DUYURU PANOSU
FORUMUMUZDA TİVİBU, D-SMART ,DİGİTURK-BEİN KANALLARI YERLİ - YABANCI PLATFORMLARLA İLGİLİ ,KART PAYLAŞIMI ,İPTV ,SERVER PAYLAŞIMDA BULUNMAK,HACK İLE KONULAR ve SPONSORLARIMIZ DIŞINDA HERHANGİ BİR ÜRÜN SATIŞI YAPMAK YASAKTIR 

İletişim


 WHATSAPP +905354035843


ERK@L


onlineuydudestek@gmail.com

×

NOTICE Bilgilendirme : Bu konu 4186 gün önce başlatıldı . Konu başlangınç tarihi güncel değilse Konu güncelliğini yitirmiş yada bu konu ile ilgili son cevap yazılmış olabilir. Eğer yazınız doğrudan bu konu ile ilgili değil ise yeni bir konu başlatmanızı tavsiye ederiz....

TASAVVUFÎ TERİMLER (N) ..:: 1 ::.. NÂDİ ALİ: Yetiş yâ Ali, anlamında Arapça bir söz. Bektaşîler ve kızılbaşların vird olmak üzere okudukları söze, Nâdi Ali denir. Bektaşî

Bu konu 20052 kez görüntülendi 9 yorum aldı ...
Tasavvufî terimler (n) 20052 Reviews

    Konuyu Değerlendir: Tasavvufî terimler (n)

    5 üzerinden | Toplam: 0 kişi oyladı ve 20052 kez incelendi.

 
Sayfa 2/2 İlk ... 2
  1. #1
    kaptan-8 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Offline

    Uye No : 42955
    Üyelik tarihi
    16 Mart 2014
    Konum
    Türkiye/Adana
    Mesajlar
    21.406
     
     Uydu Alıcısı
     
     Sungate TİTAN 4K UHD & Sungate TİTAN İPTV HD 

    Standart Tasavvufî terimler (n)

    TASAVVUFÎ TERİMLER (N)
    ..:: 1 ::..
    NÂDİ ALİ: Yetiş yâ Ali, anlamında Arapça bir söz. Bektaşîler ve kızılbaşların vird olmak üzere okudukları söze, Nâdi Ali denir. Bektaşî geleneğine göre, Uhud harbinde Rasûlullah (s)'ın canı sıkılmış ve Cebrail'den öğrendiği "Nâdi Ali"yi okumuş. Hz. Ali de bunu duyunca "lebbeyk" diyerek atılmış, gazileri savaşa teşvik etmiştir. Nasru'l-Ashâb adlı eserde bu Nâd'ın Zogayl-ı Huzâî'ye ait olduğu kaydedilir. Şeyhu'l-İslâm Ebussuud Efendi'nin konuyla ilgili fetvası da, bunu te'yid eder. Gaybî, Nâdi Ali'yi şerhetmiştir. Hadis literatürünü taradığımız zaman, Nâdi Ali diye bir kayda rastlayamadık. Bu nedenle, mezheb tervici için, bu sözün Hz. Resûlullah (s)'a yakıştırılmış olması kuvvetle muhtemeldir.
    Nâdi Ali şudur:

    Nâdi Aliyyen mazhara'l-acâib
    Tecid-hu avnen leke fi'n-nevâib
    Kullu hemmin ve ğammin seyencelî
    Bi-velâyetike yâ Ali, yâ Ali!

    Tercümesi:

    Harikulade şeylerin mazharı Hz. Ali'ye seslen
    Ki onu musibetti anlarda sana yardımcı olarak bulasın.
    Her türlü üzüntü ve keder silinir
    Senin veliliğinle ey Ali, Ali!

    NAFİLE: Ganimet malı, bağış, hibe, gerek olmaksızın yapılan, nafile anlamlarını ihtiva eden Arapça bir kelime. Farz ve vacipten fazla olarak yapılan ibadetler. Nafileler, tasavvuf erbabı için büyük önem arzetmekle birlikte, hiç bir zaman farzın üzerinde tutulmaz. Yani Pazartesi, Perşembe sünnet orucunu hiç terketmeyen bir sûfinin, Ramazan orucunu terkettiği veya hafife aldığı tasavvuf tarihinde görülemez. Abdest şükür namazına, teheccüde devam eden bir sûfî'nin değil farz namaz, vaktin sünnetlerini bile (hatta ikindi gibi gayr-i müekked sünnet olsa bile) kaçırmazlar. Hallâc-ı Mansur'un, farz namazlara Allah'ın şe'airi olması açısından gösterdiği vera'ya dayalı saygısı, gerçekten çok ilginçtir. Hallâc-ı Mansûr, her farz namazını, vakti girmeden gusul abdesti alır ve o abdest ile kılardı. Bu takvadan öte vera'dır. Sûfiler hakkında yanlış anlaşılan hususlardan biri, işte budur. Tasavvuf konusunda ihtisas sahibi kişilerin dikkatlerinden kaçmayan bu husus, konuya uzak kişilerce maalesef yanlış anlaşılmaktadır.

    NAĞM: Gizli söz, tatlı melodi anlamında Arapça bir kelime. Vecd, bazen kelimelerin manasının anlaşılmasından ortaya çıkar. Bu durum, bazan da sırf nağme ve güzel makamdan zuhur eder. Ruhanî alem, güzellik ve iyiliklerin toplandığı yerdir. Dinlenen gazelin nağmesi en az manası kadar, bu ruhanî âlemi harekete geçirir. Ve kişinin vecde ulaşmasına sebep olur. Sema'da müziğin nağmeleri önemlidir. Bu sebeple, büyük müzik ustaları hep mutasavvıflar arasından çıkmıştır.

    NAHNU BİLÂ NAHNU: Arapça, bizsiz biz demektir. Hakk'ın fiilerini gören sâlikin başka fail görmemesi. Kendi benliğinden fanî olan sâlik, Hakk'ın benliğinden haber vermektedir.
    Salikin kendi benliği Hakk'ın benliğinde fani kılması. Allah'ta fânî oluş.

    NAKÎB: Arapça, bir topluluğun reisi, büyüğü, başkan, kabile reisi, kaptan, orduda bir rütbeyi ifade eden sözcük. Tekkelerde, şeyh vekili unvanını taşıyan kimselere nakîb denir. Bunlar, manevî eğitimde mesafe almış kişilerdir. Çoğulu nukabâ'dır. Rufaî, Sa'dî ve Bedevî tarikatlarında, nukabâlık rütbesinden önce nakîblik vardır. Bunlar, mukabele denilen toplu zikir törenlerinde, kuşak (şed) kuşanır, hizmette bulunurlar.

    NAKL-İ KÜFÜR, KÜFÜR DEĞİLDİR: Kelime-i küfrü, bir başka şahsa naklen söylemek küfür değildir. Küfür olabilmesi, o sözün söyleyen tarafından tasvib edilmesine bağlıdır. Bu konuda Oğlanlar Şeyhi İbrahim Efendi şöyle der: "Vahdete ait söz söylemek gerektiğinde, başkasından naklediyormuş gibi söyleyin. Nakl-i küfür, küfür olmaz mes'elesine binâen, bu şekilde selâmette kalırsınız" (Sohbetnâme).

    NAKŞBENDİYYE: Nakış yapmayı ifade eden Farsça iki kelimenin birleşmesiyle oluşmuş bir sözcük. Hoca Muhammed Bahâeddin Nakşbend (k)'in (ö. 1397) kurduğu, gizli zikir esasına dayalı bir tasavvuf okulu. Günümüz Anadolu'sunda Hâlidiyye adıyla varlığını sürdürmektedir.

    NÂKÛS: Arapça, çan demektir. Cem makamı. Salikin tevbe ile ibâdete yönelmesini sağlayan uyanış. Tefrika makamını hatırlama.

    NÂLE: Farsça, inleme demektir. Münacât, Allah'a yakarma. Nâle-i zîr: Hafif sesle, mırıltı halinde Allah'a sızlanma. Ayn-ı mahabbet: Öz sevgi, Nâle-i zar: Sevgi arayışı. Gece karanlık ve ıssız yerler, insanlardan uzak, sessizlik içinde, sevginin uyanık tuttuğu seherî denilen kimselerin, Allah ile özel bir saatleri vardır. O, tam anlamıyla bir mahremiyet ânıdır. Âşık o saatte ağlar, sızlar, boynunu büker, secdelerde gözyaşlarıyla, yerleri sular, o anda o, "ümmetî, ümmetî" sırrına mazhar olarak cümle ümmet-i Muhammed (s) için dualar eder. Bu serüven, bir kaç gecelik değildir. Ömür boyu sürer. Sûfî o halde, dostu ile sohbettedir, O'nunla dertleşir, hâlleşir, iki dost arasında ne konuşulacak ise onları konuşur. Bu hal yazılmakla değil, seherlerde (sabah namazının vaktinin girişinden iki üç saat önce) yaşanmakla bilinir. Yaşanmanın dışında ne yazarsanız yazın, uzaktan seyredilen güzel bir gülün, insan üzerinde bıraktığı intibâdan daha fazlasını elde edemezsiniz. Tasavvufî hallerin hepsi, psikolojik olaylar gibi sübjektif değer taşır, bilinebilmesi için, anlatılan hâlin, bizzat öğrenmek isteyen kişi tarafından, yaşanması gerekir. Ömrünün son on senesinde uykusunu kaybeden Mevlânâ'nın içinde bulunduğu hâli anlamak için, en az onun kadar âşık olmak gerek. Yoksa, onun uykusuzluğunun sebebini anlamak mümkün değildir. Hülâsa; tatmayanlar, tasavvufu bilemeyecekler, anlayamayacaklar, bilmeme ve anlamamaya da devam edeceklerdir.

    NA'LEYN: Arapça, iki ayakkabı demektir. İki ayakkabıdan kasıt: Rıza-gazab, kahr-lütuf, celâl-cemal gibi Hakk'a ait birbirine zıt sıfatlardır, iki ayakkabıyı çıkarmak, dünya ve âhireti terketmek demektir. Hz. Musa (a)'nın Tur Dağında mazhar olduğu şu hitap gibi: "Ey Musa iki ayakkabını çıkart at, çünkü sen, mukaddes bir yerdesin" (Tâhâ/12). Sûfilerce mukaddes vadiye erenler, kıyasın iki öncülüne gerek duymazlar, zira sonuç, onlara açıkça ayan beyan ortadadır.

    NALLA MIH ARASI : Sıkıntı ve gönül darlığını ifade eden bir deyim. Bu hale sûfîler, kabz derler; bu kelime iç sıkıntısı, tutukluk ve daralmayı ifâde eder. Kabz'dan sonraki ferahlık, huzur ve genişlik haline de bast denir. Allah'ın el-Kâbız ve el-Bâsıt isimleri, Bakara suresinin 245. âyetindeki, "yakbıdu" ve "yebsütu" (daraltır, genişletir) fiilleriyle ele alınırsa, bu iki zıt hâlin, Allah'tan kaynaklanan (Allah vergisi) durumlar olduğu anlaşılır. Sûfiler kabz (tutukluk) hâlini anlatırken "nalla mıh arasındayım, nalla mıh arasında kalmıştım" ifadelerini kullanırlar.

    NÂM: Farsça, isim demektir. Mevki, makam ve şöhret âfettir. Hicâb, perde. Kötü isim yapma. Melâmet.
    TÜM KONULARIM ALINTIDIR YALNIZCA TANITIM VE BİLGİ AMAÇLIDIR
    ----------------------------------
    Sungate TİTAN 4K UHD


    0.8°W-4.9°E-7.0°E-9.0°E-13.0°E-16.0°E-19.2°E-39.0°E-42.0°E-46.0°E

  2. #9
    kaptan-8 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Offline

    Uye No : 42955
    Üyelik tarihi
    16 Mart 2014
    Konum
    Türkiye/Adana
    Mesajlar
    21.406
     
     Uydu Alıcısı
     
     Sungate TİTAN 4K UHD & Sungate TİTAN İPTV HD 

    Standart

    TASAVVUFÎ TERİMLER (N)
    ..:: 9 ::..
    NİYÂZİYYE: Niyazi Mısrî (ö. 1105/1694)'ye nisbet edilen bir tasavvuf okulu. Ahmediyye-i Halvetiyye'nin kollarındandır.

    NİYAZ PENCERESİ : Mevlânâ Hazretlerinin türbesinde, dışarıya bakan pencereler veya tekkelerin türbe pencerelerine denir.

    NİYAZ TAŞI : Bektaşî tâbiri. Meydanda, Pîr Postu'nun yanında bulunan bir makamdı. Buraya "Kızıl Eşik" veya "Mürüvvet Taşı" da denirdi. Niyaz edildiği için, buraya, "Niyaz Taşı" denmiştir.

    NİYET: Arapça bir kelime olup Türkçe'de de aynı anlamda kullanılır. Amellerin dayandığı temel. Bulunduğu yer, kalptir. Bu yüzden niyete, kalbin kalbi de, denir. Niyetin yeri kalp olmasaydı, kalbin kıymeti bilinmezdi. Zira, müminin niyeti, amelinden daha hayırlıdır. (Hadis-i Şerif). Niyet kalbin dizgini, amelin ruhu ve kumandanı, kasdın başlangıcı, konuşma, susma, hareket ve sekenât gibi, dışa ait fiillerin içidir. Niyet, Rabbü'l-âlemin'in nazar ettiği yerdir. Ebu Talib-i Mekkî Kutu'l-Kulûb'da, ehl-i beytten bu hususta hikmetli bir söz nakleder: "Allah, amel olmadan kuru lafı, niyet olmadan da, ameli kabul etmez".

    NİZÂMİYYE: Hindistanlı ünlü veli, Nizamüddin Evliya diye maruf, Muhammed b. Ahmet el-Halvetî (ö. 725/1325) tarafından kurulmuş bir tasavvuf okulu. Çiştiyye'nin kollarmdandır.

    NOKTA: Arapça nokta, küçük parça, iş, mesele, mekan, saha anlamlarını ihtiva eden bir kelime. Tasavvufta nokta, harflerin başlangıcı ve sonudur. Harflerin hepsi, noktanın yayılmasından meydana gelir, bu bakımdan harflerin hepsi, noktadadır. Bütün harfler, noktadan ibarettir. İşte tıpkı bunun gibi, bütün varlıkların suretleri, her an Allah'ın bilgisinde ta'ayyün eder, bu ta'ayyün, varlıkların zuhuruna (ortaya çıkmasına) sebep olur. Bu sebeple kâinat, gerçekte taayyün-i zâtî'nin, yani Allah'ın zâtına ait sıfatı olan bilgi (ilim) sinde belirmiş, suretlerin, yokluk âleminde zuhurundan ibarettir ve âlemlerin varlığı izafî (rölatif) varlıktır. Gerçek varlık, yalnızca Allah'ındır. Nokta o, "zatî ta'ayyün" dür, kainat da adeta harflerdir.

    Sa'y ile eyleyüben nokta-i ilmi teksir
    Eyledim bir nice dem, ders-i fenayı tekrir.
    Esrar Dede

    Tövbeler, bir dahi ben kimseye etmem kederi
    Yürü ey zülf-i siyah, noktadan aldım haberi.
    Seher Abdal

    NOKTACI: Son devir melamîlerinden Muhammed Nûrû'l-Arabî Hazretleri, Prizren ve Üsküb'de Hz. Ali (r)'nin sözlerini içeren "Noktatü'l-Beyan" adlı risaleyi tefsir etmiş, ders olarak okutmuş ve bu yüzden adı "Noktacı Hoca" kalmış. Böylece, Melamiler, noktacı unvanıyla anılır olmuştu.

    NU'MANİYYE: Necmüddin Ebu Nu'man b. Bişr b. Ebi Bekir b. Süleymani'l-Câferi et-Tebrizi tarafından kurulmuş bir tasavvuf okulu olup, Cüneydiyye'nin kollarmdandır.

    NÜN : Arap alfabesinin yirmi beşinci harfidir. Mahlukata ait suretlerin, hal ve vasıflarıyla, özet olarak nakşolunmuş haline "Nün" denir. Nakşolunma, Allah'ın "Kün" kelimesinden ibarettir. Bu da, Hazret-i Kelimenin zuhur (ortaya çıkış) yeri olan Levh-i Mahfûz'da, kaderin câri olduğu şekilde tekevvün eder (oluşur). Kaşanî, bu hususu biraz daha açarak, onun, ehadiyyet hazretindeki özet bilgi olduğunu kaydeder. Kalem'in de tafsil (ayırım) hazretini ifade ettiğini söyler.

    NUR: Arapça, ışık demektir. en-Nûr, Esma-yı Hüsna'dan biridir. Allah'ın zahir ismi, ile tecellisine, nur denir. Kainattaki suretlerde ortaya çıkan vücuddur. Gizlenmiş bir şeyin, ledün ilmiyle ortaya çıkmasına denildiği gibi, kalpten mâsivayı çıkarıp atan İlâhî varidata da denir. Onu önce, gören (bâsira) idrak eder, sonra da, onun vasıtasıyla diğer görünen şeyleri (mubassarat) görür, ilâhî varidatın küllisi olması bakımından da, kalpten kevni (mâsivayı, Allah'tan gayri herşeyi) giderir. Sühreverdî, Heyakilu'n-Nur'unda, şu niyazda bulunur "Ey Kayyûm! Bizi Nur ile destekle. Bizi Nur'da sabit kıl. Bizi Nur'da haşreyle (topla). En yüce gayemizi rızan kıl. En büyük maksadımız sana kavuşmak olsun!..."
    Nurla ilgili bazı atasözü ve deyişler şöyledir: Her hangi bir şey, olay veya husus, bir insanın hoşuna gidince "gözüm gönlüm nurlandı" der. Çirkin yüzlü, pis, pasaklı görünüşlü, kötü huylular, "nursuz, pirsiz" veya "yüzünden nûr-ı İlâhî silinmiş" veyahut "yüzünden nur-ı İlâhî, kasap süngeriyle silinmiş" kişilerdir. Güzel, ve pırıl pırıl yüzlü kişiler, "yüzü nur gibi, nur yüzlü" olarak tanımlanmıştır.
    Çok çok güzel işler için "nurun âlâ nur" denir. Sûfiler bir şey yenilir içilirken "Nur olsun" derler.

    NUR BAHŞİYYE: Kübreviyye'nin kollarındandır. Kurucusu Muhammed Nurbahş (ö. 869/1 465)'tır.

    NÛRİYYE: Bkz. Cerrahiyye.

    NÛRİYYE: Ebûl-Hasan Ahmed b. Muhammed en-Nurî (ö. 295/907)'ye dayandırılan bir tasavvuf okulu.

    NÛRİYYE: Nureddin Abdurrahmani'l-İsferayinî (ö. 639/1241) tarafından kurulan bir tasavvuf okulu olup, Kübreviyye'nin kollarındandır.

    NÛRİYYE: Nureddin Habibullah Hâdisi'ye dayandırılan, Rifaiyye'nin kollarından bir tasavvuf okulu.

    NÛRİYYE: Rukniyye'nin kollarından bir tasavvuf okulu.

    NÛRİYYE: Rafızî bir tasavvuf okulu.

    NÛR-I MUHAMMEDİYYE: Arapça, Muhammedi (s) nur, Hz. Muhammed (s)'in nuru demektir. Buna Hakikat-ı Muhammediyye (s) de denir. Allah'ın yarattığı ilk şey Peygamber Efendimizin (s) nurudur. (Aclunî, Keşfu'l-Hafa, l., 265) Diğer bütün varlıklar, O'nun nurundan yaratılmıştır.

    NÛR-I NÜBÜVVET: Arapça, peygamberlik nuru demektir. Hz. Peygamber (s)'in nuru, Allah'ın ilk olarak yarattığı nur olup, Hz. Âdem'den başla*****, Hz. Muhammed (s)'e kadar intikal etti ve O'nda karar kıldı.

    en-NURU'L-ÂZAMU'L-A'LÂ: Arapça, en ulvî, en muazzam nur anlamındadır. Bu, Allah'ın nurudur. Çünkü Allah'ın nurundan, daha büyüğü yoktur.

    NÛRÛ'L-ENVAR: Arapça, ışıkların ışığı demektir. Allahu Teâla. Zira, nurların hepsi O'ndandır, herşeyi kuşattığı için kuşatıcı nurdur.

    en-NÛRU'L-KAYYÛM: Arapça, Kayyum nuru demektir. Herşey bununla ayakta durur, varlığını sürdürür.

    NURU'L-KULÛB: Arapça, kalplerin nuru demektir. Allah tarafından kulun kalbine atılan ve Hakk'ı bâtıldan ayırdetmeyi sağlayan nur.

    en-NURU'L-MUKADDES: Arapça, Mukaddes nur demektir. Bütün noksan sıfatlardan uzak olan.

    NURU'N-NEHAR: Arapça, gündüzün nuru demektir. Bu, bütün nurları örter, tıpkı güneşin yıldızları örttüğü gibi.
    TÜM KONULARIM ALINTIDIR YALNIZCA TANITIM VE BİLGİ AMAÇLIDIR
    ----------------------------------
    Sungate TİTAN 4K UHD


    0.8°W-4.9°E-7.0°E-9.0°E-13.0°E-16.0°E-19.2°E-39.0°E-42.0°E-46.0°E

  3. #10
    kaptan-8 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Offline

    Uye No : 42955
    Üyelik tarihi
    16 Mart 2014
    Konum
    Türkiye/Adana
    Mesajlar
    21.406
     
     Uydu Alıcısı
     
     Sungate TİTAN 4K UHD & Sungate TİTAN İPTV HD 

    Standart

    TASAVVUFÎ TERİMLER (N)
    ..:: 10 ::..
    NUTUK: Arapça, konuşmak demektir. Şeyhin, hikmet dolu sözlerine, nutuk denir. Şeyhlerin, müridlerine yaptığı ahlâkî, edebî konuşmalara, söylediği şiirlere nutuk adı verilir. Nutuk ile nefes, hemen hemen aynı manada olmakla birlikte, ilki sadece okunmak, ikincisi de terennüm etmek içindir.

    Rıza divanının tab'iyle revnak geldi af âka
    Basıldı genç defter-i na'tü nutku İbn-i Neccâr'ın
    Bursalı Şeyh Zâik

    NUTKA MÜRÜVVET: Konuşma sırasında sözü kesilen, yahut konuşurken konuyla ilgili bir husus aklına gelen kişi, konuşma sırasında, unutacağı kanaatine varırsa, o hususu dile getirmek için "nutka mürüvvet erenler" veya "nutka mürüvvet" diyerek izin ister.

    NUTKUN CANI VAR : Allah adamları boş laf konuşmaktan sakınırlar. Bu yüzden, sözleri boşuna değildir, bir anlamı ve ruhu vardır. Dervişler arasında, musibet veya felâketle ilgili bir söz söylenecek olursa, hemen "aman azizim!" Öyle konuşma, nutkun canı (ruhu) vardır; dediğin oluverir." diye karşılık verilirdi.

    NUTUK HAKLAMAK : Mürşidin sözlerini tasdik etmek, uygulamaya koymak anlamında kullanılan bir ifadedir. Yani, şeyhin emrini tahakkuk mevkine koymak demektir.

    Sırrını keşfetme, sakla,
    Çıkarma ağzından bakla,
    Şeyhinin nutkunu hakla,
    Dervişlikte yol böyledir.
    Lâ-edrî

    NÜBÛVİYYE: Zanaat sahibi esnafların iştirak ettiği bir tasavvuf okulu olup Suriye'dedir.

    NÜBÜVVE: Arapça şan, şeref, yücelik anlamındadır. Hakk'ın zatı isim, sıfat ve hükümlerinin bilinmesi için, İlâhî hakikatleri haber vermektir. İki çeşit nübüvvet vardır: 1- Tarif nübüvveti : Zat, sıfat ve isimlerin, Peygamberler tarafından tanıtılması. Bu bakımdan Peygamberin nübüvvetine, "ta'rif nübüvveti" denir. 2- Teşri nübüvveti : Birincidekilerle birlikte, ahkam ve edebin, hikmet öğreterek, siyaset uygula*****, ahlâk ile tebliğ edilmesidir.

    NÜCEBA: Arapça, asil, asalet sahibi anlamına gelen "necib" kelimesinin çoğuludur. Bunlar kırk kişidirler, insanların işlerini ıslah eder, yüklerini taşırlar. Bunlar, sadece halkın hukuku hususunda tasarruf eder (iş görür) ler. Bunlar fevkalâde merhamet duygularıyla dolu oldukları için, Allah'tan gelecek intikam oklarını, dua ve niyazlarıyla savarlar.

    NÜKABA: Arapça, bir kavmin büyüğü, başkan, kabile reisi, vs. gibi anlamları ihtiva eder. "nakib" kelimesinin çoğuludur. Nukaba, el-Batın ismini gerçekleştirmiş veliler zümresidir. Sayıları üçyüz kişiden ibarettir, insanların içine yönelirler, oradaki gizlilikleri açığa çıkarırlar, yani iç hallere vâkıf olurlar. Ayakta zikir çeken Rifaî, Bedevî ve Sadî gibi tarikatlarda, sülûkunu tamamlamış dervişe, nakib adı verilir.

    NÜSHA: Arapça, nüsha, bir başka kağıda aktarılan suret, yazı sureti, kopya gibi anlamlara gelen bir kelimedir. Hastalıktan kurtulmak, hastalığa yakalanmamak, kurşun işlememek üzere, özel şifrelerle yazılan manevî vasıtalara nüsha (veya muska) denir. Bunlar, ince ve uzun bir kağıda, çok ince bir kalemle, gülsuyu, zağferan gibi şeylerle yazılıp, üçgen şekilde katlanıp, üzerine yedi kat muşamba sarılır, teneke veya gümüş mahfazalara konularak boyunda taşınır. Bunlara "hamayil" de denir. Buna benzer, vefk denilen bir tür muska yazım tarzları da mevcuttur.

    Padişahım sanma kim urmaz nişanını kurşunun
    Mâhi çak eyler felekde girse mihrin koynuna
    Satvet-i şahaneden bî-çare testi havfidüb
    Belki kurşun işlemez bir nüsha takmış boynuna.
    Lâ-edrî

    NÜSHA-İ KÜBRA: Arapça, büyük nüsha demektir. Âlem yani şu bütün kainat, "Nüsha-i Kübrâ"dır. Mevlevî tekkelerinde, Nüsha-i Kübra diye yazılı uzun bir kağıt verilirdi. Bu Nüsha, Sikke-i Mevlana şeklindedir bir gümüş veya altın mahfazaya konarak, o şekilde boyuna takılırdı.

    NÜSHA-İ SUGRA: Arapça, küçük nüsha demektir, insan nüsha-i suğradır. Mevlevî tekkelerinde, yazılan bir nüsha çeşidi de, nüsha-i suğra idi. Bu, gümüş veya altından mamul, Sikke-i Mevlânâ denilen bir mahfazaya konup, boyuna asılır, orada taşınırdı.

    NÜVVAB: Arapça, bir hususta birine vekâlet eden, temsilci, milletvekili vs. gibi anlamları içeren "nâib" kelimesinin çoğuludur. Bunlar, kutub makamındaki velilerin vekilleridir. İmam'ın naibi, imamdan başka bir kişi olup, imamın vekili (naib) idi. Evliyaların çoğu kutub, imâmân, evtâd ve nüvvâbı bilmezler.
    TÜM KONULARIM ALINTIDIR YALNIZCA TANITIM VE BİLGİ AMAÇLIDIR
    ----------------------------------
    Sungate TİTAN 4K UHD


    0.8°W-4.9°E-7.0°E-9.0°E-13.0°E-16.0°E-19.2°E-39.0°E-42.0°E-46.0°E

Sayfa 2/2 İlk ... 2

Konu Bilgileri

Bu Konuya Gözatan Kullanıcılar

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

Benzer Konular

  1. Tasavvufî terimler (g)
    Kuran-ı kerim forum içinde, yazan kaptan-8
    Yorum: 4
    Son Mesaj: 03.Nisan.2014, 02:14
  2. Tasavvufî terimler (h)
    Kuran-ı kerim forum içinde, yazan kaptan-8
    Yorum: 17
    Son Mesaj: 03.Nisan.2014, 02:12
  3. Tasavvufî terimler (ı-i)
    Kuran-ı kerim forum içinde, yazan kaptan-8
    Yorum: 8
    Son Mesaj: 03.Nisan.2014, 02:00
  4. Tasavvufî terimler (j)
    Kuran-ı kerim forum içinde, yazan kaptan-8
    Yorum: 0
    Son Mesaj: 03.Nisan.2014, 01:57
  5. Tasavvufî terimler (z)
    Kuran-ı kerim forum içinde, yazan kaptan-8
    Yorum: 3
    Son Mesaj: 18.Mart.2014, 02:49

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  

Giriş

Facebook platformu Giriş