murtaza.
    Bektaşî İkrar tercemânı

    REHBET: Arapça, korkma, kaygı anlamlarına gelir. Allah'tan korkma, kalpde Allah korkusu bulunması. Rehbet ile haşyet arasındaki fark; şudur: Rehbet sahibi çareyi kaçmakta bulur, haşyet sahibi çareyi Allah'a sığınmakta bulur. Zahirin rehbeti vaîd (tehdid)in gerçekleşmesi, bâtının rehbeti ilmin tersine dönmesidir. Rehbet, ma'rifetin şartıdır. Ve bu ehassü'l-havassa mahsustur.

    REHHALİYYE: XVI. yüzyıl Fas tarikatlarından-dır.

    REİS: Arapça, lider demektir. Nakşbendîlerin açıktan zikir yapan kollarının tekkelerinde ve ayakta zikir çeken diğer tarikatlarda, töreni idare edenlere reis denir. Zikir töreninin ahengi, sesin tiz veya bas tonda çıkması ve diğer şeklî unsurların armonik oluşu önemlidir. Bunu sağlayan reis, tıpkı bir orkestra şefi gibi töreni incelikle yönetir. Hareketlerin seslerle senkronik olması, zikirdeki manevî etkiyi artırıcı nitelikte görülür.

    REMİL: Arapça, kum anlamına gelir. Bir takım nokta ve çizgilerle gaybı keşfetmekle uğraşan ilim dalı. Bu işi yapanlara remmâl denir. Remil denmesinin sebebi, eskiden bu işte kağıt yerine kum kullanılmış olmasıdır.

    REMS-DEMS: Bu iki kelime Arapça'da gömmek anlamını taşır. Maddî şeylerin izinin, kalpten hiç bir belirti bırakmayacak şekilde silinmesine dems, iz bırakacak şekilde silinmesine de rems denir. Cüneyd-i Bağdadî, yaratıkları, yaratılmadan önceki halleriye görmeye, rems der. Cüneyd, bu şekilde remsin tevhide işaret ettiğini kaydeder.

    REMZ-RUMUZ: Arapça, işaret etmek anlamına gelir. Edebiyatta, bir kelimenin yakın ve uzak olmak üzere farklı anlamları vardır. Bir kelimenin uzak anlamına remz denir.
    Mutasavvıflar, kendi aralarında bir dil geliştirmiş ve bu dil ile birbirlerine hitâbetmişlerdir. Tasavvuftaki sırların yanlış anlaşılması, veya sırların faş edilmemesi için bunu gerekli görmüşlerdir. Özellikle şiirlerinde rumuzlu ifadeler kullanan sufiler, bu şekilde tasavvufî sırları ehli olmayanlardan uzak tutmuşlardır.

    RENC: Farsça, sıkıntı meşakkat demektir. Gönlün istemediği bir hususun ortaya çıkmasına, renc denir.

    RESLANİYYE: Şeyh Reslân b. Yakub b. Abdurrahmân b. Abdullah el-Câberî (ö. 695/1296) tarafından kurulmuş, Ukayliyye'nin kolu bir tasavvuf okulu.

    RESM: Arapça bir şeyin izi, örf ve alâmet gibi manalara gelir. Ezelde nasıl cereyan etmişse ebedde de aynı şekilde cereyan eden nitelik. Zira mahlukat ve sıfatları, tamamen Allah'ın takdiriyledir.

    RESM HIRKASI: Resm Arapça, iz, demektir. Mevlevîlerin giydiği bedeni geniş hırkaya, resm hırkası denir.

    RESUL ŞÂHİYYE: Ondokuzuncu asırda, Gücerat (Hind)'ta kurumuş bir tasavvuf okulu.

    REŞİDİYYE: Ondokuzuncu asırda Cezayir'de kurulmuş bir tasavvuf okulu.

    RETK: Arapça, bitişik olmak demektir. Zuhur bulmamış Hazret-i Vahidiyye nisbetlerine ıtlak olunur. Bu, ağacın çekirdekte özet olarak bulunduğu gibi, zât-ı ehadiyyette tafsillerin gizlenmiş hakikatlar halinde özet olarak bulunuşudur.

    RIFK: Arapça, lutufla davranmak, birine yardım etmek vs. gibi anlamları olan bir kelime. Müridin hali rıfkdır. Sufiyye yoluna girenlerin yolu budur. Son dönem büyük sufilerinden Mahmud Sami Efendinin (k) dediği gibi, insanlara yumuşak muamele etmek, onlardan incinmemek, onları incitmemek, kalb-i selim alâmetidir.

    RIZA: Arapça, razı olmak, memnun olmak demektir. Kalbin, hükmün akışı altında sükunet halinde bulunması. Dekkâk; rıza, belayı hissetmemektir, der. Genelde rıza, hüküm ve kazaya itirazda bulunmamayı ifade eder. Rızanın şartı, kaza (olay vuku bulduk) dan sonra olmasıdır. Eğer önce olursa, ona rıza'ya azmetmek denir. Muhsinlerin Allah'tan razı olması, kaza iledir. Ancak bazı durumlarda, kazaya rıza gerekmez. Mesela ortaya şekavet gibi bir kaza çıkarsa, buna razı olmak icabetmez, aksine razı olmamak boyun eğmemek gerekir. Şühedânın rızası, onların vusul isteği olmadan Allah'a olan sevgisidir. Sıddıkların rızası : Bunlar, sürekli terakki halinde oldukları için, onların ki, menzillerde, hazır olana rıza göstermekten ibarettir. Mukarrabinin rızası da, Hak'tan halka dönüş şeklindedir. Tasavvuf yoluna, rıza kapısı denmiştir. Mevlevîlerde, çile günleri ebced hesabına göre, "rıza" kelimesinin nümerik değerine uygun olarak binbir gündür. Kulun Allah'tan, Allanın kulundan razı olması "râzıye" ve "merzıyye" gibi tekâmülî iki nefs basamağını gösterir. Sufiyye yolu çok meşakkatlidir, demir leblebi çiğnemeye benzer, yenmesi zor bir lokma olduğu için, bu yola rıza lokması denmiştir. Rıza pazarı, tasavvufî yolda, herşeyin Allah'ın rızalığına bağlı olduğunu bildiren bir sözdür. Herşey rızaya bağlıdır; rızasız lokma yenmez. Irak tasavvuf okulu, rızayı hâl olarak görürken, Horasan tasavvuf çevresi makam şeklinde değerlendirmiştir.

    Güzel aşık cevrimizi çekemezsin demedim mi?
    Bu bir rıza lokmasıdır yiyemezsin demedim mi?
    Pir Sultan Abdal

    RIZAİYYE: Ebul-Hasan Ali b. Musa er-Rıza'ya dayandırılan bir tasavvuf okulu.

    RİBAT: Arapça, bağ, bend, birşeyi bağlayacak ip vs. gibi anlamları ihtiva eden bir kelime. Eskiden hudut boylarında, devletin sınırlarını korumak, ölü araziyi diriltmek, emniyet sağlamak gibi görevleri ifa etmek üzere kurulan tekke ve zaviyelere ribât adı verilirdi. Bu tekkelerde oturan dervişlere de, murâbıt denirdi. Savaşçı niteliğe sahip bu dervişler, bir zamanlar Afrika'nın Kuzey'inde "Murabitun" devleti kurmuşlardı. Tasavvuf tarihi içerisinde, sufilerin kırk dolaylarında devlet tesis ettiği görülür. Ulemadan tasavvuf erbabı olduğu gibi, sanatkardan, tüccardan, devlet adamından olmak üzere, her kesimden çok miktarda gönül insanları dikkat çekmektedir. Murabıtlar, asker-sûfilerdendir.

    RİCÂL-İ AYNİT-TAHAKKUM VE'Z-ZEVAİD: Evliya hiyerarşisinde bir yeri olan bu grub, ömürlerini dua, zili u zaruret, tevazu, meskenet ve recâ ile geçirirler. Yani dua erleridirler.

    RİCÂL-İ İLÂHİYYE: Arapça, ilâhî erler, Rabbani erler, Allah adamları anlamlarına gelen bir tamlama. Manevî kuvvet sahibi veliler için kullanılır. Güçlü dualarıyla, ümmet-i Muhammed (s)'in yardımına koşarlar. Bunlar, Muhyiddin İbn Arabi Hazretlerinin de ifâde ettiği gibi kalpleri semavî, halleri ruhanî olduğu için, yeryüzünde bunların durumlarını bilip anlayacak, çok az insan vardır. Bunlar, sayısı dört olan "Evtad" a yardımcı olurlar, Bunlar kalb-i Muhammed (s), Kalb-i Şuayb (s), Kadem-i Salih (s) ve Meşreb-i Hud (s) üzere zuhur ederler. Bunlara âlem-i âlâda nezaret eden melekler sırasıyla şunlardır : Hz. Azrail (a), Hz. Cebrail (a), Hz. Mikâil (a) Hz. İsrafil (a).

    RİCÂL-İ TAHTE'L-ESFEL: Arapça, esfel altı erler, demektir. Her asırda levh, kalem, arş, kürsi, yedi gök sayısınca toplam onbir kamil er. Bunların gıdaları nefes-i Rahmanî yani manevî hayat sebebi olan Rabbanî nefha (soluk) dır.
    TÜM KONULARIM ALINTIDIR YALNIZCA TANITIM VE BİLGİ AMAÇLIDIR
    ----------------------------------
    Sungate Titan Full HD İptv


    0.8°W-4.9°E-7.0°E-9.0°E-13.0°E-16.0°E-19.2°E-39.0°E-42.0°E-46.0°E

  4. #4
    kaptan-8 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Offline

    Uye No : 42955
    Üyelik tarihi
    16 Mart 2014
    Konum
    Türkiye/Adana
    Mesajlar
    21.396
     
     Uydu Alıcısı
     
     Sungate Titan Full HD İptv 

    Standart

    TASAVVUFÎ TERİMLER (R)
    ..:: 4 ::..
    RİCÂLU'LLAH: Arapça, Allah adamları demektir. Bunlara gayb erleri veya gayb erenleri denir. Bu muhterem zevat, Rabbanî bir ağırbaşlılık ve huşu ile temayüz etmiş, Rahmanî tecelliler altında yenik düşmüş oldukları için, yüksek sesle konuşmazlar. Hakk'ın gayri, bunları; bunlar da, Hakk'ın gayrisini bilmezler. Allah'ın fayda sağlayan kelimelerini ve isimlerini kendilerinde topladıkları için, bunlardan şer'an istimdat caiz ve bu kelime ve isimlerle istiâze ise, nas ile sabittir. Aslında yardım ve koruma Allah'tandır; ancak Allah'ın yardımını celbetmek için vesilelere teşebbüs etmek, tevhide engel değildir. Bu tıpkı, dışta dış işlerde zamanın padişahları ve onlara yakın olan vekillerinin halkın ihtiyaçlarını gidermesine benzer.

    Fazl u Hakk u himmet-i cünd-i Ricâlullah ile,
    Ehl-i küfrü serteser kahr eylemektir niyyetim.
    Fatih Sultan Mehmet

    RİCÂLÜ'L-FETH: Arapça, feth erleri demektir. Günün her saati için tayin edilmiş, yirmi dört salih kul vardır. Ehlullahın kalplerine İlâhî sırlar, bunlar vasıtasıyla gönderilir. Her biri, bir yerde görevli olduğu için, bir araya gelip halka oluşturamazlar.

    RİCÂLÜ'L-GAYB: Arapça, gayb erenleri demektir. Bkz. Ricâlullah ve Ricâl-i İlâhiyye.

    RİCALÜ'L-MENNAN: Arapça kuvvet erleri demektir. Bunlar meczupları, veya deliler olarak tanınır. Her asırda sekiz meczuba bu ad verilir. Bunlar tasarruf gücüne sahiptirler, biiznillah. Büyükler, bu gibilere saygı göstermek gerektiğini, ancak ihtilattan, yakın münâsebetten kaçınılması icabettiğini söylerler.

    RİCÂLÜ'L-KUVVE: Arapça, Mennan'ın erleri demektir. Veliler hiyerarşisi içinde onbeş kişilik erenler grubudur. Kendilerine yüz çevirenlere, yakınlık göstermek gibi, özgünlük arzeden şahsiyet yapısına sahiptirler.

    RİDÂ: Arapça, örtü demektir. Hakk'ın sıfatlarının kulda ortaya çıkmasıdır.

    RİFAİYYE: Seyyid Ahmed Rifaî (ö. 578/1182) tarafından kurulmuş bir tasavvuf okulu.

    RİH: Arapça, rüzgar, soluk demektir. Rahmanî soluk. Bu saba rüzgarı olarak bilinir.

    RİND: Farsça, kayıtsız, laubali, akıllı, münkir vs. gibi özellikleri olan kişi anlamına gelir. Dışı melam, içi selim olan kişiye rind denir. Batı'da dünyaya önem vermeyen, Bohem tarzı hayat sürdürenlerle, rindler, arasında en önemli fark, rindlerin iç estetiğe önem vermeleri, kalblerini her türlü pislikten temizlemeyi hedef edinmeleridir. Batıda, Bohem, hayvan gibi yaşar, hayvan gibi ölür. Rind ise ölünce

    "Ve serin serviler altında kalan kabrinde,
    Her seher bir gül açar, her gece bir bülbül öter"
    Y. Kemal Beyatlı

    Hafız Şirazî, bütün şark âleminde, rindlerin timsali olarak görülür. Bu tipler, kalendermeşreb, ehl-i dil şeklinde tanınır. Ali Seydî'nin, Resimli Kamus-ı Osmani'sinde, rindler şu şekilde anlatılır!: "Evet rindlik, birçok kıymetleri bir araya toplayan bir mefhumlar manzumesi (topluluğu) halinde mürekkeb (bileşik) bir mâhiyet (özellik) taşır. Onda neler yok ki... Meyhanenin kadehiyle, tasavvufun kadehi, aşkın mecazisiyle hakikisi ; gönül adamlığı, iç doluluğu, dış aldırmayış, parayı istihkar (küçük ve değersiz görme), kıyafetinde gelişigüzellik, zühdün dışındaki suretiyle zahide çatıp, sadece güzel olana ve güzel şeye gönül bağla*****, faniliği, ezelin "elesf'i ile, ebedin sonsuzluğunda avuttukları için, hayattan kâm almayı, akıl kârı bilmek ve rinde hepsinden daha yaklaşanı, ikbâle yukarıdan baktıkları için ikballeriyle böbürlenenlere kafa tutmanın zevkine ermeleri"... Rindler, şekilden kurtulmuş, öze ermiş kişilerdir.
    Vaiz düşerdi meygedeye kordu mescidi,
    Görse safa-yı meclis-i rindânemiz bizim
    Nef'i
    Kadr-i rindi anlasa zâhid reh-i meyhanede,
    Hırka-i tecrid-i zühdü ona payendâr eder.
    Nailî

    RİYA: Arapça, gösteriş yapmak demektir. Amel işlerken Allah'tan başkası düşünülerek, ihlâsı terketmek. Kur'ân-ı Kerim'de, "Malını insanlara gösteriş yaparak infak eden gibi" (Bakara/264) âyeti ile bu hususa işaret olunur. Benzeri bir âyet de şudur: "İnsanlara gösteriş yaparlar ve Allah'ı az zikrederler" (Nisa/142).

    RİSALE: Arapça, mektup demektir. Sûfiye taçlarına eklenen parçaya denir Siyah bezden yapılan ve eni beş santim olan risale, tacın ön kısmına sarılırdı.

    RİYAZET: Arapça, terbiye ve ıslah etme, idman yapma, eğitme vs. gibi anlamlan olan bir kelime. Nefsi eğitmek üzere onu aç, susuz ve sevdiği şeylerden mahrum bırakmaya riyazet denir. Nefsi ibâdete alıştırmak üzere eğitmek de, riyazettir. Nefis cihadı bir ömür boyu sürer. Bu yüzden sufiler, tasavvufu "barışı olmayan savaş" olarak nitelemişlerdir. Üç türlü riyazet vardır.
    1- Avam tabakasının riyazeti: ilimle ahlakı ihlasla ameli süsleyip, Hak ve halk ile olan muamelede hukuk, riayet etmek şeklindedir.
    2- Havas tabakasının riyazeti :lçteki tefrikayı (ayrılıkları) kesmek, Hakk'a huzur-ı kalple ibâdet etmek, geçtiği makamlara iltifat etmeyi bırakıp yüksek makamlara çıkmak olarak ortaya çıkar.
    3- Havassu'l-Havass'ın riyazeti : Şâhid ve meşhud ikiliğini bırakıp şuhudda fani olmak, yani cem'ul-cem mertebesine yükselmek. Edebin Riyazeti, nefsin tabi'atından kurtulmaktır. Talebin riyazeti, muradın sıhhatli olması, insanlarla sohbetten uzak olmak. Namaz ve oruca devam ve günahlardan korunmak, uyku kapısını kapamak da riyazetten sayılmıştır.
    Abdülaziz Debbağ'a, Ebul-Hasan eş-Şazilî'nin Allah'a şükr, nimetlerle üns, kendiliğinden gelen ata (bağış, ihsan) larla, ferahlık şeklin de tanımlanan yolu ile, İmam-ı Gazâli'nin nefse, zorluklara katlanarak muhalefetle birlikte, riyazeti tercih yolu, arasındaki fark sorulduğunda, şu cevabı verdi : "Aslolan şükür yoludur. Zira enbiya ve asfiyanın kalpleri, bu hal üzereydi. Şükür Allah'ın kullarının, ubudiyette ihlasının her türlü hazlardan kurtulmasına, acizliğini tanıma ve Allah huzurunda kusurunu bilmenin üzerine kurulmuş olup, zamanla, insanın kalbini yüceliklere ulaştırır". Konuyla ilgili olarak Bkz. Erbain ve çile maddeleri.

    Kocalıkta silinüp arpalığı nâçârdır.
    Kaldı ıstabl-ı riyazette ne arpa ne saman.
    Sabit

    RUBUBİYYET: Arapça, terbiye edicilik, büyütücülük, Rablik, yaratıcılık vs. gibi anlamları olan bir kelime. Mevcudatı taleb eden isimler için gerekli mertebenin adıdır. Bu mertebenin altında, el-Alim, es-Semi, el-Basir, el-Kayyum, el-Mürid, el-Melik vb. gibi isimler bulunur. Rububiyyet arş'tı. Yani Rahman'ın, mevcudata doğru, kendinde ve kendisiyle ortaya çıktığı zuhur yeriydi. Rububiyyete mahsus iki tecelli vardır : Manevî, Sûrî. Manevî tecelli: Kemalat türlerinden olan tenzihi kanunların gerektirdiği şekilde, isim ve sıfatlarda zuhur tarzında cereyan eder. Sûrî tecellî de içerdiği noksanlıklarla birlikte, teşbihi yaratılış kanunlarının gerektirdiği tarzda mahlukatı üzerinde zuhur etmek şeklinde olur.
    TÜM KONULARIM ALINTIDIR YALNIZCA TANITIM VE BİLGİ AMAÇLIDIR
    ----------------------------------
    Sungate Titan Full HD İptv


    0.8°W-4.9°E-7.0°E-9.0°E-13.0°E-16.0°E-19.2°E-39.0°E-42.0°E-46.0°E

  5. #5
    kaptan-8 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Offline

    Uye No : 42955
    Üyelik tarihi
    16 Mart 2014
    Konum
    Türkiye/Adana
    Mesajlar
    21.396
     
     Uydu Alıcısı
     
     Sungate Titan Full HD İptv 

    Standart

    TASAVVUFÎ TERİMLER (R)
    ..:: 5 ::..
    RUH: Arapça, ruh, nefs, Cebrail vs. gibi anlamları olan bir kelime. Kaşanî, bunu mücerred (soyut) insan latifesi olarak tanımlar, el-Bennacî ise ruhu, "histen daha latif bir cisim olup ona dokunulmaz, insanların büyük çoğunluğu onu anlamaz" diye tarif eder. Ibn Ata, Allah'ın, ruhu cesedlerden önce yarattığı kanaatindedir. Başka bir grup da, ruhu, yoğun bir alandan ortaya çıkmış bir latife olarak değerlendirir. el-Kahtabî ruh, Kün zilleti altına girmemiştir, zira diridir, diyerek, onun halk değil de emr âlemine ait olduğuna işaret etmek ister.
    Ruh genelde üç noktada ele alınmıştır:
    1- Hareketin temeli (ma bihi'l-hareke) : Maddenin mukabili, yani kuvvet. Madde veya kuvvet, madde veya ruh denildiği zaman bu anlaşılır. Bu, ruhun en genel manasıdır. Bu bakımdan ele alınırsa, elektrik başta olmak, üzere, harekete geçirici her kuvvet, bir tür ruh olarak değerlendirilebilir.
    2- Hayatın temeli (Ma bihi'l-hayat) : Hayat gücü, geniş manasıyla bu hayat, bitkisel hayatı içine alır. Bu bakımdan, bütün bitkiler için, ruh tabiri kullanılması vakidir.
    3- İdrak'ın temeli (Ma bihi'l-idrak) : Bu da, insanî hayatla sonuçlanan hayvanî hayattır. Bu ruh, bitkisel ruhtan da özeldir. Ruh bu tavrıyla en yüksek zirvesine ulaşmıştır. Bu ruha, ruh-ı insanî denmiştir, ilim irade, kelam, ta'akkul (akletmek), marifet, basit vicdan vs. gibi bütün şuur olayları, işte bu, ruh-ı insanîde ortaya çıkar. Ruh hakkında çok şeyler söylenmiş olmakla birlikte, o, az bir grub hâriç, küçük veya büyük kıyamete kadar bir varoluş sırrı şeklinde hayatiyetini sürdürecektir. Allah'tan üfürülen ruh, ölümle maddî bedenden ayrılır. Mevlanâ'nın dediği gibi, ruh, maddî bedene bir iple, boyun ve enseden bağlanmıştır. Azrail bu ipi kesince bedenin hayatiyeti sona erecek, ruh kendi aslına (Rabba), beden de kendi aslına (toprağa) dönecektir. Ruh ile ilgili bir dua, atasözü şeklinde söylenir : "Ruh-ı revanı şad ü handan olan": Yani ruhu ahirette mutlu sevinçli olsun. Kötü kişilerin ardından da, "ruh-ı revanı baldıran (zehir) ola" denir.

    RUH-I A'ZAM: Arapça, en büyük ruh demektir. Rububiyyeti bakımından, ilâhî zat'ın zuhur yeri (mazharı) olan ruh-ı insanîden ibarettir. Onun künhünü, Allah'tan başkası bilemez. Ruh-ı Azam'a, akl-ı evvel, hakikat-ı Muhammediyye, nefs-i vahide, hakikat-ı esmaiyye gibi isimler de verilir. Allah'ın, kendi sureti üzere halkettiği ilk varlık (mevcut) budur. Bu, en büyük halifedir.

    RUH-I EMİN: Arapça, güvenilir ruh demektir. Cebrail (a)

    RUH-I İNSANÎ: Arapça, insana ait ruh demektir, insandaki ruh için kullanılır. Ruh-ı hayvanîye binmiş olarak insanda mevcut olan latifedir, müdrik bir bilicidir, insanî ruh, emir âleminden inmiştir. Akıllar bunun mahiyetini bilmez.

    RUHSAR: Farsça, yüz, İlâhî isim ve cemalin zuhuruna neden olan tecelli. Zuhuru-butunu kapsayan vahdet noktası.

    RUHU'L-İLKA: Arapça, ilka eden, kavuşturan, getiren ruh anlamınadır. Terim olarak gönüllere gaybî bilgileri getiren ruhu, yani Cebrail'i ifade eder.

    RUHU'LLAH: Arapça, Allah'ın ruhu demektir. Hz. İsa

    RUKNİYY: Rukneddin Firdevsî tarafından kurulmuş bir tasavvuf okulu olup, Kübreviyye'nin kollarındandır.

    RÜKÛ: Arapça, eğilmek demektir. İlâhî tecellilerin varlığı altında, kevnî mevcudatın yok oluşunu görmeye işaret eder.

    RUKYE-HAN: Arapça-Farsça. Rukye okuyan demektir. Efsuncu, üfürükçü, nefes eden, muskacı.

    RUMİYYE: Şeyh İsmail Rumî (ö. 1041/1631) tarafından kurulmuş bir tasavvuf okuludur. İsmailiyye olarak bilinir. Kadiriliğin kollarındandır.

    RUM ERENLERİ : Bkz. Abdalân-ı Rum

    RUSUMU'L-ULUM ve RUKUMU'L-ULUM: Arapça, ilimlerin resimleri demektir. Bu, insan şuurudur. Alîm, Semî, Basîr gibi, insanda ve Hak'da ortak olarak zuhur eden sıfatları sebebiyle, kendini bilen, Rabbini bilir.

    RUŞENİYYE-İ HALVETİYYE: Şeyh Dede Ömer Ruşenî (ö. 892/1487) tarafından kurulmuş tasavvuf okulu olup Halvetiyye'nin kollarındandır.

    RÜTBE-İ ESMA: Arapça, isimlerin rütbesi demektir. Esma-i İlâhiyye'nin mertebeleri.

    RÜYA: Arapça, görmek demektir. Tasavvufta rüya üç türlüdür. İlâhî, melekî, şeytanî. Rüya tabiri, başlı başına bir maharettir. Görülen her rüya, görenin için: yansıtan bir aynadır. Meselâ.rüyada görülen her hayvan, görenin nefsinin hangi hayvanın sıfatını taşıdığını gösterir. Ancak rüya, sadece şeyhe veya tabir edene anlatılır. Uzman olmayana anlatılmaz. Asl olan rüyaya değer vermemektir. Ancak müridler, çoluk, çocuk hükmündedir, rüya vs. gibi fizik ötesi olaylara fazla önem verirler. Onların bu yönünü rötuş etmek veya ıslah etmek için "Rüyayı bırak, rü'yete bak" diye. tavsiyede bulunulur. Salih rüya, son derece az görülür. Ancak, ruhunu arındıran nefislerin, şeytani rüya görmesi nâdirdir. Şeytanî rüyalar, genellikle korkutucu şekilde zuhur eder, bazan tekrar ederek gözükür. Bu rüyalar tabir olunmaz, şerrinden Allah'a sığınılır.

    RÜ'YET: Arapça, görmek demektir. Allah'ı görmeyi ifade eder. Hz. Ali (r) "görmediğim Allah'a ibâdet etmem"der. Bu, her yerde çeşitli şekillerde tecelli eden Allah'ı görmek demektir. Bu görüş, hayvanî gözle değil, kalp gözüyle olur.
    TÜM KONULARIM ALINTIDIR YALNIZCA TANITIM VE BİLGİ AMAÇLIDIR
    ----------------------------------
    Sungate Titan Full HD İptv


    0.8°W-4.9°E-7.0°E-9.0°E-13.0°E-16.0°E-19.2°E-39.0°E-42.0°E-46.0°E

Konu Bilgileri

Bu Konuya Gözatan Kullanıcılar

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

Benzer Konular

  1. Tasavvufî terimler (g)
    Kuran-ı kerim forum içinde, yazan kaptan-8
    Yorum: 4
    Son Mesaj: 03.Nisan.2014, 02:14
  2. Tasavvufî terimler (h)
    Kuran-ı kerim forum içinde, yazan kaptan-8
    Yorum: 17
    Son Mesaj: 03.Nisan.2014, 02:12
  3. Tasavvufî terimler (ı-i)
    Kuran-ı kerim forum içinde, yazan kaptan-8
    Yorum: 8
    Son Mesaj: 03.Nisan.2014, 02:00
  4. Tasavvufî terimler (j)
    Kuran-ı kerim forum içinde, yazan kaptan-8
    Yorum: 0
    Son Mesaj: 03.Nisan.2014, 01:57
  5. Tasavvufî terimler (z)
    Kuran-ı kerim forum içinde, yazan kaptan-8
    Yorum: 3
    Son Mesaj: 18.Mart.2014, 02:49

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Facebook platformu Giriş